Bektaşilik tarikatının kuruluşu ve tarikatın esasları

Bektaşilik, XIII. asırda Anadolu'da, gittikçe daha geniş halk kütleleri seviyesinde kurulan büyük bir tarikattır. Bu tarikatın kurucusu Hacı Bektaş Veli (1208? - 1271) aslında Horasanlı bir Türk’tür. Bu nüfuzlu şahsiyet, Anadolu'da ilk halk tarikatı sayılan Babailiğin müritlerinden ve Kefersudlu Baba İshak zamanında bu tarikatın büyüklerindendi. Baba İshak'ın, hazırladığı ihtilal sonundaki idamı üzerine açıkta kalan Babailer, bu sefer Hacı Bektaş'ın çevresinde toplanmış; Baba İshak'ın bu kudretli halifesini kendilerine pir seçmişlerdi. Baba İshak müritlerine Babai denilmesi gibi, Hacı Bektaş çevresinde toplananlara da Bektaşi denilmişti. 
Kırşehir yanındaki Suluca Karaöyük'de kurulan bu tarikat, hür düşünceye geniş yer veren fakat şii-batıni inanışlara meyilli, Alevi tarikatlarını andıran bir kuruluştu.


Bektaşiliğin kısa zamanda büyük rağbet görmesi, aynı asırlar Anadolu'sunda dini-iktisadi, hatta askeri ve sosyal bir teşekkül olan Ahilik teşkilatıyla anlaşmasındandı. Bu büyük teşkilata bağlı oluşu dolayısıyladır ki Bektaşilik ilk Osmanlı sultanlarının da büyük kıymet verdikleri bir tarikat oldu. Anadolu'nun dini, sosyal ve psikolojik atmosferini çok iyi kavrayan ve böyle faktörleri, kurdukları devletin harcında ve temelinde büyük anlayışla kullanan ilk Osmanlı hükümdarları, daha ilk asırda vücuda getirdikleri yeniçeri ordusunun manevi hayatını ve manevi disiplinini Bektaşiliğe bağladılar. Hacı Bektaş, ölümünden yıllarca sonra, yeniçeriliğin piri, üstadı ve manevi hamisi bilindi.

Yeniçeri ordusunun bir tasavvuf inanışıyla terbiyesi bu ordunun manevi hayatında müspet izler bıraktı. Aynı ordunun, fethedilen ülkelere bir kan ve ateş seli halinde değil de medeni bir istila ordusu halinde girişinde, Müslüman, Hıristiyan, her insanı Allah'ın bir tecellisi kabul eden inanışın büyük tesiri vardır. Aynı inanış, ilk yeniçerilerin, harbeden dervişler gibi, gaza ruhuyla dolu, imanlı ve bu yüzden de görülmemiş derecede kahraman ve fedakâr oluşlarında
büyük vazife gördü; onları manevi bir disiplinle kuvvetlendirdi.
Yeniçerilerin, savaşa atılırken söyledikleri, “Allah Allah, Eyvallah, baş üryan, sine püryan.”,
“Allah Allah nur-ı Muhammed Nebi; pirimiz, hünkârımız Hacı Bektaş Veli”  ahengindeki söyleyişler tam manasıyla birer Bektaşilik ifadesiydi. 


İşte Osmanlı devletinin alakası ve himayesi ile kuvvetlenen ve XV. XVI. asırlarda bütün Anadolu ve Balkanlar Türkiyesi’nde geniş teşkilat kuran Bektaşilik böylece yeni Türkiye'nin en popüler tarikatı olarak gelişti ve yaşadı. Yurdun her köşesinde çok sayıda Bektaşi tekkeleri kuruldu. Kadrosuna Müslüman olmayanları da almakta tereddüt göstermeyen bir tarikat olarak yalnız sofiliğin değil, bizzat Müslümanlığın da yayılıp sevilmesinde fiili vazife gördü.


Bektaşilik, Türk halkının iman anlayışında taassuba meydan bırakmayan hür bir vicdan dünyası uyandırdı; kadınların da bulunduğu meclis ve ayinlerinde ileri ve olgun bir topluluk seviyesi gösterdi. Halk arasında Allah korkusu yerine Allah sevgisini yaymaanlayışıyla çalışarak her türlü taassuba karşı durdu. Bektaşiliğin bu halleri, aşırı dindarların taassubunu ve düşmanlığını davet ettiği için de onların zahitlikleriyle ancak keskin nükteler söyleyip yermek yoluyla pasif bir mücadelede bulundu. Halkın büyük ve devamlı hayat tecrübeleriyle ve bu tecrübelerden doğan bir halk felsefesiyle meydana gelen bu nüktelerin mühim bir kısmı, Türk halk zekâsının incileri halinde ve Bektaşi nükteleri adıyla meşhur oldu. 

XV. asır sonunda Balım Sultan adlı (Ölümü 1516) kudretli bir Bektaşi şeyhi, bazı yenilikler yaparak Bektaşiliği daha kuvvetlendirdi. Ancak ilk kuruluş ve yükseliş asırlarında iyi ruhlu, müspet bir teşekkül olan Bektaşilik zaman ilerledikçe, imparatorluğun, sarsılan, bozulan, gerileyen hatta yıkılan her iyi müessesesi gibi bozulmağa yüz tuttu. Sultan İkinci Mahmud zamanında Yeniçeriliğin kaldırılması ile birlikte Bektaşi tekkeleri de kapatıldı. Abdülaziz zamanında tekrar açıldıysa da bu, tarikat için bir düzeliş vesilesi olmadı ve Cumhuriyet inkılabının bütün tekkeleri kapattığı yıllarda Bektaşilik de kanunca men' edildi. Fakat gizli bir tarikat halinde yaşamağa devam etti.