Bülent Deniz, CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in "HDP'ye bakanlık verilebilir" ve CHP Parti Meclisi Üyesi Nevaf Bilek'in Diyarbakır için kullandığı "Türkiye'nin Kürdistanı" ifadelerini hatıralttı. Deniz, bu hatırlatmasının ardından kinayeli bir dil kullanarak "Papa II. Urban’da Kudüs’e yürürken batı dünyasına aynı mantalite ile sesleniyordu; ‘’Bu orduya katılın! Yeter ki Kudüs’ü alalım! Zindanlarda, kafirlik şerbeti içmiş, kardeş kanı akıtmış ne kadar mahkum varsa hepsini tanrı adına affediyorum’’ diyordu!" dedi.

'Ülkede gerçekten bir muhalefetin ol(a)mamasının acı bir durum' olduğunu belirten Deniz,"Fatih Erbakan’ın özellikle, iktidarı-muhalefetiyle birlikte sustuğu; aşı dayatması, kapanmalar, starlink, 5g, iklim krizi, yapay et vb konularda ki akl-ı selim ve takdir gören kaliteli söylemlerini ayrı tutarak; küresel dayatmalardan, iç siyasette yaşanan gelişmelere, sosyo-ekonomik olaylardan eğitime herhangi bir konuda; ‘’iktidara gelirsek şunları yapacağız’’ diyemeyen ve varlığını tek bir söyleme endekslemiş bir muhalefete mahkum kaldık!" ifadelerini kullandı.

Kuvvetler ayrılığını bir teslis olarak adlandıran Deniz, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

 ‘’Padişahlığı kaldırdık, sultanlık bitti!’’ dediler. Anayasa Mahkemesi ayrı bir padişah, Yargıtay ayrı bir padişah, Danıştay ayrı bir padişah, HSYK ayrı bir padişah, Bürokratik oligarşi ayrı bir padişahlık kurdu!

İşte Bülent Deniz'in söz konusu yazısının tamamı:

Adaylarını halen ilan etmemelerinden dolayı hayli eleştiri alan Millet İttifakı, ‘’açıklayalım da adayımızı yıpratmaları için fırsat mı verelim?!’’argümanını seslendiriyor. Yazar Nihat Genç’in hayli sert tabiriyle,‘’Erdoğan’ın artıklarından’’ kurdukları masa, etkisini her geçen gün yitiriyor. Başkan Erdoğan ise bir karikatür kahramanının maceralarını okur gibi keyifle, olmayan muhalefetin maceralarını izliyor.

Ne acı!

Bu ülkede gerçekten bir muhalefetin ol(a)maması ne acı!

Fatih Erbakan’ın özellikle, iktidarı-muhalefetiyle birlikte sustuğu; aşı dayatması, kapanmalar, starlink, 5g, iklim krizi, yapay et vb konularda ki akl-ı selim ve takdir gören kaliteli söylemlerini ayrı tutarak; küresel dayatmalardan, iç siyasette yaşanan gelişmelere, sosyo-ekonomik olaylardan eğitime herhangi bir konuda; ‘’iktidara gelirsek şunları yapacağız’’ diyemeyen ve varlığını tek bir söyleme endekslemiş bir muhalefete mahkum kaldık!

Mottoları şu: ‘’Erdoğan Gitsin!’’

’Tamam! Ok! Gitsin de siz ne yapacaksınız? Mevcut sorunları nasıl çözeceksiniz?’’ sorusu ise genel olarak şöyle karşılık buluyor;  ‘’Yeter ki Erdoğan’ı gönderelim! Yanımızda olursanız bugün şikayet ettiğiniz ne varsa tümünü çözeceğiz!’’ Tamam da peki ama nasıl?

Alternatif ürettikleri birkaç konuda yok değil! Haksızlık yapmayalım şimdi! Üstü kapalı ifade ettikleri, direkt söyleyemeselerde vaadlerinden en önemlisi ise ‘’fetöcüleri serbest bırakmak’’ şeklinde algılanan söylemleri. Kodlama tarzları ‘’KHK Mağdurlarının haklarının iade edileceği’’ şeklinde.

İBB’yi, mevcut koalisyonla aldılar ya! 2023 yolunda, masanın baş ağrıtan tasası HDP’ye göz kırpmaya devam ediyorlar. HDP’li bir bakan mı istiyorsunuz? ‘’Hay hay efendim ne demek!’

Kürdistan mı? ‘’O da bizde’’ dedirten soft bir dil kullanıyorlar.

Seçmen buna kanıyor mu? Tabi ki Hayır! Hal böyleyken artık gerisini siz düşünün.

Papa II. Urban’da Kudüs’e yürürken batı dünyasına aynı mantalite ile sesleniyordu; ‘’Bu orduya katılın! Yeter ki Kudüs’ü alalım! Zindanlarda, kafirlik şerbeti içmiş, kardeş kanı akıtmış ne kadar mahkum varsa hepsini tanrı adına affediyorum’’ diyordu!

