Sarının bütün tonlarını temaşa ederken yürüdüğümüz, kahverengi duyguları bir kez daha ertelediğimiz şehirler için teşekkür etmeliyiz kalbimizin sahibine.. Tefekkürün teşekkür olduğundan, içimizdeki boşluğu teselli edecek merhametten bahsetmeliyiz biraz da, siyasetle kirlenen zihinlerimize..

Şüphesiz ki Türkiye'nin geleceği için oldukça önemli bir sınavın arefesinde ekranların ve sokağın gündeminde siyasal söylemler var yine. Bizi ülfetten ve aynı zamanda fıtrattan uzaklaştırmak isteyen ittifaklara karşı dik duralım, kardeşliği inşa edelim diyoruz. Fakat görünen o ki giderek kutuplaşan bir toplum olduk. Farklı düşüncelerin ortak bir dertte buluşabilmesi ve birlikte gülüp birlikte ağlayabilmek özlediğimiz bir duygu..

Öyle bir zaman ki terör sponsorlu barış eylemleri, özgürlük maskeli hakaret ve ahlaksızlık hezeyanlarına şahit oluyoruz. Oysa ki acılar ve ölümler bir araya getirmeliydi bizi. Kendi gibi düşünmeyenin ölmesi hiçbir şey ifade etmiyor kimine göre. İçimizdeki merhamet kırıntıları yalnızca aynı ırktan, inanış ve ideolojiden olanlar için geçerli olmamalıydı..

Karşıt görüşlü tarafların tefrikaya karşı çözüm önerilerinde dahi kendinden olmayanı suçlama refleksi gelişmiş. Bırakın başkası için bir şeyler yapabilmeyi, sevdikleri için bedel ödeyemeyen insanlar birlikte yaşamaktan bahsedebiliyor. Aile yapımıza dair çözülmeleri okurken merak ettiğim bir bilgiye ulaştım. Aile bireylerinin hep birlikte ortak duyguyla en çok yapabildikleri eylem televizyon izlemek. Ardından yemek, sinema ve akraba ziyareti geliyor. Kitap okumak son sıralarda.. Biliriz ki; bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah o toplumun gidişatını değiştirmez. (13:11) Değişime "evinden başla" diyen vahiy, bireyden şahsiyete hicret etmemizi öğütlüyor. Henüz aile fertleri birbirini anlamakta zorlanıyor, karşısındakini dinleyemiyorsa başkalarını nasıl anlayacağız? Bu parçalayıcı sistemde ortak ilkelerde buluşamayacaksak hangi kardeşlikten bahsedebiliriz?

Yaşamak dediğimiz şey başlı başına bir sorumluluk yolculuğudur. Sorumsuz ve sınırsız bir hayat hiççiliğe götürür bizi. Egoların yarıştığı zamanda fikirlerimizi ve başkalarıyla ilişkilerimizi politik/ideolojik kimliklerimiz belirliyor artık. İnsanın fıtratla olan bağını koparan bu kamplaşma en başta İslam’la bağdaşamaz. Irk ve mezhep asabiyetinin Ortadoğu ülkelerini ‘demokratikleşme’ adı altında nasıl psikolojik bir enkaza dönüştürdüğüne şahit oluyoruz. Bugün farklı cemaatten ya da partiden iki kişi birbirini dinleyemiyorsa, başka mezhepten olmak tek başına öldürülme sebebi ise ümmet olarak öze dönüşten başka çıkar yolumuz yok. Yaklaşık on beş yıl önce Suriyeliler kendi ülkelerine gelen Iraklı mültecilere tepeden bakıyor, onları küçümsüyorlardı. Bugün kendileri aynı durumdalar. Kınadığımızla sınanmaktan Allah’a sığınırız. Fakat yarınlara dair umut ışığımızı yakıp sloganik değil yürekten bir medeniyetin inşası için, yeryüzünde adaletin ve merhametin tecellisi için elimizden geleni yaparsak Türkiye’yi bölmek isteyenlere karşı en iyi cevabı vermiş oluruz.

Sevdiklerimizle siyasetin dışında konuşabileceğimiz başka dertlerimiz olmalı. Toprağa düşen kurumuş yaprak gibi bir gün gurbetten yağmur kokulu sılaya döneceğimizi hatırlayalım. Basit politik tartışmalar ve ırkçı söylemler uğruna, zor inşa edilen yürek devletini yıkmayalım. Aynı bayrağın gölgesinde aynı kıbleye yönelenler, milli futbol maçında aynı duyguyla sevinenler nasıl olur da politik uyumsuzluktan dolayı parçalanabilir?

Şimdi geride bırakalım bütün bu siyasal söylemleri, bitmeyen tartışmaları ve herkesin kendini haklı gördüğü anlamsızlığı.. Mevsime şiir yakışır. Zira ulusu ve etnik kimliği yoktur şiirlerin..
Mümkünse dışarı çıkıp tefekkür edelim tabiat ayetlerini. “Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim” diyen Şükrü Erbaş’ın Koşaradım şiirini okuyalım birlikte ne dersiniz..?

“…Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde / İnsanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke 
Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz / Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan 
Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına / Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim 
Koşaradım.. Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde..”