Amerika’nın Ortadoğu’ya ilk nüfuzu protestan Misyoner okulları ile olmuştur. 19. yüzyılın ilk başlarında faaliyete başlayan Amerikan okulları, Amerikan Board Misyoner Teşkilatı (ABCFM) tarafından desteklenerek Osmanlı topraklarında faaliyet göstermişlerdir.

Amerika’nın Ortadoğu’ya ilk nüfuzu protestan Misyoner okulları ile olmuştur. 19. yüzyılın ilk başlarında faaliyete başlayan Amerikan okulları, Amerikan Board Misyoner Teşkilatı (ABCFM) tarafından desteklenerek Osmanlı topraklarında faaliyet göstermişlerdir. Bu yapı, 1815 yılında faaliyetlerini Anadolu’da yoğunlaştırmış ve ardından Suriye, Lübnan, Filistin ve Mısır’da faaliyet göstermiştir. Amerikan Misyonerleri, Ermenileri ve Şark Katoliklerini hedef olarak seçmişler ve Müslüman olmayan azınlıklar arasında faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. 

Nitekim 1824’ten 1886 yılına kadar Osmanlı topraklarındaki okul sayıları 400’e yaklaşmıştır. Misyonerlerin 1880 tarihli raporundaki şu ifade, Osmanlı Devleti’nin onlar için ne kadar önemli olduğunu gösterir mahiyettedir: “Misyoner faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır.” Misyonerler, II. Abdülhamid döneminde de faaliyetlerini devam ettirmiş ancak bu dönem onlar için çok da kolay geçmemiştir. Çünkü Sultan Abdülhamid, Şark toplumları arasında ayrılıkçı çalışmalar yüreten bu misyoner okullarının faaliyetlerini kontrol altında tutmak istemiştir.

II. Abdülhamid’in Misyoner kolejlerine karşı verdiği mücadeleden dolayı 1890’dan itibaren Batı’da Sultan Abdülhamid’e karşı karalama kampanyaları başlatılmıştır. Misyonerler kendilerini ilgilendiren olaylarda Osmanlı idaresine baskı yapılması için fırsat kollamışlar ve yeri geldiğinde Amerikan idarecilerini Osmanlı Devletine karşı kışkırtmaktan çekinmemişlerdir. Amekiran misyoner okullarına Ermeniler ve özellikle de Protestan Ermeniler devam etmiştir. 

ABD eski Devlet Başkanı Roosevelt 1898’de “Dünyada herkesten önce ezmek istediğim iki güç İspanya ve Türkiye’dir” demister. Roosevelt’in Türkiye’den kastı Osmanlı Devleti’dir. Roosevelt’in baskılarına rağmen, Abdülhamid’in Amerikan misyoner okullarının zararlı faaliyetler içerisinde oldukları yönündeki düşünceleri hiçbir surette ve hiçbir zaman değişmemiştir. 

Zira Sultan Abdülhamid; eski Robert Koleji olan ve bugünkü Boğaziçi Üniversistesi’nin içinde bulunan arazisini ABD misyonerlerini satmış olmasına duymuş olduğu hiddetten ötürü; Ahmet Vefik Paşa öldüğünde nereye defnedilmesi kendisine sorulduğunda, “Kıyamete kadar çan sesi dinleyebileceği bir yere” ifadeleri ile cevap vermiştir.

Sultan Abdülhamid, ABD Misyoner okullarının İstanbul, Anadolu, Suriye, Lübnan ve Filistin’de hangi amaçlarla kurulup faaliyet gösterdiğinin, hem Osmanlı topraklarında yaşıyan gayri-Müslim azınlık hem de genç Müslüman kız ve erkek çocuklarının dimağlarını nasıl olumsuz yönde etkileyebileceklerinin fazlası ile farkında olan biriydi. Bu tür okullara devam edeceklerin milli ve dini hassasiyetlerinin zaafa uğramasından ise son derece endişe etmekteydi. Ki, daha sonraki gelişmeler bu coğrafyada bugüne değin ortaya çıkan huzursuzluğun ana nedeni olmuştur. 

Batı, Sultan Abdülhamid’i “despot ve diktatör” olarak lanse etse de, II. Abdülhamid’in daha o dönemlerde Osmanlı topraklarında  yüzlerce ABD okuluna gösterdiği müsamahanın binde biri bugün halen bile Batılı devletler Müslümanlara göstermemektedir. O misyoner okullarının binlerce yıl beraber kardeşçe yaşamış Osmanlı halkları arasına yaydıkları fitne tohumları bugün halen bitmiş değil.

Hasılı kelam, bu Amerikan Misyoner okullarında positivist ve liberal eğitim yapılmış, İngilizce, Türkçe ve Ermenice dillerinin öğretimine de önem verilmiştir. Ayrıca bu okullar, eğitim-öğretim faaliyetlerinde, bulundukları yörenin sosyo-oekonomik durumunu ve ihtiyaçlarını göz önünde tutmuştur. Bu okullarda yetişen öğrenciler, Osmanlı topraklarında ayrılıkçı fikirleri yaymada öncü rol üstlenerek siyasi açıdan Osmanlı Devleti’ne bağlılık oluşturan milli duyguları bitirmişlerdir.