İslam tarihinin en önemli muharabelerinden olan Malazgirt Zaferi’nin 949. Yıldönümü 26 Ağustos’da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde kutlandı. Bizler de Okçular Vakfı ve Beyoğlu Belediyesi’nin davetlisi olarak, tarihimizin önemli bir dönüm noktasını oluşturan Malazgirt Zaferi kutlamalarına iştirak ettik. Selçukluların sultanlarından Muhammed Alp Arslan ve oğlu Melik Şah Müslümanlar tarafından EsSultan el-Adil, Emirü’l Mü’minin, Muiz ed-Din, Ebu Şuca’a ve Eba el-Feth olarak adlandırılmışlardı. Çünkü Selçuklular, çöken Abbasi iktidarının ömrünü uzattı, İslam dünyasının birliğini sağladı, Büyük Bizans Ordusunu mağlup etti ve Anadolu’nun kapılarını Müslümanlara açtı. Halid bin Velid’den sonra en önemli Müslüman komutanlardan sayılan Alp Arslan, 1071’de Müslüman topraklara sık sık saldıran Bizans ordusuna büyük mağlubiyet yaşatmıştı. Bu savaşta Bizans imparatoru Romain Diogene de esir alınmıştı. Bir Cuma günü başlayan Malazgirt muharabesine büyük İslam alimi İmam Cüveyni’nin fetvası üzerine bütün Müslüman topraklarda cuma hutbesinde Alp Arslan ve ordusu için dualar edilmişti. Alp Arslan’ın ordusu içinde ciddi oranda Kürt ve Arap savaşçılar da vardı.   

Selçuklular dağınık İslam alemini siyasi olarak toparladıkları gibi ilmi anlamda da Müslüman toprakları bir ilim ocağı haline dönüştürdüler. Her alanda birçok ilim adamı ortaya çıktı. Alpaslan’la Melikşah’ın pek meşhur vezirleri Nizamü’l Mülk’ün Bağdat’ta kurduğu Nizamiyye medreselerinde yetişen ilim adamları İslam coğrafyasının her yerini etkilemeye başladılar. Bugün bile halen İslam dünyasındaki bütün medreselerin üzerinde Nizamiyye medreselerinin etkisini görürsünüz. Bu medreselerde İmam Cüveyni, İmam Gazali, İbn-i Cevzi, Zemahşeri, Abdülkadir Cürcani, Ragıp İsfahani, Şehristani, Seyfeddin Amidi, İmam Sehavi, Ömer Hayyam, Hariri ve Ebubekir Şaşi gibi ilim adamları yetişti. Tasavvuf alanında da Şeyh Abdülkadir Geylani, Hoca Kutbeddin Mevdud Çişti, Ebu’l Kasım Kuşeyri, Şeyh Şehabeddin Sühreverdi ve Şeyh Feriduddin Attar’lar ortaya çıktı. Selçuklular döneminde İslam ülkeleri bilginler merkezi haline geldi. Siyaset, din, askerlik, ilim, mimari ve sanat dallarında büyük simalar yetişti. Ayrıca Selçuklular devrinde İslam aleminin her tarafı nice nice imar işleriyle donatıldı. Mektepler, medreseler, kütüphaneler, hanlar ve kervansaraylar inşa edildi.   

Selçuklular Anadolu topraklarına girdiklerinde Abbasi iktidarı zayıflamış, Müslüman topraklar bölünmüş, Tahiriler, Tolun Oğulları, Saffariler, Aleviler, Samanoğulları, Saciler, Zeyyariler, Ahşit Oğulları, Buveyhiler, Mervaniler ve Fatımiler İslam topraklarını yönetiyordu. Türklerin Oğuz boyundan olan Selçuk oğulları, İslam dünyasında sağladıkları birlikten dolayı Müslümanların gönüllerinde taht kurmuşlardı. Ünlü İslam tarihçisi Hamdullah Mustevfi Kazvini, Selçuklular hakkında şöyle yazar: “İslam devirlerinde bulunan hükümdar sülaleri mensuplarının her biri bir ayıp ve noksanlığa bulaşmışlardı. Fakat Selçuklu şahlarında bu gibi ayıplar ve noksanlıklar yoktu. Onlar böyle şeylerden temiz kimseler idi. Kendileri, temiz akideli, pak, dindar, sünni, hayır sahipleri ve halka karşı da şefkat gösteren kimseler idi.” 

“Selçuklular Tarihi” adlı kitabında 20. Yüzyılın önemli Müslüman düşünürlerinden Ebu’l Ala Mevdudi, “Selçuklular, olgun, inançlı ve saffetli bir imana sahip bulunuyorlardı. Ehl-i Sünnet Mezheplerine bağlı idiler. Fıkhi ve medeni hususlarda bütün müslümanların, rızalarına ve İslam fıkhına göre hareket ediyorlardı. Halk da bu inanışta olduğu için, takip ettikleri bu siyaset sebebiyle herkes tarafından seviliyorlardı” diyordu. Üstad Mevdudi, Selçukluları Müslüman halklara sevdiren özellikleri şöyle sıralıyor:  

“1-Şehir hayatına geçmelerine rağmen sade bir hayatı bırakmamaları.

