Ayasofya, mistik bir mefhum olan sofia (ilâhî hikmet) adına yapıldı. Ayasofya’nın ilk binası İlkçağ İstanbulu’nun merkezî yerinde, birinci tepe üzerinde IV. yüzyılda ahşap çatılı bir bazilika biçiminde 15 Şubat 360’ta tamamlanmış iken sonradan değişik sebeplerle pek çok kez tahribata ve tamirata maruz kalmış ve nihayet Bizans İmparatoru Iustinianos tarafından 27 Aralık 537 günü büyük bir törenle tekrar açılmıştır.

1402’de İstanbul’a gelen İspanyol elçisi Clavijo’ya göre Ayasofya harap ve bakımsız bir halde idi. İstanbul’un fethi ile adeta kaderine terkedilmiş şehrin bu en büyük mâbedi Hagia Sophia Kilisesi Fâtih Sultan Mehmed’in eliyle Ayasofya adıyla fethin sembolü olarak camiye çevrilmiş ve ilk cuma namazı da burada kılınmıştır. Cami olduğu süre içinde Ayasofya, ramazan aylarında bilhassa teravih namazında çok kalabalık bir cemaatin toplanmasına imkân verir ve padişahın da katıldığı Kadir geceleriyle bayram namazlarında muhteşem bir görünüş arz ederdi. Bu nedenle Türkler burayı o kadar benimsemişlerdi ki, diğer bölgelerdeki başka isimdeki kilise ve camilere de Ayasofya adını verir olmuşlardı. Osmanlı padişahları II. Bayezid, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde başta Mimar Sinan olmak üzere muhtelif mimarlara payandalar, minareler, medrese ve türbeler inşa ettirilerek Ayasofya ve çevresi, büyük Türk ve İslam devletinin manevi merkezi ve sembolü haline geldi.

Ayasofya 24 Ekim 1934’te camilikten çıkarılıp Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlandı ve kilise döneminden kalan bazı dini mozaikler ortaya çıkarıldı. Uzun bir aradan sonra ilk defa 8 Ağustos 1980 tarihinde hünkâr mahfili ibadete açıldı. Bundan kısa bir süre sonra kapatılan hünkâr mahfili 10 Şubat 1991’de yeniden namaz kılmaya tahsis edildi ve Ayasofya kısmen de olsa cami olarak hizmet vermeye başladı. Her geçen gün millet iradesi Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması yönünde tecelli edince, siyasî otoriteler de Ayasofya’nın tekrar cami olarak hizmet vermesini vaatleri arasına aldılar ve kamuoyunda tartışılmasını sağladılar. Son yıllarda iç restorasyonu ve Kuran okumalarla Cami hüviyetini fiilen kazanan Ayasofya, yeni güçlü ve oyun kuran Türkiye’nin, yeniden ayağa kalkışının bir sembolü olarak artık resmen cami olarak ibadete açılışını sabırsızlıkla beklemektedir. Bu açılış, Türklerin yeniden dirilişin belgesi olduğu kadar Batı’nın yukarıdan buyrukçu bir asırlık kibrinin de kırılışı ve sonu olarak tarihe geçecektir.