Tarihe 31 Mart Olayı (Rumi 1325) diye geçen bu ayaklanma, Miladi 13 Nisan 1909 tarihinde başlamış ve 11 gün sürmüştür.  24 Nisan'da Mahmut Şevket Paşa kumandasındaki Hareket Ordusunun İstanbul'a girmesinden üç gün sonra Milli Meclis adıyla toplanan Meclisi Mebusan ve Meclisi Ayan, baskıyla ve tehditle merhum Sultan Abdülhamid Han'ın tahtından indirilmesine karar vermiştir.

Olay öncesinde Payitaht İstanbul'da neler yaşandığını bilirsek, karanlık odakların tertibi olan 31 Mart hakkında daha doğru karar verebiliriz. 25 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilen II. Meşrutiyet sonrasında, seçim hazırlıkları yapılmaya başlandı. İttihad Terakki'nin hükümete baskıları ve intikamcı tutumu yanında; yeni kurulan Ahrar Fırkası'nda Prens Sabahaddin ve çevresindeki muhafazakarların İttihadçıları dinden uzaklaştıkları için tenkid etmeleri siyasi ortamı iyice gerginleştirdi.

Ekim ayı başında Avusturya'nın Bosna Hersek'i ilhak etmesi, Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilan etmesi ve Girit'in Yunanistan'a katılması dış politikada gergin bir hava meydana getirmişti. Basın iki cepheye ayrılmış İttihadçılarla muhaliflerin birbirine acımasızca eleştirileri, şiddeti körüklemişti. Bazı siyasi kişiler ve basın mensuplarının faili meçhul cinayetlere kurban gitmesi gerginliği zirveye taşımıştı.

İstanbul'daki 1. Orduya güvenmeyen İttihad ve Terakki, 19 Ekim'de Selanikte'ki 3. Orduya bağlı Avcı Taburlarını başkente getirtti. 17 Aralık tarihinde açılan Meclisi Mebusan'da İttihadçılar çoğunluğu elde ettiler. 7 Nisan tarihinde işlenen bir faili meçhul cinayet bardağı taşıran son damla oldu. Serbesti Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Galata Köprüsü üzerinde öldürüldü. Cenaze töreni ise İttihatçılara karşı olan muhalif grupların gövde gösterisine dönüştü.

İşte tam böyle bir ortamda gizli ve karanlık eller, 12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece düğmeye bastı. Taşkışla'da bulunan 4. Avcı Taburu'na bağlı askerler, subaylarını hapsederek ayaklandılar. Başka askeri birlikleri de yanlarına alan isyancı askerler Ayasofya Meydanına geldiler. Kendilerine hamal ve başıbozukların yanı sıra Fatih'ten gelen bazı medrese talebeleri de katıldı.

Birbiriyle hiç ortak yanı olmayan ve her birinin ayrı istekleri olan bu isyancılar, Adalet Bakanı Nazım Bey ve Lazkıye Mebusu Emir Arslan Bey başta olmak üzere 100'e yakın insanı öldürdüler. Meclisi Mebusan'ı işgal eden isyancılar isteklerini şöyle sıraladılar: Mevcut hükümetin istifası, Kamil Paşa'nın başbakan olması, İsmail Kemal'in Meclisi Mebusan başkanı olması, İttihatçı subayların değiştirilmesi ve ordudan atılan alaylı subayların geri dönmesi, İttihat ve Terakki'nin kapatılması ve şeriat hükümlerinin uygulanması.

Çok değişik grupların meydana getirdiği isyancıların bu kadar farklı istekleri arasında sadece "şeriatın uygulanması" talebi öne çıkmış, olay bir anda irtica ayaklanması şekline dönüşmüştü. Güneşin yedi rengi nasıl beyaza dönüşürse, bu talepler içinde sadece "şeriat isteriz" sözleri duyuldu.

İttihad Terakki liderleri önce ortadan kaybolarak kendilerini gizlediler. Sonra da bu isyandan azami derecede nasıl istifade edeceklerini düşündüler. İsyancıların ilk andaki görüntüsü İttihadcılara karşı, irtica yanlısı ve Sultan Abdülhamid'i destekler mahiyette olduğu için, derhal güç kullanarak bastırılması gerektiğini düşündüler.

