İkiz kulelerinin teröristler tarafından ele geçirilen sivil uçaklar tarafından 11 Eylül 2001 tarihinde yani bundan tam 19 yıl önce imha edildiği bir gerçektir. Ama çelik yapı ile inşa edilen bu binaların çok kısa bir süre içinde yere çökmesi, mimarî ve teknik yönden şüpheli bir hadisedir. Bu tuhaf olayın perde arkasını bir belgesel film ile ilk kez ortaya çıkaran Renny Bartlett ve Sam Berrigan Taplin olmuştur. Bu belgesel, 23 Şubat 2016 tarihinde Alman 2. Kanalında gösterildikten sonra Batı dünyası, “İslamcı terör eylemi” olarak takdim edilmek istenen bu terör olayının arkasında CIA’nin de bir parmağının olabileceğine inanmaya başlamıştır.

Diğer yandan Avrupa Fizik Derneği (European Physical Society-EPS) tarafından yayınlanan "Europhysics News" isimli bir bilimsel dergide 2016 yılında çıkan ve “15 Yıl Sonra: Yüksek Binanın Fizikî Yönüyle Yıkılışı” (15 Years Later: On The Physics Of High-Rise Buılding Collapses) isimli bir makale ise, kulelerin çöküşünün sadece bir uçağın çarpması ile mümkün olamayacağını ortaya koymuştur. Başta fizik profesörü Steven Jones olmak üzere dört bilim insanı tarafından kaleme alınan bu araştırmaya göre Dünya Ticaret Merkezi’ne ait üç binanın dikey olarak çökmesi, kontrollü bir patlamanın sonucudur. Çünkü ne 11 Eylül’den öncesinde, ne de sonrasında hiçbir zaman bir yangının çelik kafese sahip bir gökdeleni sadece ısı sebebiyle yıkamamıştır.

Her üç binanın yıkımı, tıpkı bir binanın dinamitle kontrollü patlatma yöntemiyle yıkımı gibi olmuştur. Herkes yüksek olmaları sebebiyle sadece ikiz kulelerinin yıkıldığını düşünür ama diğerleri kadar yüksek olmasa da kompleks içinde yer alan “World Trade Center 7” olarak bilinen 3. bina da uçak saldırısına uğramadığı halde aynı akşam simetrik bir şekilde yıkılmıştır. (Daha fazla bilgi için Bkz.: http://www.europhysicsnews.org/articles/epn/pdf/2016/04/epn2016474p21.pdf).

Terör Eylemlerinin Planlayıcısı Olarak CIA

Öyle ise uçaklarla saldırı eylemi, Dünya Ticaret Merkezi’nin fizikî sonunu getirmek için, bir plân dâhilinde bizzat CIA tarafından yapılması istenmiş veya bu şekilde yapılmasına göz yumulmuş, "Inside-Job" (İçe Dönük İş) olarak ifade edilen ABD’nin bilinçli bir stratejisi olmasın?

Kaçırılan uçaklara karşı hava savunma sisteminin devreye geç girmesi ve dolayısıyla savaş uçaklarının geç kalkması veya hiç havalanmaması, bu ihtimali doğrular niteliktedir.

Bu durumda, El-Kaide örgütüne mensup vahabi teröristlerin cehaletinden yararlanılarak, onlara ‘Amerikan emperyalizmine karşı cihat” yapmaları yönünde akıl verenler de yine onların içine gizlice girmiş ‘Müslüman’ görünümlü profesyonel CIA ajanları olmuş olmasın?

Buna göre “Let it Happen” (“Haydi Yaptıralım” veya “Göz Yumalım”) teorisi olarak bilinen bu yönteme göre, ABD’ye Suudi Arabistan hükümetinin bilgisi dâhilinde gönderilen teröristlere her türlü kolaylık ve serbestlik hakkı tanınmış olmalıdır. Nitekim daha sonra basına “Cihatçı” olarak tanıtılan bu ‘Müslüman’ teröristler, özellikle Florida Eyaletinde kiraladıkları pahalı villalarda hazırlıklarını hiçbir engelle karşılaşmadan yapabilmiştir. CIA tarafından adım adım tâkip edilen bu “Cihatçıların”, hem eğlence kulüplerine ve genelevlere gittikleri, hem de terör eylemlerine hazırlık yaptıkları tespit edilmiştir. Bir düşünün genelevlerine giden “cihatçılar”?! Dahası tespit edilen 19 teröristten biri olan Muhammed Attar, 6 ay boyunca Florida’da Venice Havalimanında pilotluk eğitimi bile almıştır. Bütün bunlar, CIA’nin bilgisi ve kontrolü dışında olması hiç mümkün müdür?

Bu teröristler, aylarca CIA tarafından âdeta ablukaya alındığı halde eylem hazırlıkları, iç asayişten sorumlu Amerikan Federal Soruşturma Bürosu'na (FBI) bağlı polislerden gizlenmiştir. FBI’nin bu teröristlerin varlığından haberdar edilmiş olsaydı, teröristler derhal tutuklanır ve o mahut uçak kaçırma eylemleri gerçekleşmemiş olurdu.

Bekçi Köpekleri Neden Havlamadı?

Elini kolunu sağlaya sağlaya belirli bir zaman diliminde ABD’ye toplu halde giriş yapan ve eylem hazırlığında oldukları kesin olarak belirlenen bu teröristlere karşı neden bir girişimde bulunulmadı? Bu sorunun peşinde koşan ve 11 Eylül’ün gizli yönlerini araştıran John Duffy ve Ray Nowosielski, Ağustos 2018 yılında yayınlanan “Bekçi Köpekleri Havlamadı” (The Watchdogs didn’t bark) kitabında bir açıklık getiriyor.

