Bilimsel düşünce ve eleştirel bakış

Bu yazı serisinde eğitim ve araştırma hayatım boyunca keşfettiğim ve uyguladığım bazı eğitim metotlarını anlatıyorum. Bunlar Maarif Davamız kitabımızda da yer almaktadır. Yazının bu ikinci bölümünde bilimsel düşünce ve eleştirel bakışı kazanmış olmanın getirdiği güzellikleri ele alacağım.

Abone Ol

(Eğitim Hatıralarım II)

Bilimsel yöntem”i ve “eleştirel bakış”ı erken yaşlarda öğrenmiş olmam beni hayatımda doğru yerlere getirdi. Bu özellik sayesinde ileri düzeyde   araştırmacı bilim adamı haline gelebiliyorsunuz. Büyük ve önemli buluşlar yapabiliyorsunuz. Mesela,  popüler bilim ve eğitim yazarı olmamda  en önemli etkenin bu özellik olduğunu düşünüyorum.

Bilimsel yöntemin kurucusu İbn-i Heysem şöyle der: “Öğrendiklerini hep eleştiriye tabi tutacaksın. Yani incelemelerinde/tahkikatında kendi bildiklerinden şüphe edeceksin. Ancak bu sayede önyargı tuzağına düşmekten kurtulursun.” 

Devam ediyor: “Araştıran kişinin amacı hakikati öğrenmektir. Bunun için öğreneceklerinin tümünü düşman (yanlış/eksik) göreceksin. Her yönden onu karşına alacaksın. Ona taarruz edeceksin. Bilgiyi ancak bu şekilde fethedebilir, onu hakikate dönüştürebilirsin.”

Heysem’in geliştirdiği bilimsel yöntemin temelinde, yargıları/bilgileri eleştirmek ve sonuçlar çıkarırken son derece dikkatli olmak vardır. Bildiklerini tekrar tekrar şüphe eleğinden geçirmek gerekiyor.

Burada şüphe ile ilgili Hz. Ali’nin sözü aklımıza geliyor. O diyor ki; şüphe ikidir. Birinci tür şüphe marazi (şizofenik) şüphedir. Makbul değildir. Makbul olan ikinci tür şüphedir. Bildiklerini eksik ve yanlış görmekten doğan şüphe. Seni derin ve etraflı öğrenmeye götürür.

Bu tür şüpheci bakışa sahip olan kişi, meraklıdır, bildikleri ile tatmin olmaz. Sürekli kendisini geliştirir. Araştırmacı bir bakışa sahiptir.

İbn-i Heysem, önyargılardan arınmanın metotlarını göstererek bilimsel yöntemi ileri noktalara taşıdı, sistemleştirdi. Bilimde eleştiri süzgecinden geçmemiş hurafelere, hakikati olmayan inançlara ya da temelsiz önyargılara yer olmayacağını gösterdi. Çünkü bilimsel düşüncenin ispat, deney ve gözlemlere dayanacağını; var olan her iddianın eleştiriye ve değerlendirmeye açık olması gerektiğini söyledi

Bu yüzden İbn-i Heysem, nesnel bilim anlayışının kurucusu ve ilk uygulayıcısı olarak görülür.

Günümüzde Batı, ders kitapları, genellikle bilimsel yöntemin tarihi hakkında çok az bilgi verir. Çoğunlukla antik Yunan felsefelerine atıfta bulunur. Sonra da Roger Bacon, Galileo ve Isaac Newton’a bağlar. Heysem’den bahsetmez.

 Sadece İbn-i Heysem değil, İbn-i Haldun, Harezmî, İbn-i Rüşd, er-Razi gibi daha birçok bilim adamının bilimsel yöntem tarifine katkıları oldu. Bu zatlar bilim tarihini değiştiren kişilerdir.

Geliştirdikleri bilimsel yöntem eleği ile geçmişin dogmalarını elekten geçirip tasfiye ettiler. Bu çalışmalar olmasaydı bugün Batı bilimi diye bir şey olmazdı.

Yazarak Ders Çalışmanın Kazandırdıkları

Öğrencilik hayatımda, daha ilkokul yıllarında öğrendiğim ve uygulamaya başladığım en önemli öğrenmeyi öğrenme metodunun “yazarak öğrenme” ve “yazarak ders çalışma” olduğunu söyleyebilirim.

Özet çıkarırken kavram haritaları yapıyor, şemalarla konular arasındaki bağlantıları gösteriyorsunuz. Renkli kalemler kullandığınızda, öğrenmek istediklerinizi olabildiğince görsel hale getiriyorsunuz ve konuyu bütün halinde görebiliyorsunuz. 

