CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun Mustafa Kemal Atatürk'ten Atatürk demeyip de sadece "Gazi Mustafa Kemal" diye söz etmesi ile Atatürk(çülük) tartışması yeniden alevlendi. Bize bazı kesimler tarafından ısrarla “Atatürk(çülük) ortak değerimiz” denildiği halde CHP içinde bile Atatürk(çülük) konusunda bir mutabakat yok. O halde millî konsensüsün sağlanamadığı bir kişi/konu, nasıl olur da milletin ortak değeri olabilir? Madem iddia edildiği gibi herkesin ortak değeri, o halde neden aynı kişi/konu hakkında bu kadar çok birbiriyle çelişkili fikrî yaklaşımlar var? Size bu bağlamda bir araştırmanın sonuçlarını takdim edeyim.

Hakan Sarıbaş ve Fuat Sekmen’in kaleme aldığı bir araştırma kitabı var. (Büyüme Maceramız: Yetişebiliyor Muyuz? - Türkiye’nin Muasır Medeniyete Ulaşma Çabası). Burada yıllarca “Atatürk İlke ve İnkilâp Dersleri” görmüş olan üniversite öğrencilerine sözü Atatürk’e ait olan “Çağdaş (Muasır) Medeniyet nedir?” sorusu sorulmuş. Ankete katılan öğrencilerin verdiği cevapların dağılımı şu şekilde: Çağdaş medeniyet, eğitim/bilim/teknolojidir diyenlerin oranı yaklaşık % 20, ekonomik gelişmişliktir diyenlerin oranı % 15, demokrasi ve özgürlüktür diyenlerin oranı % 9 ve kültürel anlamda Batılılaşmadır diyenlerin oranı ise % 8’dir. Peki, geri kalan % 48’i ne cevap vermiş? Çok şaşıracaksınız ama bu kesim, cevap vermekten ziyade kafadan bir şeyler uydurmuş. Neler mi uydurmuşlar? Birlikte okuyalım o halde:

- Gözle görülmeyen, elle tutulmayan ama varlığına deli gibi inandığımız ve ulaşmaya çalıştığımız garip bir yer. -  İnsanlığın yıllardır ulaşmaya çalıştığı ve birçok devletin ulaştığı sandığı bir görüş. -  Türkiye’nin kesinlikle ulaşamayacağı bir seviyedir. - En üst seviye, toplumun tavan yapmasıdır. - Ülkenin geliştiğinin göstergesidir. Ulaşılması zor olan bir yer. - Herkesin imrendiği ve elle gösterilip ‘iste budur’ dediği seviyedir.

Peki, doğrusu nedir? Bir bilen var mı? Araştırmayı yapan akademisyenlere göre verilen cevapların sadece % 15’i doğruymuş. Şimdi gelelim doğru cevabın şıkkına. Bu hususta kitapta verilen açıklayıcı bilgiler şunlar: “Verilen cevaplar içerisinde ekonomi haricindeki (diğer) cevaplar amaç ile aracı karıştırmaktadır. Eğitim, demokrasi ve Batılılaşma ara hedefler yani taşıyıcı hedeflerdir. Ana hedef, ülkenin zenginleşmesidir.”

Akademisyenler, iktisatçı olduğu için, farkına varmasılar bile böyle bir yanılgıya varmışlar. Yanılgı diyorum, çünkü maalesef akademisyenlerimiz de çağdaş medeniyetin ne olduğunu kavrayamamış. Şu ülkeye bir bakınız. Her bir vesile ile (19 Mayıs; 29 Ekim vb.) en çok Atatürk(çülük) konuşulduğu halde kimse ne kişi, ne de söyledikleri hakkında doğru bir bilgiye sahi değil. Ne üniversite öğrencileri, ne de akademisyenlerimiz “çağdaş medeniyet” kavramına doğrusu dürüst bir anlam verememiş.