Bill Clinton ve Georg W. Bush döneminde Beyaz Saray’da anti-terör danışmanı olan Richard Clarke’dan aldıkları güvenilir bilgi ve belgelere göre, George Tenet’in başkanlığı döneminde CIA ve Savunma Bakanlığına bağlı Milli Güvenlik Ajansı (National Security Agency/NSA), El-Kaide örgütüne mensup teröristlerin Suudi Arabistan İstihbarat Teşkilatının yardımlarıyla ABD’ye getirilmelerinden haberdardı.

Mesela kitapta aylarca Kaliforniya’da ikamet etmiş olan Halit al-Mihdhar ve Nawaf al-Hazmi isimli iki teröristin, hem ABD, hem de Suudi Arabistan adına çalışan ajan oldukları iddia ediliyor. Bu iki isim her nedense, FBI’dan gizlenmiştir. Buradan anlaşıldığına göre Suudi Arabistan da ABD’nin derin devletiyle birlikte 11 Eylül olaylarının perde arkasında aktif rol almıştır.

Terör Eylemlerinin Planlayıcısı Olarak MOSSAD

Güney Kuleye çarpan UA 175 no’lu uçağın toplam koltuk sayısı 351’dir. Ancak o gün uçakta sadece 51 yolcu bulunur. Yani doluluk oranı % 14’tür. Halbuki diğer günlerde uçağın doluluk oranı hep % 50’nin üzerinde olurdu. Bu binanın 6. katında Amerikan Gümrük İdaresi ile devlete ait İthalat-İhracat Bankası bulunmaktadır. Burada Amerikan hükümetinin değişik devletlerin hükümetleriyle örneğin Saddam Hüseyin ile yaptığı gizli silah ticareti ile ilgili anlaşmalar saklanmaktaydı. Patlamadan önce zemin katta görevli 800 kişi kurtarılabilir.

“World Trade Center 7” olarak bilinen 47 katlı 3. binada American Express’in ofisi, Salomon Smith Barney yatırım şirketi, CIA ve Savunma Bakanlığına ait birimler ve Borsa Denetim Şirketi SEC bulunmaktaydı. Çok iyi korunan bu binada kara para aklayan mafya yapılanmaları, eroin tüccarları, bankalar ve Enron ve Worldcom gibi birçok Yahudi şirketine ait milyonlarca belge mevcuttu. Belgelerin kaybolmasıyla birlikte mesela California Elektrik Şirketine açılan 70 Milyar Dolarlık davalar suya düştü.

İsrail’in istihbarat teşkilatı MOSSAD, ABD’de bazen CIA ile işbirliği yaparak, bazen de Amerikan yetkililerinden habersiz olarak İslâmî cemaatlerin aktivitelerini tâkip ediyordu. MOSSAD, Eylül’ün başlarında CIA’ye ABD’de 200 ‘İslâmcı’ teröristin bir eylem yapma hazırlığında olduğunu bildirdi. Çünkü üniversite öğrencisi veya şirket temsilcisi olarak kendilerini tanıtan Peer Segalovitz, Hanan Serfaty, Michael Calmanovic ve Lior Baram gibi iyi Arapça bilen MOSSAD ajanları, uçak kaçıran teröristlerle yakın temas kurabilmişti. Bunun sayesinde MOSSAD, plânlanan uçak saldırılarından haberdar olmuş olacak ki Dünya Ticaret Merkezinde ve etrafında iş yapan Yahudi şirketlerini 11 Eylül’den önce uyarmıştır. (Bkz.: https://npr.news.eulu.info/wp-content/downloads/Mafia_Geheimdienste_und_Politik_der_USA.pdf).

Örneğin bir Yahudi gemi seyahat acentesi olan ZIM, Dünya Ticaret Merkezi ile 2001 yılının sonuna kadar kira antlaşmasına sahip olduğu halde 11 Eylül’den haftalar öncesinden bu binadan ayrılmıştır. Kısacası Yahudi iş adamları ve personel, 11 Eylül’de bu binalarda bulunmamıştır. Sadece her şeyden habersiz olarak Dünya Ticaret Merkezine turist olarak gelen tek bir Yahudi ölmüştür.

MOSSAD, CIA’den habersiz olarak "Urban Moving Systems" isimli bir sahte firma üzerinden New Jersey’de yaşayan Müslümanlar hakkında istihbaratta bulunmuştur. Bu durum, beş MOSSAD ajanının 11 Eylül saldırı anında Dünya Ticaret Merkezini sevinç çığlıklarıyla video kameraya çekerken, şüphe üzerine polis tarafından yakalanması ve tutuklanması üzerine tespit edilebilmiştir. Ancak sözde firmanın sahibi Dominik Suter, İsrail’e kaçabilmiştir. Kim bilir, belki CIA’den sonra MOSSAD da ‘İslâmcılara’ yüklenen 11 Eylül terör eyleminin plânlanmasında ve oluşumunda aktif rol almıştır.

Elhâsıl

Müslümanlar, İslâm düşmanlarına karşı uyanık ve bilinçli olmanın ötesinde her türlü kötülük ve şiddet içeren eylemlerin maşası ve piyonu olmaktan kendilerini uzak tutmalıdır. Bunun için, İslâm ülkeleri, küresel çapta “İslâmcı Teröristler” kavramı üzerinden oluşturulmak istenen İslamofobi gibi menfî teşebbüslere karşı ortak istihbarat ağlarını oluşturmalı ve bu tarz sinsî terörist eylemlere karşı ön tedbirler almalı ve önlemelidir.