Özet çıkarmak, anahtar kelimeleri keşfetmek ve daha önemlisi konuların cevapları ile değil, sorularını bularak çalışmak öğrenmeye olağanüstü hız katıyor. Kalem beynimizin ve vücudumuzun en doğal uzantısı aslında.  Yazı yazma ve not tutma becerileri gelişirse vücudumuzun en değerli organını, beynimizi de geliştirmiş oluyoruz.

Sonra not almak, iletişimin en büyük yardımcısı olduğunun çoğumuz farkında değiliz.  Not almak, kalemle yazı yazmak sadece kaydetmek demek değildir. Gerçekten not tutmaya çalışırsanız aktif bir öğrenme süreci yaşıyorsunuz. Not tutmak, teoriyi pratiğe dönüştürüyor.

Yazı yazmak, teorik bilginin beyin tarafından daha iyi anlaşılmasını ve sonradan pratik bir uygulamaya ya da davranışa dönüştürülmesini sağlıyor.

Herkesin kendine göre bir not tutma biçimi var. Bunlar kâğıt-kalem kullanmakla başlıyor, yenilikçi teknolojilerden de faydalanabiliriz. Dijital not tutma teknikleri de önemli. Ancak

Yazı Yazmaya Nasıl Başladım?

Nedenini açıklayamıyorum, ama daha küçüklüğümden itibaren ilgilendiğim her konuyu akıl, mantık ve bilim zemininde muhakeme etmeye çalışırdım. Konu ile ilgili gözlem yapmak, inandığım bir fikri eleştiriye tabi tutmak benim için en büyük bir hobi ve tutku idi. Mesela dini gerçeklere ilmi ve mantıki açıklama bulmak, fen bilimlerinden delillerine ulaşmak için adeta can atardım.  Her delil inancımın gerçek imana dönüştüğünü gösterirdi. Bunun için ispat içermeyen, delilini göstermeyen anlatımlar ister dini olsun ister diğer konularda olsun dikkatimi çekmezdi.

Mesela ahiretin ve meleklerin varlığına, uzay matematiğinden ya da teorik fizikten yahut da kuantum biliminden, hatta astronomi bilimlerinden delil bulmak her şeyin üzerinde bir heyecan idi benim için. Madde, atom, yaratılış, astronomi üzerine yazılarım böyle bir merakın neticesinde ortaya çıktı. İman hakikatlerini mantıki ya da pozitif bilimler yoluyla delillendirmek ve bulduğum delilleri çevreme anlatmak ayrı bir heyecan kaynağı idi.  

Görüldüğü gibi her şey merakın ve ilginin etrafında dönüyor. Merakınızı besliyorsanız öğrenme yolunda hızla ilerliyorsunuz. Merak en büyük öğrenme katalizörü olarak görev yapmaktadır.  

Ülkemizdeki yanılgılar ve yanıltmalar üzerine kurulu bir eğitim sistemini daha iyi fark edince bunu kalemle daha geniş kitleye duyurmam lazım diye düşündüm. Ülkemizde yaygın toplum mühendisliği uygulamalarını, eğitimle cahilleştirme programının uygulandığını geniş halk kesimlerine anlatmak lazımdı.  Ülkemiz bu sebeple bir “sınavlar ülkesi” haline gelmişti.  MEB’e kendi müfredatından ziyade bir “paralel müfredat” hükmediyordu. MEB’in  (Milli Eğitim Bakanlığı) sistemi yerine ÖSYM’nin sınavlara dayalı eğitim sistemi hâkim durumdaydı. Bu yapı okulları meslek öğreten kurumlar olmaktan çıkarıyordu.  Bilim merkezi olması gereken mekânlar test cambazlıklarının öğretildiği kurumlar haline gelmişti. Bu yüzden öğretmenlerimiz gerçek şekliyle mesleğini icra edemez haldeydi. Ama asıl eğitim problemleri yerine yansıma ve ayrıntılara odaklanıyor;  şekilsel dönüşümlerle vakit geçiriyorduk.  Okullarda, eğitimlerde ve öğrencilerde var olan şevksizliğin ve heyecansızlığın en büyük kaynağını göremiyorduk.  

Araştırmacılar, bilim adamları ve eğitimciler, bu ülkenin öncü kolu, ufku, umudu ve ruhu olduğumuz gerçeğinden haberdar değildik.  Bu ülkenin düşünürleri ve bilim adamları; fikir ve sanat, ruh ve hayat atılımının yegâne kaynağı, bu ülkenin beyni olduğunun farkında değildik.

