2011 başında Tunus, Mısır, Libya, Yemen gibi birçok arap ülkesindeki diktatörlük rejimlerine karşı başlayan ve devamında daha büyük karışıklık ve iç savaş ve dış müdahaleleri de getiren ‘halk patlamaları’, Suriye’ye de sıçrayınca. Bölge ve dünyanın bütün güçlü devletlerinin kendi hedeflerine göre yönlendirmeye çalıştıkları korkunç bir boğuşma ve savaşla karşılaştık ki, 8 yıldır devam ediyor. 22 milyonluk Suriye’den 7-8 milyon insan bu ateşin içinden kaçıp, çeşitli ülkelere sığındı ve  ve bunun 3,5 milyonu Türkiye’de.. Elbette bu kadar büyük bir kitlenin getireceği çetin ve karmaşık sosyal problemler olacaktı. 

Ama, bizdeki muhalefet, bu konuyu, yıllardır haksız ve insafsız karalayıcı propagandalarının odak noktasına oturttular ve ‘Suriyelileri geri göndereceğiz!’ laflarını yükselten çevreler bunun karşılığını mahallî seçimlerde gördüler de.. 

*** 

Ve, İçişleri Bakanlığı’nın son haftalardaki bazı uygulamaları kamuoyunda büyük rahatsızlıklar oluşturdu. Özellikle de, inançlarının gereği olarak insanî hassasiyetleri daha bir rencide olan Müslüman halkımız arasında bu uygulamalara karşı derûnî bir huzursuzluk itiraz havası esti. 

Bu konuda halkı medya organları aracılığıyla bilgilendirmek programı çerçevesinde, İstanbul Valisi, 29 Temmuz günü de, STAR’a geldi ve 1,5 saate yakın bir süre, konu etrafında etraflıca bilgi verdi. Daha önce Tekirdağ ve Antep Valilikleri’nde bulunan, 8-9 aydır da İstanbul Valisi olan Ali Yerlikaya Bey, 1.5 saat boyunca, kullandığı dil ve terminolojiyle, Müslüman halkımızın aslî değerlerine sahip, arkadaşlarımızdan birisi gibi olduğunu hemen hissettiriyordu.  

*** 

Vali Bey’in verdiği rakamlara göre, İstanbul’da ikamet izni olan 522 bin Suriyeli sığınmacı, izinsiz olarak ise topluca ‘Suriyeli’ olarak nitelenen 547 bin kişi bulunuyor. Yani, 1 milyon 100 bin kişilik bir kitle. Dahası, Afganlı veya Nijeryalı, ‘gariban yabancı’ların bile ‘Suriyeli’ diye değerlendirildiğine dikkati çekti. Her hâlükârda muazzam bir rakam. 

*** 

Vali Bey, bu 1 milyonu aşkın kişilerin suç işleme rakamlarıyla, aynı sayıdaki TC vatandaşlarının suç işleme rakamlarının kıyaslanması durumunda, bu ‘yabancı’ların sayısının çok düşük olduğunu, ama medyada oluşan algının kamuoyunu yanılttığını, izinli Suriyelilerin büyük bir kesiminin burada iş kurduklarını; güç durumda olanlara ise, genelde Kızılay ve bazı hayır kurumları eliyle yardım ulaştırıldığını hatırlattı ve ‘Muhacir-Ensar’ dayanışmasına vurgu yaptı.  

Bu arada, ülkede kaçak olarak bulunanların ülkelerine gönderilecekleri, çünkü bu kadar çok mülteciyi barındıracak geniiiş imkânlara sahip bulunulmadığını, buna rağmen, Mısır ve Suriye başta olmak üzere, 5 kadar ülkeden gelenlere kolaylıklar sağlandığını da hatırlattı. 

İnsanlık aleyhinde nefret suçu işleyenlere dâva açılmalıdır!

Ömrünün 1980-2015 arasındaki 35 yılın başka ülkelerde, ‘sığınmacı’ durumunda geçirmiş birisi olarak bu satırların sahibinin bu toplantıda dile getirdiklerini de kısaca aktarayım: 

a) Suriyeli ve diğer ‘gariban’ taifesi çaresiz insanlara karşı, İP m.vekili Ümit Özdağ ve çevresindekilerin başlattıkları ırkçı, söylem ve eylemlerine karşı, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının ve Savcılıkların bu kişilere karşı insanlık aleyhinde nefret suçu işledikleri gerekçesiyle dâva açılmalıdır.  

b) Haritada Türkiye’yi gösteremeyen Müslüman halklar bile, ‘İstanbul’ deyince bu şehri, Müslümanların güçlü zamanlarında da, zayıf zamanlarında da sığınılacak bir kucak olarak görmektedirler. İstanbul’un bu imtiyazlı ve ona şeref veren durumunu korumak için, terör, cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı gibi muhtemel suçlular durumunda olanlar dışında, bu ülkeye sığınan her insanın, yurt dışı edilmeden önce, bu toplumda faydalı bir alanda istihdam imkânı aranmalıdır.