Hiç durmadan jeopolitik konuşuyor, ekonomi ile yatıp kalkıyoruz. Yıkılan bir cihan devletinin bâkiyesinden yeniden doğan ama yerine bir türlü yenisini oturtamadığımız bir rejimin ürettiği sıkıntılarla boğuşuyoruz. Kapanmak bilmeyen hesapların peşinde koşuyor, takım tutar gibi ideoloji tutuyor, tuttuğumuz ideolojiyi de ne olduğunu çok bilmesek bile ölümüne savunuyoruz.

Peki, bu durum ülkeleri nereye götür?

Sistemi oturmamış, ekonomisi bir twit mesajına bakan, insanları bir türlü ruhî olgunluğuna kavuşamamış bir şekilde her daim tapınacak kurtarıcı bir baba arayan, yıkıldık, bölündük, battık psikolojisiyle yatıp kalkan bir ülkeye.

Rövanş alma maçlarımızın bir türlü tamamlanamaması, yenilen pehlivanların güreşe bir türlü doyamaması ülkeyi her türlü provokasyona açık hâle getiriyor. Bakın, Venezuela örneği tam karşımızda duruyor.

Sosyalizm “cenneti” vaad edenler ile ruhunu satmış Amerikan ajanı devlet adamları arasında kalmış bir halk sefaleti yaşıyor. Ülkede meydana gelen “elektrik kesintisi” sonrası yaşanan acılar her gün televizyon ekranlarında evimize konuk oluyor.

Dünyanın en büyük petrol ülkesi bir yandan yoklukla diğer yandan barbarların işgal tehlikesi ile boğuşuyor.

Büyük beyinler ilmek ilmek şuuraltımızı ele geçiriyor, çok uzun vadeli planlarını teker teker hayata geçiriyorlar. Biz ise bir tarafından zaman zaman suçüstü yaptığımız bu beynin planlarını cıvıklaştırdığımız “üst akıl” tartışmaları ile heba ediyoruz.

Venezuela.

Ülkenin bütün elektrikleri kesilmiş durumda. Sürpriz bir durum mu?

Kesinlikle değil.

2017 yılından Bitcoin konulu bir yazımızda Revolution (Devrim) isimli diziye dikkat çekmiştik. Aynen iktibas yapalım:

“Bilinmeyen bir sebepten, dünya üzerinde elektrik ve elektrikle çalışan her türlü alet kullanılamaz hale gelmiştir. Elektriklerin kesilmesiyle bilgisayarlar çalışmaz, arabalar durur, tüm elektronik cihazlar bir daha açılmamak üzere kapanır. Bu olaydan sonraki süreçte hükümetler düşmüş, her şeyini elektrikten sağlayan insanoğlu büyük bir çıkmaza girmiştir. Aradan 15 yıl geçer. Bu 15 yılda doğa şehirlere bıraktığı alanları geri almaya başlamış; Chicago yemyeşil olmuş, elektriksiz yaşama alışılmıştır. Devletler çökmüş, yönetim derebeylikleri andıran bir ortamda savaş lordlarının ve milislerin eline geçmiştir. “

Anlayacağınız birileri her şeye kafa yoruyor, gelecek planlaması yapıyor, oyun teorileri üzerinde çalışıyor.

İşte biz ve benzeri toplumların problemi budur. Geleceğe kafa yormuyoruz, oyun planları üzerinde çalışmıyoruz, kervanı yolda düzmeye kalkıyoruz. Elektrikler kesilince de ne yapacağımızı şaşırıyoruz.

Ocak ayında Amerika’da, “2. Dünya savaşından beri ilk defa ABD uçak gemilerinin neredeyse tamamının eve dönmüş olduğu” şeklinde bir haber yayılmıştı. Bu kadar uçak gemisinin geri çekilmesi çok akla yakın olmasa da bunun dünyanın değişik yerlerinde yapılabilecek EMP saldırılarına karşı bir korunma amacı olabileceği düşünülmüştü. Konu gerçek değildi ama birileri bir şeyler söylemeye çalışıyordu.

Nitekim tam o sıralarda Amerikan ülke içi güvenlik teşkilatı “Homeland” ülkenin elektrik şebekesine yapılabilecek muhtemel bir saldırıya karşı büyük bir tatbikat yapmıştı.

Yine Ocak ayında yayınlanan “The Economist” dergisinin kapkara kapağını tekrar hatırlatmamıza gerek yoktur herhalde.

Ama bitmedi.

Geçtiğimiz ay, “Rusya ‘bir şey denemek için’ interneti tamamen kesecek” başlığıyla verilen haberlerde Rusya’nın, siber tehlikeler karşısında oluşabilecek risklerin belirlenebilmesi için ülkedeki küresel internet bağlantısını bir süreliğine kesmeyi planladığı bildirilmişti.

İnternet ve elektrik şebekeleri konusunda dünyada büyük hazırlıklar yapılırken Venezuella yapılan saldırıya hazırlıklı olmalıydı.

Vaktinde hazırlığını yapmayan, sonrasında ceremesini çekmeye hazır olmalıdır. Bu bağlamda biz çok daha tehlikeli bir şeye dikkatinizi çekmek istiyoruz. Geçtiğimiz Eylül ayında Wikileaks’in kurucusu Julian Assange, çok uzun süre önce sığındığı Londra Ekvator büyükelçiliğinde internet üzerinden verdiği bir mülakatta “yaşayan son özgür nesil” olduğumuzu belirterek “akıllı şeytanî toz” diye bir kavramdan bahsetmeye başlamıştı.

Assange bu konuya girdikten çok kısa bir süre sonra ise yayın birden bire kesilmişti.

Akıllı toz mu şeytanî toz mu?

Assange’ın “şeytanî” olarak adlandırdığı “akıllı toz” (smart dust) kavramı yeni bir konsept değil, 1990’lı yılların sonundan beri geliştirilmekte.

Çok basit bir şekilde anlatmak gerekirse neredeyse toz büyüklüğünde, enerji ihtiyacını havadaki radyo dalgalarından karşılayan, GSM ağları üzerinden birbirleri ile konuşmaları (bilgi alışverişi) etkileşimleri ya da yönlendirilmeleri sağlanan bir sistem bu.

Henüz birbirleriyle konuşan otonom arabaların bile piyasaya sürülmediği bir dünyada yaşıyoruz ama akıllı toz konsepti farazi bir teknoloji değil. Assange bu teknolojinin sadece dünya elitleri ya da bu teknolojiden anlayıp kendini koruyabilecek kişiler için değil, herkes için güvenli bir hâle getirilmesini istemekte.

Amerika’nın Çinli Huawei firmasına karşı verdiği savaşın aslında dünyanın baz istasyonları alt yapısını ya da başka bir deyişle Matrix’in anahtarını ele geçirme savaşı olduğunu anlayabiliyor muyuz?

Dünyada ve hatta insan vücudunun içinde bile ayak basmadık yer bırakmayan, gözle görülemeyen ama GSM ağları üzerinden yönetilebilen bu mikroçiplerle ya da sensörlerle yapılabilecekleri tahmin edebiliyor musunuz?

Edemiyorsanız, başlangıç olarak 2012 yılı yapımı Revolution dizisini bulup seyretmenizi tavsiye ederiz.