471 (1078) veya 474 (1081) yılında Fas’ın Anti Atlas dağlarındaki Sûs’ta doğdu. Hem anne hem baba tarafından Masmûde Berberîleri’ne mensuptur. Buna rağmen sonraları onu halkın gözünde yüceltmek ve devlet kurma çabalarını desteklemek amacıyla öğrencileri tarafından nesebinin Hz. Peygamber’e ulaştığı iddia edildiyse de ortaya kesin kanıtlar konulamamıştır (Abdülmecîd en-Neccâr, s. 24-30). Hayatının yaklaşık ilk otuz yılı hakkında bilgi bulunmamaktadır. İbn Haldûn’a göre öğrenme konusunda son derece hırslı idi; devam ettiği camilerde çok miktarda mum yakıp okuduğu için Berberîce “Esâfû” (ışık) lakabıyla anılmış ve emsali arasında temayüz etmiştir (el-ʿİber, VI, 465). Mağrib’de Murâbıtlar Devleti döneminde kötüye giden durum, ahlâkî ve içtimaî çöküş, Kur’an ve hadisten uzaklaşma, Allah’ı insan şeklinde tasavvur eden Mücessime akîdesinin hâkimiyeti İbn Tûmert’in ilk gençlik yıllarında dikkatini çekmiş ve toplumun mutlaka ıslah edilmesi gerektiği hususunda kesin bir karara varmasına yol açmıştı. Düşüncelerini gerçekleştirmek için bilgisini geliştirmek ve İslâm dünyasının durumunu yakından görmek amacıyla 499 (1106) yılında Kurtuba’ya (Córdoba) gitti. Burada kaldığı bir yıl içinde Kurtuba Kadısı Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Hamdîn’in derslerine devam etti. Daha sonra Doğu İslâm dünyasına gitmek için Tunus’un Mehdiye şehrine ulaştı ve bir süre Ebû Abdullah el-Mâzerî’nin ilim meclislerine devam etti. Mehdiye’den İskenderiye’ye geçen İbn Tûmert, İbn Ebû Rendeka et-Turtûşî ile buluştu ve ondan bilhassa Mâlikî fıkhına dair bilgiler aldı. Ardından Bağdat’a gitti; Kiyâ el-Herrâsî’den usul, hadis, fıkıh, kelâm ve hilâf ilmi, Şâfiî âlimi Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed eş-Şâşî’den fıkıh ve fıkıh usulü, Mübârek b. Abdülcebbâr’dan hadis tahsil etti; Ebû Abdullah Muhammed b. Mansûr el-Hadramî’den İmam Mâlik’in el-Muvaṭṭaʾ adlı eserini okudu. Onun Bağdat’ta Gazzâlî ile buluşup öğrencisi olduğu, Kurtuba Kadısı İbn Hamdîn’in tahrikiyle İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’in Murâbıtlar’ın hâkim olduğu beldelerde resmen yakıldığını kendisine haber verdiği ve Murâbıtlar’ı ortadan kaldırmak için ondan mânevî destek istediği hemen hemen bütün kaynaklarda zikredilmekteyse de bu rivayetler güvenilir görülmemektedir. Zira Gazzâlî’nin 499 (1105-1106) yılında Nîşâbur Nizâmiye Medresesi’ndeki derslerine başladığı ve bir daha Bağdat’a dönmediği belirtilmektedir (Abdülmecîd en-Neccâr, s. 73-83). Nitekim İbnü’l-Esîr ile İbn Haldûn da söz konusu görüşmenin gerçekleşmediğini kaydetmektedir (el-Kâmil, X, 569; el-ʿİber, VI, 226).

Emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker konusu üzerinde ısrarla duran ve karşılaştığı kişilerle bu hususu tartışan İbn Tûmert, hac görevini de ifa ettiği on yıllık bir seyahatten sonra 510 (1116) veya 511 yılında İskenderiye’den Mağrib’e döndü. Yolculuk esnasında çevresindeki insanların dinî emir ve yasaklara uymasını sağlamak amacıyla gösterdiği çabalar zaman zaman huzursuzluğa sebep olmuşsa da ilim ve takvâsı birçok kimse üzerinde müsbet tesirler meydana getirmiştir. Ancak Trablusgarp’ta Mağrib fukahasını eleştirmesi, ayrıca düşüncelerini yaymaya çalışması onun sürgün edilmesine yol açtı. Bu arada bazı kimselerin İbn Tûmert’i benimsedikleri ve onun davasına katıldıkları da görülmektedir. Muhtemelen Tunus yolculuğu esnasında kendisiyle tanışıp ona bağlanan, Beyzak lakabıyla anılan Ebû Bekir b. Ali es-Sanhâcî bunlardan biridir. Azîz b. Mansûr zamanında Bicâye’ye (Bougie) giden İbn Tûmert, burada görülen bazı âdetlerin İslâm’a uymadığını ve değiştirilmesi gerektiğini ısrarla savundu. Bir komplo ile kendisinin öldürülmek istendiğini öğrenince Bicâye’den ayrılarak Mellâle’ye gitti. Bu şehirde ilk öğrencisi ve daha sonra halefi durumuna gelecek olan Abdülmü’min el-Kûmî ile tanıştı. İbn Tûmert’in saygın kişiliğiyle Abdülmü’min’in idarî ve askerî zekâsının birleşmesi Muvahhidîn hareketine temel teşkil etmiştir.

İbn Tûmert’in mücadeleleri devamlı sürgünle neticeleniyordu. Öğrencileri ve mensupları ile birlikte Mağrib’e doğru yola çıkınca Venşerîs’te kendilerine Beşîr lakabıyla anılan Abdullah b. Muhsin el-Venşerîsî katıldı; Tilimsân ve Emlîl’den sonra Fas’a ulaştılar. İbn Tûmert, Fas şehrinde usûlü’d-dîn üzerine Eş‘arî mezhebine göre ders vermeye başladı. Burada öğrencileri kendisine “Sûs fakihi” lakabını verdiler. Fakat aynı günlerde fakihlerle münazarada bulunan İbn Tûmert aklî ilimler alanında onlara üstünlük sağlayınca fakihler valiye başvurdular ve kendisini şehirden uzaklaştırdılar. İbn Tûmert, Murâbıtlar’ın merkezi Merakeş’e gitti; burada da Eş‘arî düşüncesini yaymaya ve kötü gördüğü hususlarla mücadele etmeye başladı. Ancak sert hareketleri Emîr Ali b. Yûsuf b. Tâşfîn ile arasının açılmasına sebep oldu ve Ağmât’a sürüldü. Ağmât’tan kendi kabilesinin yaşadığı bölgeye ulaşıp bir süre kaldıktan sonra Tinmellel şehrine gitti. O zamana kadar bir lider yahut siyasî otoriteye karşı bir isyancı gibi görülmeyip sadece dinî görevlerini yerine getiren bir insan olarak kabul edilen İbn Tûmert’in hayatında yeni bir devre başlamış oldu. Tinmellel’de emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker faaliyetlerine devam etti; Ali b. Yûsuf b. Tâşfîn’in Merakeş’e dönme davetini reddederek Murâbıtlar’a karşı açık bir isyan hareketi başlattı. Burada fikirlerini benimseyen Hezerce kabilesinin reisi İsmâil İcîc’in şahsında kuvvetli bir destek buldu. Giderek düşünceleri benimsendi ve civardaki kabilelerin Murâbıtlar’a karşı duyduğu hoşnutsuzluk onun çok sayıda gücün lideri olmasını sağladı. Bu sırada kendini mehdî ilân etmeyi planlayan İbn Tûmert, 515’te (1121) İcilliz’deki Gārülmukaddes adlı bir mağaraya çekildi ve Mağrib’de mehdînin ortaya çıkmasının çok yakın olduğunu yaymaya başladı. Aynı yıl mehdîliğini ilân etti; öğrencisi Abdülmü’min ve yanındaki dokuz kişi onun mehdî olduğunu, hayatları boyunca kendisine sadık kalacaklarını bildirdi. “el-Mehdiyyü’l-ma‘lûm, el-imâmü’l-ma‘sûm, kāimü’z-zamân, el-kāim bi’l-hak, el-kāim biemrillâh, ed-dâî ilâ sebîli’l-hak” gibi unvanlarla anılmaya başlayan İbn Tûmert mensuplarından bir ağacın altında biat aldı. Allah’ı cisim olarak kabul edip yaratılmışlara benzettikleri, zulüm yaptıkları, fesat çıkardıkları, insanların canlarına ve mallarına kastettikleri, dolayısıyla dinden çıktıkları gerekçesiyle Murâbıtlar’a karşı Abdülmü’min el-Kûmî ve Ebû Muhammed el-Beşîr kumandasında şiddetli bir mücadele başlattı. Bütün Masmûde kabilelerinin kendisini desteklemeye hazır olduğu iki yıl boyunca Anti Atlas bölgesi ve Sûs’ta çok sayıda çarpışma meydana geldi. Murâbıtlar’ın güçlerini arttırma çabalarına karşı İbn Tûmert, daha iyi bir savunma ortamına kavuşmak için 517 (1123) yılında Tinmellel’e intikal etti ve şehir halkını çıkarıp buraya yerleşti. Artık İbn Tûmert, Hz. Peygamber’e ve taraftarları da aşere-i mübeşşereye benzetiliyor, seferlerine “megāzî”, 515’te (1121) yapılan biata “Rıdvan biatı”, Tinmellel’e intikaline de “hicret” deniliyordu.

