Usta yazar Abdurrahman Dilipak'ın Akit TV'deki programının sonlandırılması sonucu Yeni Akit'teki yazılarına da son vermişti. Uzun süredir AK Parti'nin politikalarını eleştiren Abdurrahman Dilipak, Odatv'ye konuştu. Dilipak,  AK Parti içinde The Cemaatler'in olduğunu söyledi.

İşte Abdurrahman Dilipak'ın açıklamaları: 

KILIÇDAROĞLU BENİ ARADI

-Akit TV tarafından verilen ayrılık kararında sebep olduğunu düşündüğünüz Akit TV içinden veya dışından ve hatta siyasilerden kızgınlık-küskünlük duyduğunuz isimler oldu mu?

-Hayır. Sayın Meclis başkanı da aradı, Sayın Cemil Çiçek de. Sayın Kılıçdaroğlu da aradı. Eski milletvekili arkadaşlardan da arayanlar oldu. Ama bu sayı sınırlı idi. Benim küskünlük duyduğum kişi, yok. Ama yanlışa karşıyım, yanlışı yapanla bile sadece yanlışta kasıt varsa ve sürdürüyorsa ben de ondan uzak dururum, ona karşı savunma gereği de duyabilirim. Bu sadece bir taksir ise, sorun daha kolay çözülür. Asıl sorun teammüdde. Bu anlamda taksire karşı tahammül yükümlülüğümüzün sınırlarını genişletmemiz gerek.

-Ayrılık sürecine gelene kadar bunun sinyallerini aldınız mı, örneğin, şuradan telefon geldi eleştirinin boyutu çok büyük dikkat edelim gibi cümleler kurulumu içeride?

-Yok, hayır. Benim kurumda mesaim yok. Odam ya da ayrı bir masam da yok. Ama tepkiler yayın sırasında, yayın sonrası YouTube yayını sırasında, altta yazılar mesajlarda, köşem yaşamla ilgili olarak vardı tabi. Pandemi süreci, aşı, sağlık bakanlığı ve DSÖ politikası, yolsuzluk, aile konusu, Toplumsal cinsiyet konusu bazı çevrelerde rahatsızlık doğuruyordu. Bu konular ana muhalefet ve diğer “sağcı”, “muhafazakar” kesimlerde de söz konusu idi. Belki biraz da benim bazı eleştirilerimin sol medyada alıntılanarak haber yapılması, iktidar çevresinde rahatsızlık sebebi olduğu düşünülebilir ve tabii ki bunların Akit’de doğrudan ve dolaylı bir yansıması da mümkün.

Ben yazı, fikir ve eylemleri ile her zaman, her kesimden birileri için risk katsayısı yüksek biriyim. Uysal başlı biri değilim. Benim eskiden Müstear adım “Tarık Behlül”dü. Tarık bin Ziyad ve “Behlüldane” benim bir bakıma rol modelimdi. Adımın Abdurrahman olması, “Abdurrahman Gafıgi”den mülhem.. O da Endülüs fatihlerinden, Endülüs’ün sınırlarını Fransa’ya doğru genişleten bir komutan... Bunları birlikte düşünmek gerek.

KADEM DAVA AÇTI

-Siz "AKP içerisinde olan AKP’liler vardı" söylemini sıklıkla dile getiriyordunuz ve bunun sonunda İstambul sözşemesiyle ilgili sözleriniz nedeniyle  dava süreciniz oldıu. Sizce bu davanın görev sonlandırma sürecine etkisi oldu mu?

-Hayır, Yeni Akit gazetesi ve Akit TV yanımda durdu. Ama AK Parti Genel Merkezi, 81 il ve KADEM tarafından açılan bu dava, sadece benim için değil, AK Parti içinde bir kırılma noktasıdır. Bu davanın Hukuk ayağı ilk derece mahkemesinde sonuçlandı, Tazminata mahkum oldum, Ceza davası 14 Eylül’de Küçük Çekmece 2. Asliye Ceza da, saat 10.00'da görülecek. AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’lilerin üye olmayan, atanmamış ve seçilmemiş bir kişi olarak parti tabanında bu kadar etkiye sahip olması birilerini rahatsız ediyordu. Özellikle de İstanbul sözleşmesi ve Lanzarotte uygulamaları ile ilgili olarak ve tabi de Mc Kinsey olayı var. Yargıya ilişkin eleştiriler, yolsuzluk iddialarının savcılıklarca soruşturulması talebi de tabi not edilmesi gereken konular.

-AKP'de eleştirdiğiniz yanlar var, peki şu muhalif parti de eski AKP gibi bir hava görüyorum dediğiniz bir siyasi parti var mı?

