Dünya’nın bir numaralı gündemi hiç kuşkusuz DSÖ’nün pandemi ilan etmesi ile başlatılan tedbirlerdir. Bu tedbirlerin aşı ile biteceği söyleniyordu. O da olmadı! Başına gelmeyen kalmayan virüs en sonunda mutasyona da uğradı. Aşıyı hangi virüse karşı buldular o da bilinmiyor. Zaten toplumun genelinde soran da yok. Çünkü dünyadaki insanların beynine yollanan asimetrik verilerin uyumsuzlukları, düşünme  sistematiğimizi bozdu, matematiksel dengelerini kırdı. Beynimiz, o kadar çok olumsuzlukla karşılaştı ki, ne kadar olumlu kavram varsa nerdeyse hepsini sildi.

Çoğunlukla küresel güç dediğimiz elitler,  yüzyılların birikimi ile elde ettiğimiz bütün değerleri, tekrar bir araya gelmesin diyerek parçalamaya başladılar. Bu pandemi ile öyle bir propagandaya maruz kaldık ki, bir anda  sosyal yaşantımız,  toplumsal tarihimiz ve geleceğimiz ile ilgili bütün bağlantıların kesileceğini düşünmeye başladık.

Ve Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanması sonucunda yaşanan tepkiler öyle bir zamana denk geldi ki, yaşadığımız dönemde nasıl bir akıl tutulması içinde  olduğumuzu da gösterdi.

Türkiye’de dünyanın en büyük yalanına, zulmüne karşı insanlar hiçbir şey yapmamış, on kişi bir araya gelerek bildiri dahi okumamış ama rektör atandı diye -üstelik insanı köle yapan maskeyi takarak- ülkeyi ayağı kaldırmak istiyorsa,  o toplumun tepki gösterebilecek enerjisi de bu insanlardan oluşuyorsa Boğaziçi’nde gemi batmıştır.  

Bu arada ABD elçisinin batan geminin yolcularını haklı gören açıklaması ise cinayeti işleyen kişinin olay yerine gelmesinden ibarettir.