“Mutluluk"
Bir gün haşmetli bir kral, hayatının mutsuz bir döneminde, maiyeti ile şehirde bir sabah yürüyüşüne çıkar. Derken, insanlar arasında bir dilenci görür, haline azap ve elem duyarak yanına yürür.
“Dilenci ! Dile benden, ne dilersen! Bir kereliğine, dileğini yerine getireceğim.”
Meğer dilenci alelade bir dilenci değil, kralın çocukluğunda öğretmenliğini yapan ve bazı gerçekleri söylediği için saraydan atılan akıl hocasıdır. Son bir ders vermek istemektedir, kendisini tanıyamayan kralına.
“Majesteleri, affedersiniz, saygısızlık olarak algılamayınız ama büyük konuşuyorsunuz. Sizin de gerçekleştiremeyeceğiniz dilekler, şeyler olabilir.”
Kral gururuna yedirememiş ve öfkelenmiş:
“Sen kimsin ki bana bunu söylüyorsun be adam! Ben kudretli bir kralım, her şeyi yapabilirim. Sen dileğini söyle de gör bakalım gerçekleştirebiliyor muyum?”
“Nasıl isterseniz kralım, o zaman elimde tuttuğum bu çanağı servetle doldurunuz.”
Kral hemen vezirlerine buyurmuş, vezirler yanlarındaki büyük keselerden çanağa altın dökmeye koyulmuşlar. Ne var ki, çanak altınla doldukça aynı anda boşalıyor, içerisine dökülen altınları yok ediyormuş. Altınlar, elmaslar, yakutlar ve zümrütler derken gümüşler ve bakır sikkelerle kral elindeki bütün hazinesini çanağa hırsından döktürmüşse de nafile! Çanak yine karşılarında yeni altınlar beklercesine bomboş duruyormuş. Kral sonunda mağlubiyeti kabul ederek “Sen kazandın dilenci. Çanağı dolduramadık. Ama sana bir sorum var, bu çanak neden yapılmış? Yani hammaddesi nedir ki?”
Dilenci sorulmasını beklediği soru karşısında gülümseyerek ve vakur bir biçimde cevap vermiş:
“Bu çanak, majesteleri, insanoğlunun istek ve ihtiyaçlarından yapılmıştır. İnsan, hiçbir zaman sahip olduğuyla yetinmez, hedeflediği ve hayal ettiği her şeyi elde ettiği anda, zihni onu unutur, uzaklaştırır ve yeni istekler ve ihtiyaçlar yaratır kendine. İnsan aklı, mükemmel bir hizmetkar olsa da berbat bir efendidir. Bu yüzden, mutluluğu zihnine inanarak dışarıdaki isteklerinde arayan insanoğlu asla tam olarak mutlu olamaz. Bu yüzden, sizden dileğim, mutluluğu kendi içinizde aramanızdır.”
Mutluluk,uzak bir tepenin üzerindeki güzel rayihalarla bezeli gül bahçeleri içinde inşa edilmiş bir sırça köşk değildir. Mutluluk hayat yolunun atomu olan ve ismine “an” dediğimiz en küçük zaman dilimlerinin, yani gerçekte var olmayan o sırça köşke giden yolun ta kendisidir.
“İyi geçirilmiş bir günün, mutlu bir uyku getirmesi gibi, iyi yaşanmış bir hayat da mutlu bir ölüm getirir.”
Leonardo da Vinci
Bugün aslında bilindik, popüler davranışcı söylemleri derleyip bir araya toplayarak umut edip özlemini çektiğim toplumsal bir farkındalığa, bir kapı açmak istedim. Aslında gerek sosyal medyada, gerek popüler psikoloji sayfalarında sıklıkla karşılaştığımız özet çıkarımlar.Ancak bir arada ve önemli noktalara dönük özet çıkarımların daha etkili olacağını düşündüm. Hayat her zaman bizlere istediklerimizi vermez.Daha doğrusu biz istemeden vermez.Yaşam; benim,senin,onun,bizim,sizin ve onların bakış açısı ile şekillenir.
Sürekli eleştiren, kusur arayan burun kıvıran insan olmak kolay. Anlamlı bir çaba gerektirmiyor ve neredeyse hemen herkes bunları yapıyor. Değerli olan ve fark yaratan şey ise üretme,takdir edebilme ve çözümün parçası olabilme çabalarıdır. "Rağmen başarmak diye bir şey var bu hayatta." size sürekli, neyi, nasıl başaramayacağınız anlatılır ve bu insanlar sizin bütün kabiliyetinizi yok etmeye odaklıdırlar. İşte tam da bu yüzden denemeye değer.
