Son zamanlarda en çok okuduğum yazarlardan birisi Abdurrahman Dilipak.

Kemalist bir düşünce ekolünden gelen biri olmam Abdurrahman Hocamın fikirlerine katılmama engel değil. Her ne kadar bazı YCHP’liler tarafından eleştiri de alsam, kendisinin düşüncelerini not alır ve kendimi yeniler empati yaparım.

Abdurrahman Dilipak gibi özgür ve toplumum vicdanını yönlendiren rehber kişilere bu toplumun çok ihtiyacı var.

Siyasetinin yerli ve organik tohumlarının, GDO’lu ithal figürlerle yer değiştirmesi sonucu; her kesimin “sahicileri” ile “sahtecileri” arasında ayrım yapılmasını güçlendiren bir dönem yaşıyoruz.

Nuh’un 2020 model  gemisine birer çift Kemalist, Solcu, Sağcı…vb sahicisinden insan toplayıp Abdurrahman hocanın kaptanlığında sonsuz hakikat denizlerine yelken açası geliyor insanın…

Evet..Ekoloji kirlendi.

Aile ekolojisi , Toplumsal ekolojimiz de öyle. Keza “Siyaset ekolojisi” de!

İki istiklal madalyalı Çal müftüsünün genetik torunu bir Kemalist olarak Abdurrahman beyin yazısından bir alıntı ile belirtmek gerekirse;

Bana kalırsa önce ekmeğimizi aldılar elimizden diyeceğim ama, ya biz değil miyiz Amerikan süttozu ile beslenen çocuklar!?. Tereyağını alıp, zeytinyağımızı alıp, Vita, Sana yedirdiler bize.. Sonra “uzun ömürlü, UHT süt” çıktı. Hani şu “Beyaz içecek”. Şimdi de devlet garantili mekteplerde çocuklara içiriyorlar. İçmeyin şu zıkkımı! Ekmeğimiz, tuzumuz elimizden gitti. Nan-ı Aziz’imizi elimizden alıp, yerine francala verdiler. O buğday buğday değil. O ekmek ekmek değil. O börek, o baklava sağlıklı değil. Devlet garantili, helal sertifikalı zehirleniyoruz.”