Endülüs Ayrılıktan Yıkıldı-1

BİR DAVANIN ADIYDI ENDÜLÜS

Yaşadığımız hayat aradan yüz yıllar geçse de tarihin tekrarından ibaret. Müslümanlar ne zaman gün yüzü görse, ihtişamlı dönem yaşasa hatalar, ders almamalar peşinden geliyor, ayrılıklar, nankörlükler hezimete ve yıkılışa neden oluyor.

Kişi olarak, cemaatler olarak herkes ayrılık yolcusu ve ayrılığı yaşıyor. Rahmetsizlik ayrılıktadır ve ayrılıkta azap vardır. Cemaatte rahmet, ayrılıkta ise azap vardır diyor Peygamberimiz. Bu durumu ihtilaf olarak görenler var ve hayır vardır sanıyorlar. Doğru Peygamberimizin ifadesiyle ümmetin ihtilafında hayır vardır. Ama, ümmetin ihtilafında, çünkü ümmetin ihtilafı hayıra vesile olmak içindi, hayır için daha çok nasıl çalışacağı endişesi taşıyordu. İslam adına bir rekabettir ümmetin ihtilafı. Fakat ümmetin olmadığı yerde ümmetin ihtilafı olmaz. Rahmetsiz bir ayrılık olur bu durumda ve azap yaşanır.

Birbirimizle, kardeşimizle, cemaatimizle ve nihayet davamızla ayrı olmanın cezasıdır azap. İslam bu sonucu bize önceden bildirmiş. Tarih ve zamanlar İslam'a şahid ki, ayrılığa düşenler iflah olmamış, birliği sağlayanlar pırıl pırıl medeniyetler, görkemli devletler kurmuş. Fakat bu ayrılık elma kurdu gibi, en büyük devletleri bile çürütüp yok etmiş. İslam'a tam teslimiyettir birliğin adı.

Ne zaman İslam'la insan arasına bazı perdeler veya engeller konmuş, İslam unutulup aradaki meseleler gündeme getirilip, amaç edinilmiş ve İslam vasıta durumuna düşürülmüş, o zaman tefrika başlamıştır. İslam'a tam manasıyla sahip olan ve istediği gibi yaşayanlar cemaatin rahmetine vasıl olmuş, hem dünyada, hem ahirette mes'ud olmuşlardır. İslam'dan taviz verenler, ayrılığa düşmekle hem bu dünyalarını huzursuz bırakmışlar, hem de imanlarını tehlikeye atmışlar; sonuçta sadece azabı yaşamaya mahkum olmuşlardır.

Ukbe bin Nafi, bir zamanlar din için ufkunun alabildiğine yürümüş, yürümüştü. Sirin'i, Kartaca'yı, Tunus'u zaptederek Sur memleketi sahillerine kadar inmişti. Şimdi ise önü uçsuz bucaksız denizdi, karşısında Atlas okyanusu vardı. Fakat bununla yetinmiyordu Ukbe bin Nafi, daha ötelere, gidebildiği kadar yere gitmek ve oralarda da İslam'ı hakim kılmak istiyordu. Çaresizlik içinde ellerini kaldırıp Allah'a yalvardı. "Şahid ol ki Yarab!.. Önüme bu deniz çıkmasaydı ismini daha ilerilere götürürdüm!.."

Bu sözleri haykırdıktan sonra hınçla devesini denize sürdü. O böylesine bir cihad aşkıyla yanıp tutuşan Müslümandı. Daha sonra Tarık bin Ziyad o denizi geçti. Vardığı yer Avrupa kıtasıydı. Öylesine bir inanç doluydu ki, gemilerle karşıya ulaştıktan sonra bir daha geriye dönmemek için gemileri ateşe verip yaktı. "Askerler!.. Artık gemiler yok, işte ardınız deniz önünüz düşman, seçme hakkı sizin!.. Ya kaçar denizde boğulursunuz, ya da düşmanla savaşıp cihad ederek devlet olursunuz!.."

Askerlerine böyle haykırdı ve bu ruhla İslam sancağını Avrupa içlerine dikti, güçlü bir devletin temelini böyle attı. Endülüs Emevi Devleti’ydi bu. Endülüs, Avrupa devletlerine ilimde, teknolojide, medeniyette ve edebiyatta tam sekiz yüz yıl öncülük etti.

Avrupa, Endülüs döneminde altın devrini yaşadı. Günümüzde bile göz kamaştıran o eşsiz ve şahaser eserler o dönemin mahsülüydü. İslam dininin engin ve zengin medeniyeti, organize şekli, sanatı ve kültürü, seviye ve seciyesi en güzel Endülüs Devleti'nde görülür.

Bir rüyaydı Endülüs, bir hayaldi. Güzelliklerin müşahhas abidesiydi, bir uyum ahengiydi. Bir davanın adıydı Endülüs.

İslam'dı bu davanın adı, Endülüs bu dava ile büyüdü, yüceldi. Haşmetli oldu, birliğin sembolü, zerafetin simgesi oldu. Endülüs'ün muhteşemliği, şaheser eserleriyle rüyalar beldesi olması davasından kaynaklanıyordu.

Bu davaya sahip oldukça yücelen Endülüs, davasını kaybedişiyle tökezlemeye başladı ve taşıdığı o bütün güzel sıfatları yitirdi. Davasını kaybedince kendi şahsiyetini de kaybetti Endülüs ve yıkılmaktan kurtulamadı.

Diriliş ve yıkılışın iki uç noktası Endülüs İslam Devleti'nde açıkça görülür. Askerin önünde Allah'ın emrini yayma, İslam adına her tarafa ulaştırma idealiyle cihad eden sultanlar ve saraylarda namaz ve oruç vazifelerini yerine getiren ama önlerinde eğilecek dalkavuk arayan sultanlar.

Diriliş ve yıkılışın sebepleri, sırlarıdır bunlar.

Uzun bir konu devamı yarın ki yazımda..!

Kemalettin İSAOĞLU

Twitter: @Kaymesbi