İslam Dini, “Barış ve huzurun yollarını gösteren ve tedbirlerini alan düzen” manasına gelir.

Yani İslam; Allah ile kulları arasındaki karşılıklı sözleşmedir. Tüm insanlığın; akıl, mal, can, namus, nesil emniyetini sağlamak, inanç ve düşünce özgürlüğünü korumak için kurallar koyan tek din, Yüce Dinimiz İslam’dır. Ve Allah (c.c) Hac Suresi’nin 41. ayetinde bu emniyetin ancak yeryüzü iktadarının ele geçirilmesiyle sağlanacağını emir buyururken, Bakara Suresi’nin 204 ve 205. ayetlerinde ise dünyada yaşama ve inanma emniyetimizin maddi ve manevi sahada süper güç olmamızla elde edileceğini açık ve net olarak ifade etmektedir. İslam, maddi ve manevi gücün gerçekleşmesi için de birliğin ve kardeşliğin sağlanması adına biat müessesini bir vasıta görmektedir. Ama ne acı ki; “Devlet ile fertler arasında karşılıklı sözleşme” manasına gelen biat kelimesi de bugün biat tüccarları tarafından çıkarlarına alet edilmektedir. Maalesef asrımızda “İslam Biat Hukuku, Müslümanlar arasında birlik yerine ayrılığa, kardeşlik yerine düşmanlığa, sevgi yerine nefrete, barış yerine birbirimizle kavga ve savaşa alet edilmeye devam edilmektedir. Her önüne gelen grub, kendilerine biat etme tehditiyle taraftar toplama cehaletine ve fitnesine düşürülmüştür. Kimi şeyhine, kimi Mehdi bozuntularına, kimi de siyasi liderlerine şartsız ve itirazsız itaat biatına davet etmektedirler.” Hem de “Biatsız ölen mümin cahiliyye ölümü üzere ölür” Hadisi Şerifi ile tehdit ederek bu ihanetlerine Hadis-i Şerif’leri bile alet etmektedirler. Bir ülkede yüzlerce biat toplayan sermayesiz limited şirkete benzeyen bu din tacirlerinin içler acısı manzaraları vahim ve ürkütücü. Yüzlerce grub ve her biri diğerine kafir ve mürted bakan bir cehalet tablosu! Ve hepsi İslam’ın biat hukukunu istismar ederek siyasi ve ticari sömürülerine devam ediyorlar. Akıllarını bunlara ipotek etmiş milyonlarca sempatizanları futbol fanatiklerini aratmayacak saldırganlıklarıyla şizofren hastalarına benziyorlar. Gözleri gerçeğe kör, kulakları hakikate sağır olmuşlar! Başta Diyanet İşleri Başkanlığımız ve İlahiyat Fakültelerimiz susmamalı ve yeniden biat hukukunu nefislerimize ve nesillerimize mutlaka öğretmelidirler ve İslam Hukukunda üç biatın olduğunu ilan etmelidirler. 1-Allah’a (cc) Biat!: O’na kulluğu kabul ve kulluk şartları sözleşmesidir. Bu da İslam’ı kabulle ve şartlarını yerine getirmeğe çalışmakla gerçekleşir. 2-Resulullah’a (sav) Biat!: O’na Ümmet olmayı ve hayatını örnek almayı kabullenip yaşamakla gerçekleşir. 3-Hukuk Devletine Biat: Devletle vatandaşları arasında yapılan karşılıklı sözleşmedir. Devlet adına iktidarlar, her vatandaşın aklını, malını, namusunu, canını ve inancını korumakla görevliyken; vatandaşlar da devletini korumak, güçlendirmekle görevlidir. İşte siyasi biat; bu vatandaşlık sözleşmesinin adıdır. Seçilenle seçen, yönetenle yönetilen arasındaki hakları ve görevleri belirleyen antlaşmanın adıdır. Hiçbir fert ve cemaat, grub ve parti kendine ve grubuna biat toplayamaz. Biat’a davet edemez. Ederse baği (isyankar) hükmündedir. Devletine baş kaldıran terörist hükmündedir. Kendilerine biat etmeyenlere “Gömlek değiştirdin, Din’den çıktın, mürted oldun!” gibi saçma sözler söyleyemez. Söylese de hiçbir şer’i mesnedi asla yoktur. Din istismarından başka hiçbir İslami mesnedi yoktur. Çünkü Din; kimsenin tekelinde değildir. Kimsenin arka bahçesi ve çiftliği değildir. Ve kimsenin siyasi ve ticari aleti değidir! Zira Sevgili Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma (r.anha) anamızın müminlerin halifesi ve İslam Devlet Başkanı Hz. Ebu Bekir(r.a) Efendimize biat etmeden vefat ettiğini unutmayalım. Ve Hz. Ebu Bekir kendisine biat etmeyen Hz. Fatıma (r.anha)’ın aleyhinde bir kelime dahi konuşmamış ve kimseyi de annemizin aleyhine konuşturmamıştır. Çünkü Hz. Ebu Bekir; devlete isyan etmeyen ve vatandaşlık görevlerini yerine getirmeye çalışan her kişinin fiilen devletine biat etmiş olduğunu bilen bir yıldızdı. Kerbela’da Hz. Hüseyin (r.a) Efendimiz ve Ehl-i Sünnet’in önderlerinden İmam-I Azam, devrinin zalim yönetimlerine karşı İslam Biat Hukukunu kanlarıyla yazan örnek şahsiyetlerimizdir.

İslami gerçek ortadayken; böyle biat ettirme adına İslam dinini kavga, ayrılık, savaş ve terör dini gibi gösteren kişi ve örgütlere yazıklar olsun! Onlara inanan kardeşlerime de acilen şifa versin. Uyanmalarını acilen nasib etsin. İslam davası iddiasıyla iftar sofralarında bile terör estiren, kendinden olmayanlara kafir, mürted damgası vurmaya devam eden tarikat, cemaat, ilmi ve siyasi örgüt liderlerine ve taraftarlarına Allah gerçek hidayeti, basireti, feraseti ve merhameti nasib etsin. Ve aynı din adına birbirleriyle cedelleşen, hatta Afganistan, Irak ve Suriye’de yaşandığı gibi birbirleriyle savaşmaya devam eden din tacirlerine Allah hidayet ve merhamet ihsan buyursun. Dini, gaye yapacaklarına, siyasi ikbal ve ticari istikbal vasıtası yapan bu İsrailleşme, Emevileşme ve dünyevileşme hastalığına yakalananlara Allah şifa versin. Bu biat taciri grublar yüzünden paramparça edilen Müslümanlara, yeryüzündeki Esedi Yezitler ve Şimon Perezvari Firavunlar zulümlerine devam ediyorlar! Bu biat tacirlerinin oyunlarına gelmemek, şerlerinden korunmak ve ağlarından kurtulmak için ilacımız; sadece Allah’a kulluk ve Resulüne ümmetlik biatımızı yeniden tazelemektir. Önderlerini çekinmeden sorguluyan ilk dört halife dönemindeki ehl-i sünnet yoluna yeniden dönmektir. Allah (c.c); Recep ve Şaban aylarını yeniden barışa, kardeşliğimize ve berekete vesile kılsın ve rahmet, mağfiret, af ve ana hayat yasamız Kur’an-ı Kerim’e kavuşma ayı Ramazan’ı Şerif’e ulaştırsın. (Amin)