Beden midir sadece oruç tutan? 


Aklımız, beş duyumuz? 


Ya nefsimiz?


. . .


Güç sahiplerine karşı arz-ı endam edilen akılalmaz dalkavukluklar ve riyakarca yalakalıklar, haksızlıklar karşısında yutkunulan suskunluklar, çıkarlar doğrultusundaki aldatmalar, vefasızlıklar. .


Etik olmayan yollardan haksızca elde edilen dünyalıklar, makamlar, lüks evler, son model arabalar, yazlıklar, arsalar, dükkanlar, borsadaki kağıtlar vs..


Çıkarlara hizmet etmeyenlere, değirmene su taşımayanlara, haksızlıklara engel olanlara kurulan sinsi tuzaklar, maniplasyonlarla edilen iftiralar, itibar suikastları, yalanlar, . . 


Kabre konulup yapayalnız kaldğımızda, hepsi bir bir önümüze konulacak! . . 


O zaman belli olacak; çok mu akıllıydık, yoksa çok mu ahmak?! 


Cenaze namazımızda; "Nasıl bilirdiniz?" diye sorulunca, insanların kerhen "iyi bilirdik" demeleri de kurtaramayacak!


O gün, kendimizi herkesten üstün kıldığını zannettiğimiz stratejik akıllarımız, bakalım ne işe yarayacak?!. Şeytani akıllarımız..


Sonra bir de "Hesap Günü" gelecek! 


Hani korkudan annenin evladını bile tanımadığı, güneşin bir mızrak boyu inerek yalnız Allah'ın salih kullarının Arş'ın altında gölgelenebildiği, o dehşetli gün..


Boynuzsuz koyunun boynuzlu olandan hakkını alacağı, tüm hakların bir bir alınarak hak sahiplerine verileceği o büyük gün..


İşte o gün, pek yakın!


O gün kimse yalan söyleyemeyecek, kimse hiç bir yere sığınamayacak ve kaçamayacak !


Hak sahipleri, haksızca mağdur edilenler, mazlumlar; haksızlık edenlerin, çirkin tuzaklar kuranların, iftira düzenekleri hazırlayanların, büyü yapanların, azgınlaşanların, müstekbirlerin, zalimlerin yakalarına yapışıp, hesaplaşacak!..


O gün, bazıları için vallahi pek zorlu olacak!

“Bu gidiş nereye!” diye kendi nefsimizi hesaba çekmeden yola devam edemeyiz! 


Büyük bir savruluş yaşıyoruz!


Bu yol, yol değil!..


Şairin, “Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak!” dediği gibi, insanın kollarını makas gibi açarak bağırası geliyor!..


Kendi dışımızdakilerle o kadar çok meşgul oluyoruz ki, kendi nefsimizle uğraşacak vaktimiz kalmıyor. Başkalarını bahane edip, kendi günahlarımızı perdelemeye çalışıyoruz.


Bir türlü “küçük cihad”dan “büyük cihad”a geçemiyoruz. 

Şeytan taşlamaktan tavaf etmeye vakit bulamıyoruz!


. . .


Ramazan'ı, mühim sandığımız ama hakikatte hiç bir değer ifade etmeyen boş işlerle heba etmemek lazım!..


Kur’an’ı, hayatımızda ne kadar tecessüm ettirdiğimizi gözden geçirelim. Allah’ın rızasını ne kadar aradığımızı da...  


'Vahy'e şahidliğimizi gözden geçirelim. 'Sünnet'e şahidliğimizi, 'Tevhid'e sadakatımızı bir gözden geçirelim. İstikamet ve eylemlerimize vahyin ve sünnetin ışığında yön verelim!


. . .


Ramazan-ı Şerif'i fırsat bilip tefekkürle, istiğfarla, zikirle ve Kur'an'la değerlendirerek, Allah Azze ve Celle’nin, kendilerine sınırsız nimetler ikram edeceğini ayetleriyle müjdelediği, 'salih' kullarından olabilme duasıyla…


Fi Emanillah