Tinmellel’de mânevî temelleri atılan devlet, bünyesindeki kabilelerin farklı statülere ayrıldığı federal bir birlik niteliğindedir. İbn Tûmert’in ölümüne kadar devam eden bu derecelenmede zirvede mehdînin kabilesi olan Herga ve sırasıyla Tinmellel kabileleri, Hintâte, Masmûde ve diğerleri gelmekteydi. Bu arada İbn Tûmert, toplumun işlerini yürütmek üzere her birinin başında kendisinin bulunduğu üç meclis kurdu. 1. Onlar meclisi. Mehdîye en yakın on kişiden teşekkül eden bu meclis hükümet gibi faaliyet göstererek kararlar verir, bunları yürütür, siyaset ve akîdeyle ilgili planları düzenlerdi. 2. Elliler meclisi. Kabile reislerinden oluşan bu meclis danışma kurulu niteliğindeydi. 3. Yetmişler meclisi. Daha geniş anlamda bir danışma organıydı. Bunların dışında İbn Tûmert taraftarlarını idarî, askerî ve meslekî bakımdan birtakım teşkilâtlara ayırmıştır (Abdülmecîd en-Neccâr, s. 116-117).

İbn Tûmert’in bundan sonraki birkaç yılı ordu içinde dayanışmanın arttırılması ve yayılması çabalarıyla geçti. Murâbıtlar’ın Endülüs’te ortaya çıkan bazı problemlerle meşgul olmaları Muvahhidler’in işini kolaylaştırırken kendi aralarında baş gösteren ihtilâfları da güçlendirdi. Büyük ihtimalle hareketin çok süratli gelişmesiyle birlikte beliren sabırsızlık, İbn Tûmert’in yolundan uzaklaşan ayrılıkçı yahut şüpheli kişileri ortadan kaldırma prensibinin ana sebebini teşkil etmiştir. Onun Beşîr el-Venşerîsî’ye, ihlâs ve samimiyetinden şüphelendiği kişilerin ayıklanarak öldürülmesini emretmesinin Muvahhidler arasındaki huzursuzluğu arttırdığı sanılmaktadır.

İbn Tûmert, Merakeş’i ele geçirmek için 524 (1130) yılında Ebû Muhammed el-Beşîr’in kumandasında büyük bir sefer başlattı. Fakat şehri altı hafta süreyle kuşatan Muvahhidler başarılı olamadılar ve Onlar meclisinin beşinin öldüğü Buhayre yakınındaki savaşta yenildiler. Bu yenilgi, Muvahhidler üzerinde büyük bir psikolojik tesir bırakmasına rağmen hareketi durduracak bir sonuç doğurmamıştır. İbn Tûmert bu mağlûbiyetten birkaç ay sonra 14 Ramazan 524 (21 Ağustos 1130) tarihinde öldü. Yakın arkadaşları ölümünü halefi Abdülmü’min’in ilân etmesine kadar üç yıl süreyle gizlediler. Cenazesi daha sonra Tinmellel’de defnedildi.