Neden mi? Açıklayayım. Akademisyen arkadaşlarımın iddiasına göre “Muasır Medeniyet” kavramı, Mustafa Kemal Paşa tarafından ilk kez 1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde dile getirilmiş. Halbuki bu da doğru değil. Çünkü orada öyle bir ifade hiç geçmiyor. Ama arkadaşlarımız, tercüme edilmiş/sadeleştirilmiş metinlerden yararlandığı için, herhalde böyle bir yanılgıya varmışlar. İşte buyurun size Mustafa Kemal’e ait orijinal metin:

Efendiler; Tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır. Yeni Türkiye'mizi layık olduğu “mertebe-i resanete” isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz.”

Bazı yarı akıllılar, mertebe-i resaneti”, “uygarlık seviyesi” olarak tercüme ettikleri için, herhalde böyle bir yanılgı oluşmuş. Mustafa Kemal Paşa, “Mertebe-i Resanet” demiş. Yani “muhkem bir mertebe” veya “sağlam bir seviye” ifadesini kullanmış. Yani güçlü bir yere gelebilmek için Mustafa Kemal Paşa, iktisat bilimine önem vermemiz gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla ekonomi, sağlam ve sürdürebilir kalkınmanın (mertebe-i resanetin) önemli bir vasıtasıdır. Ama (gerçi metinde geçmiyor) ne “Muasır Medeniyet” ne de “Mertebe-i Resanet” kendi başına ekonomidir veya iktisadî gelişmedir. Muasır Medeniyet, daha doğrusu Mertebe-i Resanet, iktisadiyatın da üzerinde ve daha kapsamlı, kalıcı ve ideal bir hedeftir. Netice itibariyle İzmir İktisat Kongresinde Mustafa Kemal Paşa, iddia edildiği üzere “Muasır Medeniyet” kavramını kullanmamıştır.

Muasır Medeniyet Kavramı İlk Kez Nerede Kullanıldı?

Benim tespit ettiğime göre bu kavram, yine ekonomi (refah) bağlamında değil ama millî kültür ekseninde “Onuncu Yıl Nutku”nda yani 29 Ekim 1933 tarihinde kullanılmıştır. Buyurun, yine beraber okuyalım:

“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, “muasır medeniyet” seviyesinin üstüne çıkaracağız.”

Mustafa Kemal Paşa’ya göre hangi millî unsurumuz, çağın medeniyet seviyesinin üstüne çıkarılmalıdır? Ekonomi mi yoksa millî kültürümüz mü? Medeniyet dediğimizde akla ilk başta ekonomi mi gelir yoksa kültür mü gelir? Tabiî ki kültür. Mustafa Kemal Paşa’ya göre kendi kültürümüzü dünya medeniyetlerinin seviyesinin üstüne çıkartabilirsek millî hedefimize ulaşmış olacağız. Tarihî süreç içinde ortaya çıkan ve bir millete niteliklerini veren ve başka milletlerden farklılık gösteren maddî ve manevî değerlerin bütünü olan millî kültürümüzü zenginleştirebilirsek bize ait medeniyetimizi de yüceltmiş oluruz.

Peki, tek parti döneminde bizler bize ait millî kültürümüzle mi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmaya gayret gösterdik yoksa Kemalist devrimlerle ecnebilerin hukuk, ekonomi, sanat, kültür gibi dünya görüşlerini alarak, Batı medeniyetinin bir alt parçası olmak için mi çaba gösterdik?

Görüldüğü üzere “Atatürk(çülük) ortak değerimiz” sözü, tarihî gerçekliği bağlamında izaha muhtaç bir açıklama olduğu gibi geçerliliğini koruyamayacak kadar tartışmalı bir konudur. Ama Türkiye’nin milletçe kabul edilebilir ve sürdürebilir bir ortak değere ihtiyaç duyduğu da kesindir. Muhtaç olduğumuz ortak değer, bizleri eşref-i mahlûkat seviyesine yücelten İslâm medeniyetinde mevcut olmasın?