Allah’ın lutfu ve keremiyle milyonlar yavru vatanımızdan anayurdumuz Mekke-i Mükerreme’ye sel gibi akmaya devam ediyor. Yaşlısı, genci, fakiri, zengini, siyahı beyazı her yaş ve sınıftan insanlar omuz omuza, kıblemiz Kabe-i Muazzama’nın etrafında aşk ve sevgi denizinde yüzüyorlar. Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah’a kul ve önderimiz ve her şeyde örneğimiz Resulümüz

Hz. Muhammed (sav) Efendimize ümmet olduklarına dair biatlerini (bağlılıklarını) birlikte tazeliyorlar. Son yüzyılda yaşanan küfür, şirk ve zulmün en şiddetli kasırgaları ve küfrün hortum rüzgârları çok canlar aldı. Çok ocaklar söndürdü. Ancak, asırlar önce eşsiz önderimiz Sevgili Peygamberimizin bela ve musibet olarak haber verdiği kızıl rüzgar (komünizm, ateizm, kapitalizm ve faşizm, laisizm) kasırgası hızını kaybediyor. Tüm şiddet, baskı, alay ve engellere rağmen artık kıble rüzgârları güneyimizden esmeğe başladı elhamdülillah. Okulların yarı yıl tatili sebebiyle imkân sahibi şuurlu ve merhametli aileler, yavrularını bu mukaddes beldelere ziyaretle ödüllendiriyorlar. Kimi aileler de, işgal altındaki geçici kıblemiz olmuş Mescidi Aksa’yı ziyareti tercih ediyorlar. Bu umre ziyareti; Türkiye’mizin bir an evvel İslam Nizamı adına Dünya nöbetini devralması gerektiği inancını, bir kere daha artırdı. Allah’ın harem (saygı ve hürmet) bölgesi ilan ettiği Kabe-i Muazzama ve etrafı adeta gelin bizi kurtarın diye feryat ediyor. Daha henüz yeni Müslüman olduğu yıllar içinde, Yunan asıllı İngiliz vatandaşı Yusuf İslam kardeşimizle İngiltere’ye uçarken Cidde Havaalanında tanışmıştık. Kendisine “Kardeşim yeni tanıştığın günümüz Müslümanları hakkındaki kanaatiniz nedir?“ diye sormuştum. “Bugünkü bir kısım Müslümanları tanımadan evvel İslam Dinini bana nasip eden Allah’a hamdolsun. İyi ki ben Müslümanların birbirleriyle olan kavgalarını, ticaretteki sahtekarlıklarını, azgın petrol şeyhlerini, halkına hak ve hürriyet tanımayan despot zalim yönetimlerini ve mübarek beldeleri kirleterek Haremeyn’e yaptıkları saygısızlığı görmeden evvel Müslüman oldum” cevabı karşısında şoke olmuştum. Allah evinin özel misafirleri, geldikleri bu mübarek yerlerde, Misyonerlere antipropaganda yaptırtmağa gerek bırakmayacak bir manzarayla karşılaşıyorlar. Adeta kasıtlı olarak bu mekanlarda çevre katledilmiş. Mahalle sokaklarında temizlik özlenir hale getirilmiş. Kâbe’ye varan yollar güç sahipleri tarafından işgal edilerek, görkemli binalarla daraltılmış. Peygamberimize suikast tertiplediği için kendi Müslüman yeğenleri tarafından katledilen meşhur Yahudi alimi Ka’b b.Eşref haininin harabe evi ve arazisi sit sahasına alınıp korunurken, Mukaddes Uhud ve Hendek mekanları gecekondularla işgal ettirilmiş. Bilhassa Medine-i Münevvere’deki Mescid-i Nebevi’de Hanım kardeşlerimize yapılan saygısızlık ve haksızlık adeta Cahiliyye dönemini hatırlatıyor. Mescidin sadece küçük bir bölümüne alınan hanımlar çok soğuk mermerlerin üzerinde saatlerce oturmaya mahkûm edilmişler. Mescidin avlusunda erkeklere tahsis edilen halılardan bile mahrum bırakılmışlar. Zavallılara kışın soğuk yazın yakıcı mermerler üzerinde giydikleri terlikle namaz kılabileceklerini öğreten de çıkmamış. Şimdi göz yaşlarıyla Analık makamına uygun olarak Mescid-i Nebeviyye’nin 2. katını tamamen hanım kardeşlerimize tahsis edilecek iltifatı ve merhameti bekliyorlar. Etrafı bereketli kılınan bu mukaddes beldeler, yeniden samimi hizmet âşıklarını bekliyor. O beldeleri Ebrehe’nin günümüz torunları olan emperyalist haçlı ve Siyonist kuvvetlerinden koruyacak, “Ebabil görevi”ni üstlenecek gerçek hizmetkârlarını bekliyor. Dile kolay! Tam altı asır Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin koruyucusu ve hizmetkârıydık. O zaman bu beldelerin petrol kaynakları da yoktu. Tamamen sevgimizden ve kendi bütçemizden harcayarak hizmet etmiştik. O günkü şartlarda yavru başkent İstanbul ile Şam, Kudüs-ü Şerif ve Medine-i Münevvere’yi tren yolu ağlarıyla birbirine bağlamıştık. Ana başkentimiz Mekke-i Mükerreme’ye, tren yolu döşenirken yıktırmışlardı, koca cihan Devleti Osmanlı’yı! İşte İslam Medeniyetinin merkezi tüm ülkelerin doğduğu başkentlerin anası Mekke-i Mükerreme, o günden beri mahzun, yalnız ve sahipsiz. Hiçbir çıkar beklemeden sahiplerini bekliyor. Sokaklarını, caddelerini tertemiz kılıp modernleştirecek şeriflerini bekliyor. Kendisine hizmeti; “ibadet” bilenlerin torunlarını bekliyor! Onun için ülkemizde barış projesini bir an evvel hayata geçirmemiz gerekiyor. İç barışı

sağlamadan bu Mukaddes Mekânların barış ve huzurunu sağlamak mümkün değil. Allah; aşkın, sevginin ve merhametin merkezi bu mukaddes ve mübarek mekânlara hizmet aşkıyla tutuşanların engellerini kaldırsın. Saygı ve hürmet edenlerin ellerini ve iktidarlarını güçlendirsin. Ana vatanımız Mekke-i Mükerreme’den Yavru vatanımız Türkiye’mize selam, sevgi ve dualarımızla!