Aceleyle meydana getirilen "Hareket Ordusu"na ait ilk birlikler Binbaşı Muhtar Bey kumandasında 15 Nisan akşamı trenle yola çıktı. Ertesi günü Çatalca'ya gelen bu birliklerin çoğunluğu, Makedonyalı gayri müslim çetelerden meydana gelen yağmacı sürüsüydü. Arnavut, Bulgar, Sırp, Rum ve Makedonlardan meydana gelen birliklerin başında Krayko, Panika ve Sandanski gibi dağ çetelerinin reisleri vardı.

22 Nisan günü Mahmut Şevket Paşa Yeşilköy'e ulaşarak kumandayı ele aldı. İki gün içinde İstanbul'a hakim olan Hareket Ordusu önce Beyazıt Harbiye Nezaretini, daha sonra Taksim ve Taşkışla'yı kontrol altına aldı. Çatışmalarda 300 kişiye yakın ölü, 550'den fazla yaralı vardı.

Sultan Abdülhamid ayaklanmanın kendi aleyhine kullanılacağını tahmin etmesine rağmen 1. Ordu Kumandanı Nazım Paşa'ya, kardeş kanı dökülmesin diye Hareket Ordusuna karşı silah kullanmaması emrini vermişti. Bunu fırsat bilerek Yıldız Sarayını yağmalayan Hareket Ordusu, 27 Nisan 1909 günü Umumi Meclisi toplayarak, tehditle Sultan Abdülhamid'in hal' (tahttan indirilme) kararını çıkarttı.

Ardından kurulan Divan-ı Harbi Örfi (Sıkıyönetim Mahkemesi) isyana karıştığı iddia edilen yüzlerce kişiyi sorgulanmaya başladı. Aslen Kıbrıslı olup üç buçuk yıl Diyarbakır'da sürgün kalan ve İstanbul'a dönünce Volkan isimli bir gazete çıkaran Derviş Vahdeti, olayın baş sorumlusu olarak gösterildi. Kurmuş olduğu İttihadı Muhammedi adlı cemiyetin isyanı kışkırttığı gerekçe gösterilerek idama mahkum edildi. Hakkında verilen idam hükmü 19 Temmuz'da infaz edildi.

Hurşit Paşa başkanlığındaki Divanı Harp Mahkemesinin ölüme mahkum ettiği 13 kişi idam edilirken, Bediüzzaman gibi bazı âlimler de berat etmişlerdi. Hareket Ordusu altı ay içinde dağılsa bile İstanbul'daki sıkıyönetim, Mahmut Şevket Paşa'nın şahsında Mart 1911 tarihine kadar tam bir istibdada dönüşerek devam etti.

Şehbenderzade Ahmed Hilmi, Manastırlı İsmail Hakkı, Tahirül Mevlevi, Mehmed Akif ve Bediüzzaman gibi önde gelen ilim ve fikir adamları bu olayın İslami açıdan çok yanlış olduğunu ve meşrutiyetin gerekliliğini dile getirmişlerdir.

***

31 Mart Olayında İngiliz İstihbaratı başta olmak üzere, masonların, siyonistlerin ve gizli odakların parmağı olduğu bilinmektedir. İttihadçılar, belki olayın başlangıcında etkili olmasalar da sonunda gelişmeleri kendi lehlerine çevirip, asıl hedefleri olan Sultan Abdülhamid'i tahtından indirtmişlerdir. 27 Nisan akşamı şu beş adam Sultan'a hal' fetvasını getirmişlerdi:

1) Ayan (Senato) üyesi Ermeni Aram Efendi,

2) Draç Mebusu Arnavut Esad Toptani (sonradan Paşa oldu),

3) Selanik Mebusu Yahudi Emanuel Karasso,

4) Abdülhamid Han'ın vaktiyle nice iltifatına mazhar olan Arif Hikmet Paşa,

5) Selanik doğumlu bir sabetaycı Miralay Galip (Pasinler).

Yıldız Sarayı Küçük Mabeyin Köşkü'nde Sultan'ın karşısına çıkan bu beş kişiden Draç Mebusu Esad Toptanî iki adım öne çıkarak: “Biz Meclis-i Mebusan tarafından gönderildik. Fetva-i şerife var. Millet seni azl etti (görevden aldı). Amma hayatın emindir" diye konuştu. Sultan Abdülhamid ise bu sözü hemen düzeltti: “Zannedersem hal' etti (tahttan indirdi) demek istiyorsunuz."

Kendisi için saçma sapan ithamlarla tahttan indirme fetvası verenlere karşı, merhum Sultan'ın son sözleri şöyle oldu: "Ben 33 sene millet ve memleketin selameti için çalıştım. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Bu memleketi benden sonra on sene idare ederlerse, yüz sene gibi kabul edeceğim"