2-Memleketin idaresi ve emniyetinde liyakat ve ehliyete önem vermeleri.

3-Vezirler ve danışmanlara alanlarında serbestlikle çalışma imkanı sağlamaları. 4-Memleket yöneticileri arasında entrikalar dönmesine meydan vermemeleri. 5-İlim ve sanat adamlarının kadrü kıymetini bilmeleri. Onlara çalışma imkanı sağlamaları. Onların fikirlerine ve üretimlerine siyasi müdahalede bulunmamaları.” 

Selçuklular, Abbasi Halifeleri ile akrabalık bağları kurmuşlardı. Nitekim Tuğrul bey, Alp Arslan’ın kız kardeşi Arslan Hatunu Halife El Kaim Billah ile evlendirdi. Kendisi de halifenin aşırı ısrarı üzerine halifenin kızı ile evlendi. Daha sonra Alp Arslan da kendi kızını Halife El-Mukteda’ya verdi. Yine Melik Şah da kendi kızını halife ile evlendirdi. Melik Şah’ın diğer kızı da Sultan Mahmud devrinde Halife Mustazhir Billah’a verildi. Bu ilişkiler Abbasilerle, saltanat makamını elinde tutan selçuklular arasındaki siyasi bağları da kuvvetlendirmişti.   

Sultan Melik Şah’ın 1092’de vefatından sonra oğulları Mahmud, Berkyaruk, Muhammed ve Ahmed Sencer arasında iktidar kavgaları başladı. Bu da beraberinde Sulçukluların adım adım gerileyişini getirdi. İç siyasi kavgalar, Müslümanları birbirine düşürdü. Birçok yerde Batıni hareketler türedi. Bundan cesaret alan Frenkler, büyük ordular toplayarak İslam dünyasına ilk haçlı seferlerini başlattı. Haçlı savaşlarının başlaması Melik Şah’ın ölümünün beşinci senesinde vuku buldu. Kardeşlerin kendi aralarındaki kavgadan dolayı Hicri 492 (Miladi 1099)’de Kudüs şehri Müslümanların elinden çıktı. İlk defa Müslümanlar, Hristiyanlara karşı mağlup oldu. Halid bin Velid ve Alp Arslan gibi İslam mücahitlerinin bütün fedakarlıkları ve çalışmalarının neticeleri, bir günde heba olup gitti. Melik Şah döneminde, İslam topraklarına girmeye korkan Frenkler, kardeş kavgaları sonrası kısa dönemde İslam’ın haremine kadar girmişti.   

Kardeşlerin siyasi kavgaları, Batıni hareketleri ortaya çıkardı ve Frenkleri cesaretlendirip bu coğrafyaya yönelmelerini sağladı. Böylece İslam alemi dağıldı, parçalandı, bütün gelişmeler durdu. Toplumsal hayat ve medeni kalkınma hayli zarar gördü. Topraklar bölündü, hükümetler ve devletler kuruldu. Her yerde beylikler ortaya çıktı. O büyük memleket parça parça oldu gitti. 960 yılında ortaya çıkan Selçuklu devleti 1194’te tamamen yok oldu. Selçuklulardan sonra Haçlılarla mücadele eden Nureddin Zengi, Selahaddin Eyyubi ve Turan Şah gibi büyük komutanlar da ortaya çıktı.

Memlüklüler ve Eyyubiler birçok beyliği peşinde sürükleyip Batınilere ve Haçlılara karşı mücadele etti. 1299’da Osmanlı devleti ortaya çıktıktan sonra İslam dünyası yine birliği yakalamış ve ardından Batıni hareketler zayıflamış ve Haçlılar da bu toprakları terk etmişti. Osmanlı devleti, 600 yüzyıl hem karada hem de denizde Haçlılara karşı Müslüman toprakları ve haremini koruyan bir set oldu. 

Hz. Peygamber (sav) hakkında en önemli kasidelerden olan “Kaside-i Bürde”nin yazarı Faslı İmam Buseyri (1213-1294), Türklerin 1291’de Akka şehrini Haçlılardan (Frenklerden) almasından dolayı onları metheden şu şiiri kaleme almıştı:   

“Kad ahaz el-Muslimune Akka

Ve eşbau el-Kafirine Sakka

Ve saaka Sultanena ileyhim

Hayla tedukku el-Cibalu dekka

Ve aksame et-Turku munze saaret

La tereku l’il-Firenci Melka.”

“Müslümanlar Akka’yı aldı

Kafirleri iyice dayağa boğdu

Ve bizim Sultanımız onlara

Dağları yıkacak atlılar gönderdi

Türkler yola koyulurken and içti

Frenklerin elinde bir yer bırakmamağa.”