Bugün, Malazgirt Savaşı ve -elbette-zaferinin 948’inci yıldönümü. Ancak geçmiş asırlarda ecdâdımız/ cedlerimiz tarih yapmakla meşgul olduklarından, tarih yazmakla ve hele de geçmişteki tarihî hadiseleri anmakla pek o kadar ilgilenmemişlerdir. Elbette yenilgi günlerini de unutmamak gerek ama zafer günleri manevî gücün zinde tutulması açısından önemlidir. 

*** 

Elbette Müslümanların Anadolu’da yerleşmelerinin değil, hükümfermâ oluşlarının başlangıç noktası olması açısından son derece önemli bir tarihî hadisedir Malazgirt Zaferi..  Çünkü,Muhammed Huesyn Alparslan’dan önce de Anadolu’da Müslümanlar vardı. Kürdler, arablar ve hattâ bazı türk grupları.

Ancak, bu Müslüman halklardan bilhassa kürdler ve arablar özellikle Doğu Anadolu’da Gürcistan ve Hayestan (Ermenistan) krallıklarının ve daha büyük çapta ise Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında, onların hâkimiyetini kabullenmiş olarak yaşıyorlardı. Bazı türkmen gruplarının ise 1071’den önceki yıllarda, 1040’lardan itibaren, Bizans İmparatorluğu’nun iç zaaflarından ve iktidar kavgalarından da istifadeyle bir takım güç dengeleri ve dengeleme oyunlarının gereği olarak taa Niksar ve hattâ İznik civarına kadar gelip, mahallî otoriteler oluşturdukları bilinmekte. 

*** 

Selçuklular ise, daha bir başka. Selçuk Bey’in, milâdi- 980’lerde , (Bugün Afganistan’ın daha çok kuzeyiyle Hazar Denizi doğusunda, Horasan ve Mavera-un’Nehr kıyılarındaki ve henüz Müslüman olmamış türk boyları ve beyleri arasındaki kavgalardan uzaklaşmak gereğini duyan bir genç olarak) Seyhun Nehri kıyısındaki Cend şehrine yerleşmiş ve orada Müslüman olmuş ve orada, kendisine belirli bir coğrafî hâkimiyet alanı açmış olan birisi.. Ama, Selçukoğulları, başta henüz Müslüman olmamış  Oğuz (Gûz) Beyleri’nin kendisinden vergi almak istemesi üzerine, ‘Bir Müslümanlar, Müslüman olmayanlara vergi vermeyiz..’ diyerek onlarla muharebelere giriştiği gibi, bir güç odağı haline gelince, Karahanlılar, Sâmânoğulları ve Gazneliler gibi müslüman türk kavimlerinin devletleriyle de muharebelere girmişlerdir.    

*** 

Ancak, Selçukluları Müslüman tarihimizin önemli bir mihenk taşı haline getiren, Selçukoğullarından Dâvud Çağrı Beğ oğlu Alparslan’ın özellikle de Malazgirt’te Bizans İmparatoru , Romenos Diogenos’u mağlup etmesidir. Ve, açıktır ki, Selçuklular başka türk boylarıyla savaştıkları gibi, türk kavminden olmayan başka Müslümanlarla da birlikte idiler. 

Nitekim, Bizans İmparatoru’nun komutasında ordu Malazgirt’e geldiğinde, karşısındaki Müslüman ordusu da Alp Arslan komutasındaydı ve sadece türk kavimlerinden oluşmuyordu, bu büyük orduda Afgan kavimleri, farslar, arablar, ve diğerMüslüman unsurlar da vardı. Ancak, Malazgirt’e gelindiğinde, o yörenin Bizans hâkimiyeti altında yaşayan yerli halklarından müslüman kürdlerin de karşılarında bir İslâm Ordusu görünce, bu orduya su kaynakları, gıda ve at tedariki başta olmak üzere, her türlü lojistik desteği verdikleri anlaşılmaktadır ve bu, tabiîdir de. 

Yani, doğrudur ki, Anadolu’nun Müslüman yurdu haline gelmesindeki -beşerî açıdan- asli güç, Malazgirt’te Bizans’ı yere seren Selçuklu Sultanı Alp Arslan’dır, ama, zafer, ona destek veren bütün Müslümanlarındır. 

*** 

Yahyâ Kemâl, ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ isimli nefîs şiirinde bize ilginç bir tarih ziyafeti sunarken,  ‘Taa Malazgirt Ovasından yürüyen Türkoğlu..’ demeye de özel bir vurgu yapar. Gerçi, Yahyâ Kemâl, Üsküp’de dünyaya gelmiş bir Balkan Müslümanı olarak ‘türk’ derken Müslüman da demek ister. Çünkü Avrupalılar asırlarca, Doğu Avrupa’daki Müslüman güçleri bir bütün olarak ’türk’ diye anmışlardır. Tıpkı, (İspanya’da) 780 sene hükmetmiş olan Endulus Müslümanlarını da ‘arab’ diye nitelemelerinde olduğu gibi.. 

*** 

Bugün Malazgirt Zaferi’ni sadece bir etnik unsura mal etmeye kalkışmak, o zaferde pay sahibi olan diğer Müslüman kavimleri rencide eder. Bu nokta unutulmamalıdır.