Eskiden!

Siyaset konuşulunca sadece birkaç parti ve o partilerin ismi değişse de uzun yıllar değişmeyen liderleri daima ön planda olur ve mutlaka onlar konuşulurdu.

Teknoloji ve iletişimin gelişmesiyle medyamızda da büyük değişiklikler oldu.

Dün lokal anlamda kendi siyasi liderlerini konuşanların bugün gündeminde Putin, Trump, Macron, Esad başta olmak üzere neredeyse tüm dünya liderleri ve onların politikaları var. Venezuella’yı haritada gösteremeyecek kişilerin, Devlet başkanı Maduro’ya yapılan CIA destekli darbeyi TV’lerde saatlerce tartıştığını görüyoruz. Aynı şekilde sokakta da!

Dün, Fetulah Gülen için ‘’neredeyse canını verecek’’ dediğimiz kişilerin, bu gün Gülen’i ‘’yakalasa canını alacak’’ görüntüsü veriyor olmaları şaşırtıcı değil mi?

Tv’ler ise kadrolu personel konseptinde ekran yüzleriyle doldu! Her kanalın maaşlı yorumcuları var adeta. Artık herkes aynı anda Ekonomist, Askeri ve Savunma uzmanı, İç ve Dış siyaset uzmanı, İstihbaratçı, Din ve Tarih uzmanı, kısacası hemen her konuda uzman olan aynı kişiler ekranlarda bir moderatör eşliğinde ellerinde çoğu yalan ve yanlış bilgilerle ellerinde bir takım printer çıktılarını sallayarak (ki bunların büyük çoğunluğu internette herkesin bulabileceği teyide muhtaç veya yüzeysel) ‘’işte belgesi’’ diye, gözümüzün içine sokarak bağrışıyor. Eski modeller bile yorumcu oldular! Seviye sorunu bariz bir problem haline gelmiş görünüyor!

Meslektaşlarının ve yakınları dışında kimsenin izlemediği, RTÜK’ün ancak bir şikayet varsa çıkartıp banttan izlediği bu programlar ve içeriğindeki bilgi yanlışları üzerine yapılan eleştirileri de sosyal medyada takipçisinden daha fazla itibarı olan kişiler dışında kimse yapmıyor.

Ortalık mera gibi, isteyen dilediği gibi at koşturuyor.

Tv’ler de ortaya çıkan durumdan daha kaliteli ortamlardır bazen çay ocakları, dost meclisleri ve kırk yıllık hatıra gebe bir fincan kahve içilen sohbet ortamları.

Bende zaman zaman bu tarz konuşma ve eleştirilerin olduğu sohbetlerin içinde bulurum kendimi. Hatta benim bulunduğum ortamlarda ister istemez konu ‘’medya, siyaset, terör’’ üçgenine gelir.

Geçmişinde uzun yıllar gazetecilik mesleğini yapmış ve Türkiye’nin yakın tarihine damgası vuran olaylarda etkin bir figür olmam nedeniyle bu tür ortamlar benim için kaçınılmaz oluyor.

İşte böyle bir dost meclisinde sohbet ederken bir vesile aramıza katılan Haber Vakti sitesinin Genel Koordinatörü Bülent Deniz; ‘’Neden bunları yazmıyorsunuz? ’’ diye sorunca şöyle cevapladım.

‘’Sorun yazmak değil, yazılanı yayınlayacak bir mecranın olmaması!’’

Sözlerime devamla:

‘’Kanaatimce artık bugün; iki türlü medya ve iki türlü gazetecilik var. ‘’İktidarı öven veya İktidara söven!’’ Bu iki grubunda birlikte çalışmak istedikleri insanların doğal olarak kriterleri var! Kimlerle çalıştıkları malum da, kimlerle çalışmak istemediklerini biz defalarca tecrübe ettik. Bunun sebebi, bizim gibi tecrübelere sahip insanların tekzibe ve teyide muhtaç bilgiler yazmamalarıdır! Yazmayız! Bir gün sonra kendi kendimizi yalanlayacak duruma da düşmeyiz. Düşmemeye dikkat ederiz! Dolayısıyla varlığımız; bazılarının alamayacağı riskler barındırabilir! Özellikle Mustafa Özer ismi bu duruma gebe bir hal oluşturabilir!