Dört farklı üniversitede lisansüstü eğitim enstitüsü müdürlüğü (önceki isimleri ile Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri nstitüsü) ve başka kurucu idari görevler yaptım.  Bu vesile ile de üniversite yapılanmasına dair sorunları ve araştırmanın problemlerine yakından şahit oldum.  12 Eylül (1980) İhtilal Anayasası’nın ürünü olan YÖK Kanunu’nun bilimi toplumdan koparmak için tasarlandığını daha iyi fark ettim.

Daha küçük yaşlardan itibaren sorgulayıcı bir anlayışa sahip olduğumu, deney, ispat ve gözlemi öğrenmede esas haline getirdiğimi iyi biliyorum.  Ancak, “bilimsel yöntemlerin”  gereği olan şüpheci ve araştırmacı yaklaşıma daha küçük yaşlarda  ne şekilde öğrendiğimi ve nasıl kazandığımı açıklayamıyorum.

Yazarak  ve Not Alarak Çalışmanın Getirdikleri

Araştırmalara göre notlarını elle yazanlar diğerlerine göre daha fazla bilgi hatırlıyor.  Bir araştırmaya göre, notlarını bilgisayarla tutan öğrenciler her ne kadar daha fazla bilgi kaydetse de el yazısıyla not alan öğrenciler dersleri onlardan daha iyi anlıyorlar.[1]  

En önemli fikirler oturup yazmaya başladığınızda değil, en umulmadık yerde insanın aklına geliyor. Onun için başucunda her zaman bir defter kalem bulundurmakta fayda var. Söz uçar yazı kalır…

Sonuç olarak elle yazarak çalıştığımızda, anahtar soruyu ve konunun püf noktasını daha iyi görebiliyoruz.  

Yazarak çalışıyor ve kendi düşüncelerinizi not alıyorsanız şu kazanımlar sizi bulacaktır

1.         Öncelikle düşünmeyi ve fikir üretmeyi öğreniyorsunuz.

2.         Fikirleri düzene sokmayı öğreniyorsunuz. Fikirler arasında bağlantıları görüyor ve bağlantılar kurmaya başlıyorsunuz.

3.         Önemli olan fikirleri daha sonra hatırlamak ve beyne mal etmektir. İşte yazma bu yolda en önemli aracıdır. Allah yazmakla beyin arasına etkili bir bağlantı koymuş.

Dolayısıyla yazmayı öğrenmek ve yazmak etkili öğrenmenin en önemli parçasını teşkil ediyor.

Öğretmenlere Bir Kaç Not

Çoğu öğrencileri görüyorum ki zihin ve düşünce dağınıklığı  içinde. Soru sormayı bilmiyorlar. Deftersiz, kalemsiz öğrencilik yapmaya çalışıyor. Kendi düşüncelerini düzgün cümlelerle kâğıda dökemiyorlar. Şüphesiz bu durum büyük bir acziyetin göstergesi.

Bir kaç aylık çaba ile öğrenilmiş çaresizliğin girdabında kalmış kurtarabileceğimiz çok öğrenci var. Öğrencinin farkına varamadığı yeteneklerinin (aslında hazinenin) keşfini sağlayabilirsiniz.[2] Bakış açısı değişen öğrenci hızlı bir şekilde boşluklarını telafi edebiliyor. Kullanacağınız etkili metotlarla öğrenci yazma ve düşünme, konuşma ve iletişim yeteneklerini hızlı bir şekilde keşfediyor

Bugünkü imkânları düşündüğümüzde özellikle internet vasıtasıyla bilgiye ulaşımın kolaylaştığı, bilgi kaynaklarının arttığı ortamda dünyanın en seçkin okullarının bile ders notlarına ve videolarına ulaşabiliyorsunuz. Hoca iyi anlatamadı, kitaplar yetersiz bahanesi kalmıyor. 

 Yazımızın sonunda  yeni eğitim öğretim yılının öğrencilere hayırlar getirmesini dilerken eğitim dünyamızın şu  hadislerle ifade edilen  hakikatlere mazhar ve ma’kes olması için dua ediyoruz.   

   "Faydasız ilimden Allah'a sığınırım." (Tirmizî, Daavât, 68) . Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır." (Tirmizî, Daavât, 128)

(Devam Edecek)

[1] - https://journals.sagepub.com/doi/abs/10.1177/0956797614524581, The Pen Is Mightier Than the Keyboard: Advantages of Longhand Over Laptop Note Taking - Pam A. Mueller, Daniel M. Oppenheimer, 2014 (sagepub.com)

[2] - https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/yazi-yazmanin-faydalari https://journals.sagepub.com/doi/abs/10.1177/0956797614524581

{ "vars": { "account": "PASTE_ANALYTICS_ACCOUNT_ID" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }