Bugün mü,yarın mı?

Bugünün de mutsuz olan yarından ne bekleyebilir ,beklemeye hakkı var mıdır ki? Bugünü en güzel şekilde yaşayan,yarını en güzel şekilde inşa etmiş olmaz mı?
Bugün:
 Ne kadar okudum?
Ne kadar dürüstüm?
Ne kadar hakka ve hukuka tabiyim?
Ne kadar liyakati önemserim?
Ne kadar Ömer'im?
Ne kadar Ebu Cehil'im?
Ne kadar ürettim.?
Ne kadar çalıştım?
Ne kadar ahlaklı davrandım?
Ne kadar kul oldum?(Yaratıcıya sadece yaratıcıya)
Çoğaltılabilir bu sorular ve bugün birlikte olduklarımız ile ilgili bu soruları sorduğumuzda alacağımız cevaplar, kehanet beklemeden yolumuzu bulmamıza vesile olacak ve yücelterek büyümemize vesile olacak , öyle bir vesile olacak ki bırakın gidişimizi, gitme ihtimalimiz dahi ürkütecek zalimi.
Eğer ki biz olması gerektiği gibi yaşarsak  ve yaşadığımızın gerekliliği olan sorgu hasletimizi diri tutarsak...

Örneklerini unutmadan:
-Bedir savaşı sırasında konaklanma yerini belirleme kararı verildiği zamanki erdemli istişare,
-Savaş kararı alan en güzelin kararını sizden mi yoksa  Allah’tan mı? diye soru soranların ahlaki bağlılığını bizlere hatırlatan örnek neslin örnek sorguları...

Son devir Melâmî büyüklerinden Muhammed Nur''ul-Arabî hazretleri, bir gün bir müridiyle yolda yürürken, müridi bir aralık durmuş ve :

"Efendim!"demiş, "Bütün şeyhler keramet gösterirler, gösteriyorlar ama siz bize henüz bir keramet göstermediniz. Lütfetseniz de bir kerametinizi görsek!"

Efendi hazretleri kaşları çatılmış bir hâlde hiddetle müridine şu cevabı vermiş:

— Yürüyoruz ya işte!

Sonra da hiç konuşmadan yürümeye devam etmiş.

Kehanete bulunmalarını istemek , yüceltmek..vb gibi bağımlılık oluşturacak ucube duygular yerine hakikate bakarak tabi olmak ve hakikate bağlılıkları ölçüsünde değer katmak.
Kime mi? 
Anne-babamızdan tutun da yöneticilerimize,liderlerimize sadece iyilikten yana oldukları sürece bağlanmak ve yüceltmek.O an üzerinden hareket ile onlar ile yol almak gelecek bizim irademiz ile değil ki
Gelecekte kimlerin nasıl olacağına dair kimse kehanette  bulunamaz.

Bugün ve yarınlarda da, Haşhaşilerin, Yezidlerin, zâlim ve katil sulta sahiblerinin değil; mazlumların katıkları ellerinden zorbalarca, zalimlerce alındığı için zayıf düşenlerin  yanında yer almak için  dikkat ve hassasiyetimizi korumalıyız. 

 “Bütün kuvvetimle derim ki: Terakkimiz, ancak milliyetimiz olan İslâmiyetin terakkisiyle ve hakaik-i şeriatın tecellisiyledir. Yoksa “Yürüyüşünü terk etti, başkasının yürüyüşünü öğrenmedi” diye olan darb-ı mesele mâsadak olacağız(Üstad Bediüzzaman hazretleri)

Doğruluktan ayrılmayınız! Çünkü, doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete kavuşturur. (Hadîs-i Şerîf)

Aldanmak mı? Aldanan olmak da istenmez ama aldatan olmaktansa aldanan olmayı tercih etmeliyiz, herhalde..

Tabi kastettiğim şey süreklilik  gösteren münafıkça  savunma içerikli bir aldanma değil.
Nihayet, Yahya b. Muaz (rh) demiştir ki: “Bana göre aldanmanın en büyüğü, nasıl olsa affedilirim ümidiyle, pişman olmaksızın günahlara devam etmek, itaat etmeksizin Allah’a yakın olmayı ummak, cehennem tohumundan cennet ekini beklemek, isyanlarla itaat edenlerin yurdunu talep etmek, amelsiz mükâfat beklemek ve bir taraftan ifrata kaçıp haddini aşarken, bir taraftan da Allah’tan (cc) bir şeyler temenni etmektir.”

İnsanoğlu, tanrılaşamaz ama tanrılaştırır. Mükemmelleşemez ama mükemmelleştirir. İdealize eder, idealleştirir. Pek tabii ki zihninde. Hayalinde. Umud eder bu yüzden. Hayal eder. Mükemmelmiş gibi yapar. Kendisini veya başkalarını mükemmelleştirir. Kusursuz hâle getirir. Hatalardan arındırır.
İşte bundandır ki değişkenlerin sayısı arttıkça hayal kırıklığı yaşamak ile kalmaz yıkılır çünkü gereğinden fazla mana yüklediğinin farkında olmamıştır. Çünkü  saplantılı bağımlılık nedir bilmediği için saplantılı bağlanmıştır. Oysa ki ütopyalar aleminden gerçekler alemine hicret etmiş olsaydı, rahat edecekti yani bizi içinde bulunduğumuz durumun şartları bağlar.
Hepimiz yaralıyız. Ama suç işlenmeden vehim ve zanlarla suçlamak olur mu?

Eğer yanılma ya da aldanma ihtimaliniz varsa elbette bu bir inanç olarak tanımlanamaz. Müslüman için imanın altı şartı dışındakiler bu kısımdandır. Hele en sorunlu olanı bir kula -insana- inanmaktadır. İnsanların sorgulanmayan bu tür inançları onları sapkınlığa da götürebilir. İşte Mesih ve Mehdi meseleleri..


Kim ne derse desin, kendini hangi ninnilerle uyutmaya çalışırsa çalışsın, değişmeyen gerçek: “Bu dünya, fani olan canlıya fani bir yurt.”  

Fani yurdun misafiri olan insanın da yaratılış amacı da:Rabbi olan Allah’ı bilmek, O’nu birlemek, O’nun emir ve nehiylerine göre yaşamak ve O’nun rızasına ermek…

Bu anlayışa hakim olduğu vakit halife olarak gönderildiği yeryüzüne halife olacak. Bunun sayısız örneklerini içinde barındıran  tarihsel süreçleri incelediğinde okuyan, öğrenen, üreten,hakçı,adil, mütevazı biri ya da birileri olarak o halife olarak yaratılmış olmanın erdemliliği ile örnekliği ile sadece meydanlarda bizi tiye aldıkları protestolar ile vakit geçirenler değil dur diyenler olacağız.
Düşünebilen şehirler inşa eden düşünebilen bireyler olmak duasıyla.