İşte, “Abdullah bin Huzafe kimdir? Abdullah bin Huzafe nerede doğmuştur? Abdullah bin Huzafe ne zaman doğmuştur? Abdullah bin Huzafe nasıl Müslüman olmuştur? Abdullah bin Huzafe nasıl hicret etmiştir? Abdullah bin Huzafe nasıl evlenmiştir? Abdullah bin Huzafe’nin cesareti, Abdullah bin Huzafe’nin hayatı, Abdullah bin Huzafe’nin vefatı…” sorularının cevapları…

Bir davayı temsil etme durumundaki insanların hayatında öyle ehemmiyetli anlar vardır ki, o sırada yaptıkları küçük bir ihmal, birçoklarının felaketine sebebiyet verebildiği gibi, gösterdikleri fedakârlıklar da, pek çok insanın saadetine ve kurtuluşuna vesile olur.

İşte insanlığın yıldız şahsiyetleri Sahabiler, daima birer saadet rehberi olmuşlardır. Türlü çile ve ıstıraplara katlanmışlar, ama arkalarındaki birçok kimseye de dünya ve Ahiret saadetini yaşatmışlardır.

İlk Müslümanlardan olan Abdullah bin Huzafe de (r.a.) böyle bahtiyar biriydi. Hz. Ömer (r.a.) devrinde Bizanslılarla yapılan muharebede birçok Müslümanla birlikte esir düşmüştü. Bizanslılar, ellerine geçirdikleri esirlere önce Hıristiyanlık telkini yapar, kabul ettiği takdirde serbest bırakırlar, aksi halde çeşitli işkencelerle öldürürlerdi.

Abdullah bin Huzafe'nin, Sahabenin ileri gelenlerinden biri olduğunu öğrenen Kral, ona ayrı bir ehemmiyet veriyor, Hıristiyanlığı kabul etmesi için devamlı telkinler yaptırıyordu. Fakat Abdullah bin Huzafe bu tekliflerin hiçbirisine kulak asmıyor, kelime-i şehadeti haykırmaya devam ediyordu. Kral henüzümidini kesmemişti. Hz. Peygamberin yakın arkadaşlarından birisinin Hıristiyanlığı kabul etmesi, günden güne yayılarak, Bizans'ı tehdit eden Müslümanlar arasında bir panik meydana getirecek ve Hıristiyanlık âlemi için büyük bir muvaffakiyet olacaktı. Onun için Kral, Hz. Abdullah'ın Hıristiyan olması halinde kavuşacağı dünyalıkları durmadan arttırıyor, yeni yeni tekliflerde bulunuyordu.

En sonunda şöyle bir teklifte bulundu: "Hıristiyan olmayı kabul ettiğin takdirde, kızımı verir, seni saltanatıma ve mülküme ortak ederim." İslâm imanını bütün varlığına sindirmiş olan Hz. Abdullah, izzetle haykırarak şu cevabı verdi: "Değil bütün Bizans topraklarını, Arap ve Acem topraklarını da versen, bir an olsun, dinimden dönmem!"

Kral, "Öyle ise öldürüleceksiniz" dedi. Hz. Abdullah ise, "Buna gücünüz yetebilir. Ama imanım kalbimden çıkarıp atamazsınız" diye cevap verdi. Sonra Hz. Abdullah çarmıha gerildi ve okçular devamlı olarak, ellerine ve ayaklarına yakın yerlere ok yağdırdılar. Bu arada yine Hıristiyanlık telkinlerine devam ediliyordu. Aynı zamanda, bir kazan su kaynatılmış ve Hıristiyan olmayı reddetmiş olan diğer Müslümanlardan birisi getirilmiş, kazana atılmak üzere bekletiliyordu. Derken o Müslüman kaynar suya atıldı. Etrafta bulunanlar ve Hz. Abdullah yanan kemik cızırtılarını duydular. Sonra kazanın yanına Hz. Abdullah getirildi.

Bu esnada Hz. Abdullah ağlamaya başladı. Kral Hz. Abdullah'ın korkusundan ağladığını zannederek, tekrar Hıristiyan olmasını teklif etti. Hz. Abdullah yine tekliflerini reddetti.

Kral, "O halde niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Bu soruya Hz. Abdullah'ın cevabı şu oldu:

"Ben korkumdan ağlamış değilim. Biz Müslümanlar Allah yolunda ölümden korkmayız. Benim ağlamamın sebebi şudur ki, 'Başımdaki saçlarım adedince canlarım bulunsa da, onlardan her biri böyle Allah yolunda ölüme gitse,' diye düşündüm ve böyle bir düşünce beni ağlamaya sevk etti."

İslâm izzetinin müşahhas bir timsali olan Hz. Abdullah'ın bu sözleri karşısında Kral yeni bir teklifte bulundu: "Başımdan öpersen, seni serbest bırakacağım."

Bizans saltanatına ortaklık teklifi karşısında bile imanından fedâkârlık göstermeyen Abdullah, bir Hıristiyan’ın başından nasıl öperdi?

Şöyle mukabil bir teklifte bulundu: "Burada bulunan bütün Müslüman esirleri serbest bıraktığı takdirde dediğini yaparım." Hz. Abdullah Kralın başını öpmeye giderken şöyle düşünüyordu:

"Bu adamın, Allah'ın düşmanlarından birisi olduğuna inanıyorum. Bunun başını ise, ancak Müslüman kardeşlerimi serbest bıraktığı için öpüyorum.”

Hz. Abdullah, Kralın başını öptü ve o da sözünde durarak 80 Müslüman esiri serbest bıraktı.

Abdullah bin Huzafe’nin imanından gelen izzet ve fedakârlığı 80 Müslümanın kurtarılmasına ve daha nicelerinin imanının kurtulmasına vesile olmuştu. Esirlerle birlikte Medine'ye dönen Hz. Abdullah, Hz. Ömer tarafından karşılandı. Hz. Ömer, Abdullah'ı tebrik etti ve orada bulunan Müslümanlara hitaben,

"Abdullah, Kralın başından öperek 80 Müslüman kardeşimizin kurtuluşuna vesile olmuştur. Onun için, Abdullah'ın başından öpmek her Müslümana bir vazifedir. İşte ilk önce ben öpüyorum" dedi ve başından öptü.

Müslüman olduktan sonra Resulullah İle birlikte bütün savaşlara katılan Abdullah bin Huzafe, bir ara Peygamberimiz tarafından 50 kişilik bir seriyyenin kumandanlığına da getirilmişti.

Hz. Peygamber'in mektubunu İran Kisrası’na götüren de o idi. Perviz adındaki İran Kisrası Hz. Peygamber'in mektubunu yırtmıştı. Bunu haber alan Resulullah da, "Ya Rab! O nasıl mektubumu parçaladı ise, sen de onu ve onun mülkünü parça parça et!" demiş ve ilâve etmişti: "Bundan başka kisra gelmez."

Bir müddet sonra, Perviz'in oğlu Şirviye, babasını hançerle paralamış ve Sa'd bin Ebi Vakkas da (r.a.) onun saltanatının altını üstüne getirmişti. Sağlığında Hz. Peygamberin ihbarının çıktığını gören Abdullah bin Huzafe, Hz. Osman devrinde Mısır'da vefat etti.?

Allah ondan razı olsun.