1. Asaletli Bir Doğuş (1899 – Altay Dağları)

Osman Batur, 1899 yılında Doğu Türkistan’ın kuzeydoğusundaki Altay bölgesinde, Kazak Türklerinin yaşadığı Kaba ilçesinde dünyaya geldi. Asıl adı Osman İslamoğlu’dur. “Batur” (yani yiğit, cesur) unvanını ise ileriki yıllarda gösterdiği kahramanlıklar sebebiyle halkı tarafından almıştır.

Ailesi, köklü bir Müslüman Türk ailesiydi. Babası İslambek, hem çevresinde saygı gören bir aksakal hem de dinine ve örfüne bağlı bir adamdı. Osman daha küçük yaşlardayken Kur’an-ı Kerim’i öğrenmiş, namaza başlamış, sabah ezanlarıyla uyanıp köy camisinde saf tutmuştu. O dönemde bölgede yaşayan Türkler, İslam’ı hayatlarının merkezine koyarak yaşar, çocuklarını da bu terbiyeyle büyütürdü. Osman da bu terbiyenin meyvesiydi.

2. Gençlik Yılları ve İlk Farkındalık

Gençliğinde ata binmek, kılıç kullanmak, avcılık yapmak gibi savaşçı kabiliyetler kazanan Osman, aynı zamanda dedelerinin anlattığı Osmanlı ve Timur devri destanlarıyla büyüdü. Türk’ün şanlı tarihi, onun gönlünde derin izler bıraktı. Bu bilinç, zamanla sadece bir geçmiş övgüsü değil; istikbale dair bir sorumluluk hâline geldi.

Çinli yöneticiler bölgedeki Müslüman halkı hor görmeye, ibadetlerini kısıtlamaya ve Türklere ağır vergiler koymaya başlayınca Osman Batur’un kalbinde bir öfke ve adalet arzusu doğdu. Bu, sadece kişisel bir öfke değil, zulme karşı Allah için duyulan bir infi’aldi. O artık yalnızca kendisini değil; ümmetin mazlumlarını, yetimleri, ezilen anaları, susturulan âlimleri düşünüyordu.

3. Kıyam ve İslami Şuurla Direniş

1940 yılında Çin yönetiminin camileri kapatması, Kur’an eğitimine yasak koyması ve Türk halkını silahsızlandırmaya çalışması, Osman Batur’u harekete geçirdi. Önce kendi aşiretinden mücahitler toplayarak dağlara çekildi. Silahı eline aldığında niyeti sadece toprak değil, din, namus ve haysiyet müdafaasıydı.

Kurduğu direniş grubu, klasik anlamda bir ordu değil; bir iman ordusuydu. Askerleriyle birlikte sabah namazlarını cemaatle kılar, dua ederek sefere çıkarlardı. Osman Batur, her şeyden önce bir “iman eri”ydi. Savaşlarında bile gayrimeşru yollara tevessül etmez, düşmana bile zalimce davranılmasını istemezdi. “Biz Allah’ın rızası için savaşırız” sözü, dilinden düşmezdi.

4. Zaferler ve Hain Tuzaklar

1944 yılında Doğu Türkistan’da kurulan Üç Vilayet İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşunda etkili olan Osman Batur, bu süreçte hem Çin hem de Sovyet emperyalizmine karşı mücadele etti. Komünizm’in bölgeye girmesine karşı çıktı. Çünkü o, bu ideolojiyi İslam düşmanı ve milletleri mankurtlaştıran bir bela olarak görüyordu.

Bazı dönemlerde siyasi dengeler gereği Çinlilerle geçici ateşkesler yapsa da, Osman Batur’un asıl arzusu tam bağımsız, İslam’a dayalı bir Doğu Türkistan’dı. Ne var ki hem Çin’in hem de Sovyetlerin bölgedeki oyunları, birçok ihanetle sonuçlandı. Osman Batur defalarca ihanete uğradı, dost bildikleri tarafından satıldı. Fakat o hiçbir zaman halkına sırt çevirmedi.

5. Esaret ve Şehadet (1951)

1951 yılında Çin Komünist yönetimi tarafından bir ihanet sonucu ele geçirildi. Aylarca işkence gördü. Duruşmalar sırasında ondan pişmanlık göstermesi, halktan özür dilemesi istendi. Ancak Osman Batur, Kur’an’dan ayetler okuyarak zalim mahkemeye meydan okudu.

Kendisine yöneltilen suçlamalara cevabı şuydu:

“Ben milletim için, dinim için, namusum için savaştım. Kuldan değil, yalnız Allah’tan korkarım!”

1951 yılının Nisan ayında, Ürümçi’de idam sehpasına götürüldüğünde, gülümseyerek tekbir getirdi. Son sözü “Elhamdülillah! La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah” oldu. Osman Batur, yaşadığı gibi imanla dolu, şerefli bir şekilde Rabbine yürüdü.

6. Mirası ve Ümmete Vasiyeti

Osman Batur İslamoğlu’nun hayatı, sadece bir bağımsızlık mücadelesi değildir. O, imanla direnen bir milletin ruhudur. Bugün hâlâ Doğu Türkistan’da Müslüman Türk çocukları onun adını gizlice anar, dualarında onu yâd eder. Çünkü Osman Batur, sadece bir komutan değil; aynı zamanda bir İslam mücahididir.

Bugünkü gençliğe düşen görev; onun azmini, takvasını, cesaretini anlamak ve onu örnek almaktır. O’nun hayatı, bize şunu öğretir:

“Bir millet ancak İslam ile dirilir. Zulme karşı kıyam, imanın tezahürüdür.”