Onlar genelde, bizden bilgi alıp, kendi araştırmasıymış gibi yazmayı tercih ediyorlar. Dolayısıyla bu kişiler, bilgi ve haber kaynaklarının kurumasını istemezler. Bir de doğal olarak patronların korkuları ve kaygıları var. FETÖ korkusu.

Askeri ve stratejik analiz yetisinden yoksun olan ve böyle bir şeyin ne eğitimini almış ne de böyle bir maharetten haberi olan bir takım ‘’gazeteci’’ görünümlü kimseler, zaman zaman dolaylı yollardan da olsa bir şekilde bizim gibi insanlardan edindikleri bilgileri kendi araştırmalarıymış gibi servis edebiyorlar. Hatta çarpıtabiliyorlar! Ve asıl bilgiyi yaşayarak ulaşmış, tecrübe etmiş ben ve benim gibi bu vatana fedakarca, canıyla hizmet etmiş arkadaşları da kendilerine kaynak, yazılarına da temel unsur olarak gördükleri için; ‘’kendileri için kaynak, bu vatan için kan olan bizleri’’ konuşturmak dahi istemiyorlar. Çünkü ‘’kaynak’’ diye gördükleri bilgi sahipleri, sahalara inince biliyorlar ki bardaklarında ki su kurur. Korkularının temelini asıl bu oluşturuyor. Ve doğal olarak aleme kesecek ahkamları da kalmıyor. Biz, bir kaynakdan bilgi edinip analiz kasmayanlarız. Bilgiyi check ederiz!

Haa unutmadan birde patronlarının vazgeçemedikleri bir korkuları var. İlerde detaylı bir şekilde yazalarımda deyineceğim. FETÖ tehdidi bakalım kimleri, hangi patronları eşiğinde yüreği ağzında yazı yazdırıyor.

Bir açmazları da FETÖ’nün 7 Şubat’tan bu yana MİT ile bitmeyen kavgasında, taraf görünme korkusu ve hatta yanlış anlaşılma korkusu! Bakmayın şimdi siz böyle yayınlar yaptıklarına! Resmi bir takım kurumlar dahil, genel anlamda devlet ile anılmaktan çekinenler var ve bu hep olmuştur! FETÖ propagandasından hala korkuyorlar. Özellikle patronlar. Oysa eskisi, şimdiki ve yenisi ile FETÖ’cüsü, PKK'lısı, Ergenekoncusu, Balyozcusu, Askeri, Polisi, istihbaratçısı özgürce ve cüretkar bir şekilde yazıyor ve konuşmuyor mu? Biz neden konuşmayalım, yazmayalım? Vatana ihanet mi ettik? Davamızı mı sattık? Yetim malı mı yedik?

Bizden de yazmamızı istiyenler oldu elbette ama hep takma isimlerle, mahlaz kullanarak! Terör örgütü üyesi değilim ki ‘’kod’’ isim kullanayım. Utanılacak bir şey yapmadım, vatanıma ihanet etmedim ki bir başka ismin arkasına saklanayım. Asıl utanması ve kod isim kullanması gerekenler geçmişte Şeytanı, ‘’Hocaefendi’’ diye tanıtıp, halkı bu örgüte yönlendirip, örgüt sayesinde medyada bu günkü konumumu elde eden ve şimdi FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyenlerdir.’’ dedim…

Bu cevabımdan sonra Bülent Deniz: ‘‘Arkasında Holdinglerin olmadığı, sırtını bir medya grubuna yaslamayan, belirli merkezlere yakın işadamları tarafından finanse edilmeyen, 2001 yılından beri prensiplerini korumak adına vakarla duran; nakit ruhu değil vakıf ruhuyla hareket eden bir haber siteyiz. Safımız, milletimizin yanıdır! Şerre fren, hayra motor olmaya çalışıyoruz! Şanlı bayrağın altında özgürce yaşamak ve yaşatmak için derdi olan, o bayrak gönderden inmesin, minarede ezan susmasın diye bedel ödemiş ve ödemeye namzet tüm vatan evlatlarına kapımız açıktır. Adınızı kullanmanın sizin için bir sakıncası yoksa bizim için hiç yok.’’ dedi.

Bülent Deniz’in alnı açık cesaretinin verdiği güvenle ilk yazıyı yazmış oldum.

Anlatılacak çok fazla gerçek var.

Örtülü ve kalın bir perde ardında kalan.

Aralayacağız…