ANNE BABALAR KENDİSİ İÇİN Mİ YAŞAR

Ne vakit gençlere seslenen bir yazı kaleme alınmış olarak görsem, yüreğim cızz eder.

Hatırıma Necip Fazıl'ın mısraları gelir.

'Tarih kutuplara kaçmış bir fener, / Buz denizlerinde çakar başıboş" mısraları...

Bugün gençlere yazılan nice yazıda bu duygu var... Gençliğe moral vermek var. Motivasyon var. Tarih, şuuru vermek var... Ama gençlerin ne halde olduğuna kafa yormak da var mı?

Ben niye üzülürüm? İşte buna üzülürüm.

Çünkü bugünün gençliği çoğunlukla dünün gençlerini anlamaz, anlayamaz. Dil olarak değil, anlam olarak değil... Mesaj olarak anlayamaz. Yargı olarak, şuur olarak anlayamaz... Çünkü gençliğin diğer adı delikanlıdır. Gençlere "cahil" de denilir. Cahilden maksat ilim irfan bilmeyen demek değildir.

Bir cahillik etmiş denildiğinde aklın ve mantığın ön planda olmayıp duygunun ön planda olduğu bir iş yapmış demektir. Cahillik gençlik çağına ait bir özelliktir.Yani gençlik olaylara bakarken şuur ve mantık yürütmede yeteri olgunlukta olamaz. 

Olamamıştır...

Kimse bana Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştan bahsetmesin. O Fatih'i Fatih yapan ortamdan bahsetsin...

Ben de zaten o noktaya gelmek istiyorum.

Gençlik dediğimiz nesil, 12 yaşından başlayıp 20 yaşına kadar şekillenen bir güruhtur. Fidan gibidirler... Yük taşımak için değil yükseltilmek içindir... O bakımdan gençlere tarihi hatırlatma yapmak yerine gençliğin ebeveynlerine hatırlatma yapılmalıdır.

Hangi ebeveynlere mi?

Olgun yaşta olmasına rağmen tül-u emel’den başka bir şeyi göremeyen kendine Müslüman ebeveynler...

O ebeveynler ki... Çocuklarını belirtilen ideale göre yetiştiremezlerse... Belki kendileri kendilerince amaçlarına ulaşıp rahat yaşamış olabilirler.

Ama onların çocukları hatta torunları, hatta torunlarının torunları geleceğe borçlu olur.

İtibarsız olur, kifayetsiz olur... 

Avuç açan olur...

Nitekim olmuştur da...

Gençliğin önündeki bazı engellerden bahsedilir...

Eğitim felsefesindeki yanlışlıklar, eyvallah...

Siyasetteki kötü idareciler... 

Ona da eyvallah...

Ekonomik sıkıntılar, şunlar bunlar... 

Hepsi tamam...

Ama bütün bunlar gençliğin amacına ulaşmasında, doğrusu ulaştırılmasında hiçbir zaman esas engel olmamıştır.

Olamaz... 

Olması da mümkün değildir...

Amaca ulaşmada esas engel nedir?

Ebeveynlerin çocukları için değil kendileri için yaşıyor olmalarıdır. Bir anne baba, kendi anne babasından maddi manevî ne miras devralabildiyse onun dağarcığı o kadardır. 

O kadar olmak zorundadır.

Onların şansı kendi ana babalarının kendine verdikleri kadardır. Şans diyoruz daha ötesi var mı?

Evlenip çoluk çocuğa karışan hiçbir insanın eğer sorumluluk söz konusu ise kendi elde ettikleriyle kendine yaşama şansı ve lüksü olamaz...

Peki ne olacaktır?

O artık kendi çocukları için yaşamak zorundadır.

Bundan sonra bütün maddi manevî kazancını birinci öncelik kendinden sonra dünyaya bırakacağı çocukları için feda edecektir. Onu bu dünyaya kendi arzu ettiği bir evlât olarak bırakmak için çaba sarf edecektir.

Ebeveynin ana baba olarak birinci sorumluluğu budur.

Çocuklarını zayi etmemek... Hem maddi hem manevî geleceğe hazırlamak... Eğer her ebeveyn kendine değil de kendisinin dünyaya getirdiği çocuğuna bu anlamda kol kanat gererse... Yemesinden içmesinden olduğu kadar insanlığından da sorumlu olursa...

Zararlı arkadaştan... 

Zararlı yayından... 

Zararlı siyasetçiden... 

Zararlı her ne varsa ondan korumanın eğitimini kendisi alır ve çocuğuna da uygularsa...

Birinci amacı çocuğunu her ne pahasına olursa olsun bu idealler doğrultusunda yetiştirmek olursa

Ancak o zaman nesiller düze çıkar...

Zaten tarihe bakıldığında düze çıkmış her toplum, esasta böylesi idealist ebeveynler sayesinde düze çıkmıştır. 

Bu neslin bugün bu hale gelmesi, çocuklarını değil kendini düşünen ebeveynler yüzündendir.

Kimse çocuklara kızmasın... Kızsa da zaten anlamsızdır... Bugün bu vahim tabloya kendi yakın çevrenizden bakarsanız ne demek istediğimiz anlaşılır.

Bakın tanıdığınız insanlara...

Kaç kişi evlâdına kendisinden fazla önem vermektedir?

Oysa hemen her birinin birinci önceliği evi, arabası, yazlığı, hanı hamamı olmuştur. Ama bunların peşinde koştururken neyi ihmal etmiştir?

Kendinden sonra dünyaya armağan edeceği evlâdını...

O evlât ise ana babaya değil, başkasına özel büyümüştür.

Bu başkası, televizyondur, eğitimdir, siyasettir, sokaktır... Say sayabildiğin kadar.

Ebeveynden başka herkes...

Zayi olan gence, son darbeyi yine sorumsuz ebeveyn vurmaktadır.

"Hayırsız evlât çıktı" diyerek.

Suçunu bilmeyen suçlu...

Zavallı avuntu...

Şimdi bu serzenişten sonra kaç ebeveyn tekrar dönüp kendine çekidüzen verecektir ki?

Kaç kişi...

Dolayısıyla gençliğe seslenenler ister istemez yazılarını sorumsuz ebeveynler yüzünden mecburen yine gençlere postalar.

Ama mektubun esas muhatapları mektuptan habersizdir.

Onlar mı?

İkinci yazlık, ikinci kışlık, ikinci bahar... 

Peşindedir...

Kemalettin İSAOĞLU