-Yok aslında birbirlerinden pek farkları aslında. İdeolojileri farklı gibi gözükse de, mesela AB, NATO, ABD, İngiltere ile ilişkilerde farkı farkedemiyorsunuz. Uluslararası sistem hepsinin ortak çerçevesi. 5G, virüs, aşı, TransHumanizm, Starlink, NeuraLink, NATO, IMF, Dünya Bankası, FED, DSÖ, FDA konusunda siyasi yelpazede grubu bulunan partilerin hiç birinden itiraz gelmiyor. AK Parti ya da CHP, MHP ya da HDP, İyi Parti ya da  Gelecek-Deva arasında ekonomi, siyaset, uluslararası ilişkiler, kültür politikaları, sosyal politikalar arasında fazla bir fark yok. Rolleri farklı, birileri iktidar gömleği giymiş, ötekisi muhalefet gömleği. Biri daha popülist, biri daha reel politik davranıyor. Siyah-beyaz olarak baktığınızda bu iş biraz kayıkçı kavgasına biraz da Pankreas güreşlerine benziyor.

THE CEMAATLER DE VAR

-“AK Parti içerisinde FETÖ’nün zihniyet ikizleri” olduğundan bahsediyorsunuz, AK parti ile süren bir davanız da olduğuna göre hem bu dava sürecinde hem görevden alınmanızla ilgili kararda FETÖ etkisi olduğunu düşünüyor musunuz.

-Evet, “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve onların Papatyaları”ndan söz ediyorum. Aslında FETÖ bir maske! Herkes biliyor ki, bu bir CIA projesi. Bunların sağ, sol, liberal, milliyetçi, alevi, sünni maskeleri de var. Kadrolarında Şeyh de var Fahişe de! “The Cemaat”lerde var. Karikatürüst  Latif Demirci’nin “The selamun aleyküm” diye bir albümü de vardı yıllar önce.  28 Şubat'ta, öncesinde, sonrasında bunları gördük. Bunlar aynı toplumun kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet damıtmak isteyen çevreler. Birilerinin elbette benim ya da benim gibi toplum hayatında karşılığı bulunan kişilerin kontrol altına alınması için alternatif senaryoları vardır. Bu süreçlerde bu çevrelerin potansiyel olarak her zaman doğrudan ve dolaylı olarak etkilerinin olması mümkün.

BAZILARINI TEDİRGİN ETMİŞ OLABİLİRİM

-AK Parti'nin bugünkü iyi gitmeyen halini "dost acı söyler" yaklaşımıyla yapan birisiniz. Peki içeride eleştiriye tahammül edemeyen, gerçeklerin görülmesini engelleyen kişiler nasıl bir amaca hizmet ediyor?

-Her zaman statüko içinde, mevcut dengeler içinde kendilerine yer bulan ve bundan nemalanan kişiler, gruplar çevreler vardır. Bunlar yerel, bölgesel, ülke yapında ve uluslararası bir genişliğe sahip olabilir. Ben değişimden söz ettiğimde ve bazı yanlış işleri etiketleyip, çözüm için adres gösterdiğimde, bunu kendileri için bildiğim ya da domino etkisi ile nerelere kadar uzanacağını bilmediği süreçlerle ilgili bir takım kişi ve toplulukları tedirgin etmiş olabilirim. Aslında ben kişileri, grupları değil, yanlışı hedef alıyorum. Bu yanlış giderilmezse bunun sonucunda o işi yapanlar, onları koruyanlar, onların içinde yer aldıkları, ekonomik, sosyal, siyasi topluluk ve en sonunda bundan o ülke ve o ülkenin halkları zarar görecektir. Bu ülke zarar görürse, biz hepimiz suçlular ve suçsuzlar aynı gemideyiz. Onlar da zarar görürler. Başka ülkelere kaçarlarsa o ülkelerin istihbarat örgütlerinin oyuncağı olurlar.

-Türkiye de şu anda fikriyatınıza en yakın bulduğunuz siyasi oluşum ve parti nedir?

-Ben siyasi bir kişilik değilim. Sivil bir kişiyim. Ama siyasi fikirlerim var ve ben aynı zamanda bir eylem adamıyım. Ön ve son eki olmadan sadece “Müslüman”ım. “Müslümanlardan”ım. Ama “Müslümancı” değilim. Ülkemde adalet, barış ve hürriyet istiyorum. Herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği, katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir ülke istiyorum. İnsanların malları, canları, namusları, akıl, inanç ve nesillerinin güvende olduğu bir dünya. İnsanların Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olduğu bir toplum. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa, adaletten, barıştan, hürriyetten yana olan insanlar. Bu tam olarak gerçekleşse de, bu umudun canlı tutulabildiği, erdemli insanların namussuzlar dan daha cesur olduğu, birlik oluşturduğu, akıllı, dürüst, bilgili ve cesur insanların yönetimde olduğu bir ülke! Çok mu şey istiyorum. Bu bir hayalse, eğer siz o hayal uğruna mücadele ederseniz, hayal gerçeğin anası olur.