Buhran, mütemadiyen bir vazgeçiş, bir tükenişin tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın mevsimleri gibi insanında mevsimleri vardır. Öyleyse her kışın ardından, baharın geleceğine de inanmamız gerekiyor. Çünkü mevsimlerin değişmemesi demek, varlığın ölümü demektir ve bu durum sadece toplumların bir kısmı için değil tamamının dengelerini tüketen bir olgudur.
"Güzel bakan güzel görür. Güzel gören güzel düşünür.Güzel düşünen, hayatından lezzet alır."
GELİŞİME KAPALI İNSANLAR:
1- Spor yapmazlar.
2- Kitap okumazlar
3- Düşüncelerini söylemezler
4 - Dinlemeyi bilmezler
5- Konforlu zihinsel alanları içinde yaşarlar
6- Sürekli aynı şeyleri yaparlar
7- Her duyduklarına inanırlar
8- Bilmiyorlarsa da konuşurlar
9- Üstlerinie vazife olmayan olaylara da karışırlar
10- Empati kurmayı bilmezler.
İLİŞKİLERDE KARŞIDAKİ KİŞİYE SAYGI GÖSTERMENİN 9 YOLU:
1- Dinlemek (sorunlarını ve endişelerini).
2- Sorumluluk sahibi olmak( karşıdaki kişinin söylemlerine karşı ).
3- Kırıcı olmamak.
4- Özgüvenini kırmamak. 5- Aşağılayıcı
davranışlardan sakınmak.
6- Merhametli ve affedici olmak.
7- Hoşgörülü olmak.
8- Özür dilemeyi bilmek.
9- Saygıyı karşı tarafa hissettirmek ..
BİR İLİŞKİYİ CANLANDIRACAK 7 TEMEL ÖZELLİK:
1- Güvenli sürekli ve dürüst iletişim
2- Çözüm için istekli olmak
3- Duygusal destek
4 - Sevgi ve samimiyet
5- Amaçları ve hayalleri paylaşmak
6- Zor durumlarda merhametli ve affedici olmak
7- Hataları kabul etmek ve onun üzerine konuşabiliyor olmak..
MUTLU BİR YAŞAM İÇİN EVRENSEL DAVRANIŞ MODELLER:
1- Bedenine saygılı ol.
2 - Maddeyi yaşayan bir manevi hayatsın. Kendine ve ruhsal ağırlığına güven .
3- Hatalar yok Sadece dersler var .
4- Her şey senin yansımandır .
5- En iyi an şu andır
6- Hayat bir deneyimleme yeridir .
7- Neyi düşünürsen onu hayatına koyarsın .
8 - Ders sen öğrenene kadar devam eder .
9- Cevaplar seni kandırır.10- Neyi düşünürsen onu hayatına koyarsın.
11- Hayat bir sınavdır.
HANGİ DAVRANIŞLARIMIZ OLGUNLUK ÖLÇÜTÜ OLARAK KABUL EDİLEBİLİR??
1- Daha affedici olmak.
2 -Farklılıklara saygı duymak.
3- Nazlanma ihtiyacı duymamak.
4- Kolayca yargılamamak.
5- Daha açık fikirli olmak .
6 -Gereksiz tartışmalara girmemek
7 - Mutluluğu insanlarda değil benliğinde aramak.
MUTSUZLUK ÇAĞRIŞTIRICI DAVRANIŞLAR:
1- Geçmişe dönük pişmanlıklar.
2- Şimdiki zamanda kararsızlık.
3- Hayır diyememek.
4- Kendini küçük görmek.
5- Sürekli ertelemek.
6- Kendine bakmamak.
7- Sürekli güçlü gözükmeye çalışmak.
8 - Gücü doğru kullanmamak.
9- Faydasız vakit geçirmek.
......
Başlık başlık vermeye çalıştığım ve aslında vakıf olduğunuz belki yoğunluktan olsa unuttuğunuz, unuttuğumuz bilgilerin aradığımız mutluluk için altın anahtar olduğu kanısındayım. Çünkü insanlık olarak iç sorguyu hep unuttuk ve hep elestirdik. İğneyi kendimize batırmayı nedense basit gördük ve bizler,en oluru basit gördükçe ;öncelikle kendi dünyamız sonra yaşadığımız sosyal çevre bizim ile birlikte kabus dolu yaşantıya evrildi.
Bir söz vardır: “Öldükten sonra unutulmak istemiyorsan, ya okunmaya değecek bir şeyler yaz, ya da yazmaya değecek bir şeyler yap…”
Kendi içinize dönüp kendiniz ile barışıp sorunlarınıza daha akılcı çözümler aramaya başladığınız güzel yarınlarınız olsun inşallah.
Sevgiyle kalın...