Alparslan, Anadolu’nun kapılarını Türklere açan ünlü Selçuklu hükümdarı…

Alparslan’ın Mısır seferine çıkmasını fırsat bilen Bizans İmparatoru Diyojen, Türkleri Anadolu’dan atmaya karar verip yol boyunca da katliamlar yaparak Malazgirt’e kadar gelir.  Kaynaklara göre Alparslan savaştan önce biri Hoy şehrinde ordu ileri gelenlerine, diğeri de Malazgirt önünde savaşa başlamadan az bir vakit önce bütün ordusuna olmak üzere iki nutuk vermiştir. Tüm ordusuna verdiği ikinci nutukta dikkati çeken en önemli özellik, Alparslan’ın yapacağı savaşa vermek istediği anlamdır. Ona göre bu savaş yalnız askerî, siyasî veya millî bir savaş değildir; aynı zamanda dinî bir savaştır. Nitekim Sünnî İslam dünyasının başı olan Bağdat Abbasî halifesi, Alparslan’a gönderdiği mektupta ona cesaret vermekte; Cuma günü başlayacak olan savaşta tüm camilerde, hutbelerde Alparslan ve ordusunun zaferi için dua edilmesini istemektedir. Alparslan’ın da savaş meydanında verdiği nutku, bu küllî duaya dayandırdığı görülüyor. Alparslan’ın konuşmasını, halifenin hutbelerde okunmasını emrettiği duayla bir bütün olarak ele almak gerekir. Alparslan, tarihte hemen hemen bir kural haline gelmiş,

‘Büyük kitleleri idare etmesini bilen büyük adamlar, kesin sonuç almak istedikleri zaman emirlerindekilerin ruh hallerine uygun nutuklar irad ederler’ düşüncesiyle hareket etmiş ve bir zafer kazanmıştır. Alparslan’ın konuşmasında, düşmanın sayıca kat kat üstün olması maddî unsuruna karşı, o anda zaferleri için dua eden Müslümanların manevî desteğini belirtmesinin altını çizmek gerekir. Arkalarında bütün İslam dünyasının bulunduğunu bilen Türk ordusunun nasıl bir ruh haliyle mücadeleye atıldığı ancak bununla anlaşılabilir. Alparslan’ın, ordusundaki askerleri savaşa katılıp katılmama konusunda serbest bırakması ise onların şevkini daha da arttırmıştır. Ayrıca orduda o andan itibaren bir emir-komuta zincirinin olmadığını söylemesi, ordunun her bir ferdini kendi seviyesinde görmesi de askerine verdiği değeri gösterir. Alparslan’ın yaptığı bu konuşma, onun, emrindekilere hitap etmesini bilen iyi bir baş kumandan olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Bağdat’ta bulunan Abbasî halifesinin, Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’nda düşmana galip gelmesi için Cuma günleri hutbelerde okunmasını emrettiği dua metni :

“Allah’ım, İslam sancağını yükselt ve ona yardım et! Sana itaatte canlarını feda edip, sana tabi olmak hususunda kanlarını akıtan, senin yolunun mücahitlerini kuvvetlendirerek; yurtlarını güvenlik ve zaferle dolduran yardımlarından mahrum etme. Müminlerin emirinin burhanı olan Sultan Alparslan’ın senden dilediği yardımı esirgeme ki o bu sayede hükmünü yürütsün, şanını yaysın ve zamanın güçlükleri karşısında kolayca yerinde tutunabilsin. Senin dinini şerefli ve yüce tutabilmesi için onu lütufkâr et ve desteğinden mahrum etme. Ordusunu meleklerinle destekle. Niyet ve azmini, hayır ve başarıyla sonuçlandır. Çünkü o senin ulu rızan için rahatını terk etti. Malı ve canıyla senin emirlerine uymak amacıyla senin yoluna düştü. Allah’ım, o nasıl senin çağrına itaat edip, hükmünün korunmasında gevşeklik göstermeden emrine uymuş ve düşmanlarına bizzat karşı koyarak, dinine hizmet için geceyi gündüze katmışsa; sen de ona zafer kısmet eyle, dileklerinde ona yardımcı ol, kaza ve kaderini onun için iyi tecelli ettir. Onu öyle bir koruyucu ile kuşat ki, düşmanların her türlü kinlerini defetsin ve lütfun ile bu koruyucu en sağlam ellerle muhafaza etsin. Yapmak istediği her işi ona kolay kıl. Ey Müslümanlar! Doğru bir niyet, dürüst bir azim ve Allah’tan korkan temiz kalplerle ve ihlas bahçesinden kısmet alan inançlarla onun için Allah’a yalvarıp yakarınız.

Çünkü yüce Allah kitabında şöyle buyuruyor: ‘Ey Muhammed, onlara dualarınız olmasa Rabbim size niçin değer versin, de.’ Onun güçlü kuvvetli olarak sancağını yükseltip zaferlerin en son derecesine erişmesi ve gayesine nail olması hususunda Allah’a dua ve niyazda bulununuz. Allah’ım, onun bütün güçlüklerini kolaylaştır!”

Selçuklu hükümdarı Alparslan, Malazgirt’te savaş meydanında Cuma namazı sırasında yaptırdığı bir geçit resminden sonra, ordusuna ezcümle aşağıdaki konuşmayı yapmıştır:

“Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir, bana yardım et, sözlerimde hilaf varsa beni kahret.

Ey Askerlerim!

Eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. Benden sonra Melikşah’ı tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir. Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım; ya şehit olarak cennete giderim. Sizlerden beni takip etmeyi tercih edenler takip etsin. Ayrılmayı tercih edenler gitsinler. Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zira bugün ancak ben de sizlerden biriyim, sizlerle birlikte savaşan gaziyim. Beni takip edenler ve nefislerini ulu

Allah'a adayanlardan şehit olanlar cennete, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır.”

26 Ağustos 1071