Baharı heyecanla karşılayan fakat hüznü sokak sokak büyüyen şehrin semâlarına bakıyoruz yanımıza aldığımız umut ve dua ile.. Gurbet kuşunun geçerken uğradığı gösterişli çiçeklerle süslenmiş dal gibi dünya.. Tedirgin adımlar, esmer yüzlü samimi insanlar ve kafamızda cevaplanmayı bekleyen sorular var.

Tarihi surların avuçlarında medeniyetin izlerini taşıyan kültür şehrini hendeklerin, barikatların arasında tanınmaz hale getiren neydi? Asırlardır beraber yaşayan, acıyı ve sevinci tek yürek olup paylaşan insanlar neden artık ortak duygularda buluşamaz hale geldi? Aslında bırakın başka ırkları, dinleri ve milliyetleri insana yalnızca insan olduğu için, topraktan yaratıldığı için değer veren bir anlayış karıncayı dahi incitmemeliydi. En şerefli yaratılanın nasıl karanlık hayatların öznesi olabileceğini düşünmek, ilk yapmamız gereken eylem. Fakat fıtrattan kopuş, iradeyi de devre dışı bırakıyor. Kontrol edilebilir kitlelerin çaresizliğe düşüp zulümden, şiddetten ve terörden yana olması toplumsal bunalımın sebepleri arasından.. Milli duygularımızı diri tutan sevgiler, bizi dünyevi olandan uzaklaştırıp ukbâya uzanan sevdalara götürmeli. Oysa ki eğitimli ve ahlâklı şahsiyeti inşa edebilmiş, başkası için bir şeyler yapabilen merhametli nesiller teröre karşı secdededir. Ruhları kirleten şiddet merkezli eylemlere karşı çağın problemlerine teselli olan bir din algısıyla yaklaşmalıyız. Zira inanan ve hayata vahyin penceresinden bakabilenler için en etkili antivirüs yazılımlarındandır iman bilinci..

Çatışma ve helikopter seslerinin fon olduğu şehirler, ezanları mahzun okunan şehirlerimiz.. Her şeyi susturan acı bir siren sesiyle başlıyor koşturma. Kapıda heyecanla bekleyen, elinden ne geliyorsa yapmaya hazır gönüllüler var. Yaranın acısına aldırmadan çırpınıyor askerler arkadaşlarının yanına gitmek için.. Hareketli saatlerin ardından derin bir hüzün yansıyor yüzlere. Morga uzanan bir yolculukta sadece sedye sesi kalıyor geride. Ertesi gün tören hazırlıkları başlıyor. Daha önce birkaç kez yaralanmasına rağmen gönüllü olarak tekrar göreve giden yirmibeşinde şehitler, bir yanı eksik kalan eşler ve yağmurlu gözlerle ‘babam bu kutunun içinde mi anne’ diye soran çocuklar.. Erdem Bayazıt’ın şiirini okuyorum içimden:
“Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı
Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın
Saçlarınız ızdırap denizinde bir tutam başak
Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana
O inanmışlar çağının..”

Bir yanımız insanlık kahramanlarına şahit olurken diğer yanımız terör saldırılarında hayatını kaybeden onlarca sivil için kan ağlıyor. Akşam saatleri otobüs bekliyorsunuz ve ansızın gelen bir patlama ile yarım kalıyor her şey. Anneler okuldan çıkan evladını, çocuklar işten dönen babasını bekliyor. Ve gelmesi beklenenlerin adı açıklanıyor siyah ekranlarda bir bir..

Yaşamak bir nefes kadar değerli herkes için. Bizler her şeyden habersiz anı yaşarken sınırsızca, günlerdir uykusuz, aç kalarak bedel ödeyen asker ve polislerin adanmışlık öyküsü daha derinden etkilemeli. Haber bültenlerinde yalnızca bir rakamla sınırlı şehitlerin arka planında onu bekleyen nice gözler var. Ne acı ki kendi şahsi gereksinimleri dışında hiçbir şeyi önemsemeyen, hep daha fazlasına ulaşmayı, hep tatil yapıp boş zaman geçirmeyi hedefleyen bir gelecek bekliyor yarınları. Görünmek için yaşarken, yediği yemeği, yeni aldığı eşyayı sosyal medyada paylaşmakla meşgul olanların umrunda değil şehitler, mülteciler, ülke gündemi ve insanlık.. Onlar kendi dünyalarında mutlu olmaya, anlamsız hayatlarına renk katmaya çalışıyor. Fakat unuttukları çok şey var. Sorumsuz, bilinçsiz ve bencil geçen ömrün hesabını vermek üzere, geri dönüşü olmayan bir serüvenin yolcusuyuz hepimiz..

Genç zihinler ‘üniversiteli olma’ hevesiyle gittikleri şehirlerde örgütlerin kirli planlarında kullanılan birer piyon haline gelebiliyorlar. İnandıkları bir ‘devrim’ var sözde! Kalpleri örgütler tarafından ele geçirilen gençliğin elinden tutmak, onları inanç ve ahlâkla tanıştırmak, anlamsız hayatlarını kulluk bilinciyle anlamlandırmak durumundayız. Hatalarımızla, kırgınlıklarımızla ve tükenen merhametli duygularımızla yüzleşmeye, şu üç günlük dünyada barış kelimesini daha fazla kirletmeden kalbimize dönmeye ihtiyacımız var. Neyi paylaşamıyoruz sevgiden başka? Neyin kavgası bu yıllardır bitmek bilmeyen? Hangi cümle teselli olur, acıyı yüreğine gömen annelerin suskunluğuna..?

Akşamdan kalan yağmura selam veriyor kuşlar. Kardeşliğin türküsünü söylüyor güneş yine bu sabah. Duâmız odur ki yıllar yılı nice medeniyetlere şahit olan bu topraklarda sevgi tohumları yeşersin hep..