İstanbul’da ikamete başladığım 2002 yılından beri, faaliyetlerini en çok merak ettiğim yerlerden biriydi, Bilim Sanat ve Kültür Derneği (BİKSAD). Çünkü Hattat Hüseyin Kutlu’nun adıyla birlikte anılıyordu hep.

Kutlu hocamız ise, işindeki ciddiyeti, imani ve mesleki bir hassasiyetin üzerine inşa etmesiyle maruftu. Bu cihetle tali meşguliyetlerden kaçındığı kadar, popülist eğilimlere itibar etmediği, sanat eğitiminde hüsn-i hattın aslını belirginleştiren bir yol ve yöntem izlediği, tembelliğie ve tefekkür eksikliğine tahammül göstermediği söyleniyordu.

Bunlar, aynı zamanda Kutlu hocamızın celal sahibi bir zat olarak nitelenmesinin de sebepleriydi.

Sanırım, böyle nitelenen zatlara karşı bende oluşan çekingenlik, yanlarında iki cümleyi bir araya getirememe korkusu, gereksiz bir sözümle haklı tepkilerine muhatap olma endişesidir ki, onca merakıma rağmen Kutlu hocamızı ve çalışmalarını görme konusunda da beni çok yavaşlattı.

Ta ki, Kutlu hocamızın, bundan yaklaşık bir ay önce, sanat-pazar meselesindeki sorunlar ve sorumsuzluklar üzerine yazdığım bir yazıya istinaden beni arama rikkati göstermeleri ve BİKSAD’ın faaliyetlerini yerinde görmeye davet etme nezaketinde bulunmalarından sonradır ki beni yavaşlatan -salt nefsimden yana geçerli- sebepler ortadan kalktı.

Salgın sürecine tabi olduğumuz için azami tedbiri kuşanarak, kardeşim Sıtkı Çoban ve Atilla Bayramoğlu ile birlikte geçtiğimiz Çarşamba günü Kutlu hocamızı ziyaret ettik ve haliyle BİKSAD’ın çalışmalarını yerinde görme nasibine eriştik.

Kutlu hocamızın sanat ciddiyetinde ve başta İslam yazısı olarak hüsn-i hat konusundaki gayretinde, öncelikle yozlaşmaya karşı oluşturduğu kesin ve keskin dil benim de bidayetinden beri tabi olduğum şeydir. Bu bakımdan, Kutlu hocamızın mevcut sanat idrakine ve ilgili nazarına yakinen şahit olmakla kalmadım, Müslümanların sanatlarına sahip çıkmakla, yozlaşmalarına karşı itiraz etmenin eşit bir değere sahip olduklarını anladım.

Zira, Kutlu hocamızın oradaki sözlerinden değil, sanat perspektifinin kendisinden anladığım şekliyle, İslam yazısının tahsili ve hüsn-i hat ile Müslümanların sanatı cümlesinden tezhip, ebru, minyatür, şükufe, musiki... öz-el nitelikleri sebebiyle kendi haklarını talep ederler. Bu hakların teslim edilmediği yerde, onların doğru ifa ve icrasının geriye itildiğine, bir istismar ve simsarlık düzeninin içine çekildiklerine hükmedilir.

Örneğin, Hilye-i Şerif istiflerinde tezhip, sürdürülmesi gereken bir teamüldür. Zira, bu tarz esasında tezhip, Peygamber Efendimiz’in kaydi/sözel vasıflarındaki güzelliği, iyi tertip edilmiş bir bahçenin güzelliği içinde anlamayı/görmeyi sağlar. Böylesi bir bahçe ise bizleri cennet idrakine açar ve dolayısıyla onu Yaratan’ı tefekkür etmeye yöneltir. Bu nedenle, bir Hilye-i Şerif levhasında, maddi manada masrafı az olsun, levhasının pazar sürümü/satışı kolay olsun diye tezhibi cihetinden yapılacak olan bir eksiltme, bir formu eksiltmek değil, onun için asıl olan bir idraki, tefekkürü doğru nazarı eksiltmek olur.

Yukarıda da belirttiğim gibi, Kutlu hocamızı ziyaretimizde bunları konuşmadık ancak kendi adıma hocamızın bu konudaki perspektifini/bakış açısını biliyor olmam, oradaki kısa sohbetinden elde ettiğim faydayı ziyadesiyle bereketlendirdi.

BİKSAD’a da gelince...

Önce, mekanının güzelliğinden söz etmeliyim çünkü o mekan Müslüman sanatlarının kurucu unsurlarını uhdesinde toplayan bir mekan olması bakımından farklı bir güzelliğe sahip.

Müslüman sanatları dediğimizde geometrik desenler, bitkisel bezemeler ve kuşlar, ona başlı başına bir zemin oluştururlar.

İşte kapalı ve açık alanlarıyla BİKSAD, bu mahiyette bir zemin anlayışına tabi kılınmış. İçinde olduğumuz mevsim nedeniyle biz tam göremesek de yüzlerce çeşit gül fidanı; farklı formlarda havuzlar; sayelerinde oluşturulan perspektife hayran kalacağınız selvi ağaçları; birbirlerinden bağımsız olarak Türk çadırı yani otağ formuyla yerleştirilmiş derslikler/atölyeler; kuş evleri; kağıt ve mürekkep işlikleri... mezkur tabi kılınışa çok özel, çok seçkin bir ruh kazandırarak, telvinden temkine eriştiren canlı ve nurani bir yol haline gelmiş.

BİKSAD, Hüseyin Kutlu Hocamızın, “Yitik medeniyetimizi bulma” çabasının bir sonucu olarak 1976’da Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nde doğmuş. O günden bugüne sanata susamış gönüllere mesenlik ederek onların yetişmelerini sağlamış; onları icazetle tahkim ederek, yeni hocalarla yeni öğrencilerin yetişme zincirini kurmuş.

Kurucusuna, mekanına ve istifade edenlerine selam olsun.