Şimdi yazıyı okuyanlardan bazılarının, ‘’Haçlı ordusu ile 6’lı masayı bir tuttu! Erdoğan’ı Kudüs’e, muhalefeti Haçlı’ya benzetti!’’ itirazlarını öngörmediğim zannedilmesin. Kafa yapısından kinayeyle bir ironi ortaya koyumaya çalışıyorum. Çünkü, kendi varlığını, karşı tarafın yokluğu üzerine ikame ettirenlerin bilinçaltının yaklaşık olarak aynı çalıştığının örneklerini tarihte çok gördük. Papa II. Urban örneği çok sert olduysa buyurun aynı zihniyete yakın tarihten bakalım! Malum Abdulhamid söylemi de böyleydi! ‘’İstibdad yıkılsın!’’

‘’Yeter ki gitsin!’’

‘’Bir zamanlar Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin!’’ diyenler gibi. Öfke ve hased bazen akılları işte böyle zail edebiliyor!

Aynı fikir, aynı zikir, aynı zihniyet işte!

- ‘’Gitsin de! O gün Abdulhamid’i devirmek isteyenlerin ortaya koyduğu hiçbir yeteneği bugün siz ortaya koyamıyorsunuz. Ne yapsanız geri tepiyor! Oysa İttihatçılar sizin gibi beceriksiz miydi? 3’lü sac ayağına bakın! İttihatçılar ne tür söylemler ve eylemler geliştirmişler? O günün şartlarında medyayı nasıl kullanmışlar? Algı operasyonlarında hangi taktikleri izlemişler, uluslararası güçlerle ne tür ittifaklar yapmışlar? Saray’a nasıl sızmışlar? En yakınına kadar sızıp cennet mekan memleket meseleleriyle uykusuz gayret ederken, yanıbaşında odada ‘’istibdadı yıkmak için’’ kimler neler yapmışlar!’’ ifadelerini su katılmamış bir Erdoğan karşıtına söylediğimde;

- ‘’Öyle diyorsun da, adam akıllı! Yakın tarihten, Genç Osman’a, Sultan Alparslan’a, Sıffın’dan Cemel’e çok iyi analiz etmiş. Sanki yanında revize edilmiş, güncellenmiş yepyeni bir devlet aklı var. Küresel dengeleri nakış nakış işleyip, Avrasya’dan, Atlantik’e, Avrupa’dan Ortadoğu’ya vazgeçilemeyen biri oldu. Tüm krizlerin merkezkaçı Erdoğan! O itiyor, O çekiyor! Bizimkiler içeride masa tenisi oynarken o satrançta. Adam bir bakıyorsun Rusya’da, Ukrayna’da! Sırp’la yada Boşnak’la! Şangay’dan, Atlantik’e tüm dengelerin içinde!’’diyordu.

- ‘’Erdoğan’ı siyasetten çektiğinizde geriye ne kalır ki?’ diye sorduğumda ise cevabı

- ‘’Yiğidi öldür hakkını yeme! Ne diyeyim haklısın!’’ oluyordu!

Başkan Erdoğan, hem küresel ve hem de iç dengeler için vazgeçilmez konumda. Sisi lakaplı Seyhan Soylu katıldığı bir yayında şöyle söylüyordu: ‘’Beyefendi en az bir 5 yıl daha bu ülkenin başında kalmalı!’’ Sisi kendi argümanlarını ortaya koyarken ülkemize karşı süregelen kuşatmayı devlet-millet olarak kırmamızda en önemli silahlarımızdan birinin mevcut kazanımlar olduğunun farkında olarak mı söyledi bilemem ama şu kesin ki bu kazanımlar güçlü, etkili, karizmatik bir siyasi liderliğin çevresinde şekillenmişti.

Devlet-i Âli Osman yıkılırken de, devlet olma kabiliyetini ve  sistemini kaybetmiş bir toplum olarak o dar boğazdan güçlü lider profillleriyle çıkmadık mı? Sistem yoktu ama lider vardı! Kurumsal kabiliyetler yoktu ama lider vardı! Gazi Paşa’dan Menderes’e, oradan Erbakan ve Özal’a devleti yönetme, halka yol gösterme hep ‘’lider’’ merkezli oldu. Hakeza şimdi bu süreç beğenirsiniz beğenmessiniz, seversiniz sevmezsiniz Erdoğan’la devam ediyor.

Ancak devlet, kaybettiği, elinden alınan sistemini tekrar geri alma gayretinde. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi bu süreçte bir aşama. Önemli bir aşama. Sistem ve lider, Âli Osman döneminde olduğu gibi bir araya gelirse kabiliyetlerimiz hiç olmadığı kadar artacak. Bunu gördüler! O nedenle o 6’lı masaya ‘’parlementer sisteme dönmeliyiz’’ dedirtiyorlar. 3’lü yapıya! Yasama-Yürütme-Yargı! Yani teslise!

Söylem masum; ‘’kuvvetler ayrılığı!’’

Yıllarca bizi bununla yönettiler ve kazanımlarımız ortada! O büyük kayıplarımızda!

‘’Padişahlığı kaldırdık, sultanlık bitti!’’ dediler. Anayasa Mahkemesi ayrı bir padişah, Yargıtay ayrı bir padişah, Danıştay ayrı bir padişah, HSYK ayrı bir padişah, Bürokratik oligarşi ayrı bir padişahlık kurdu!

Şimdi biri çıkmış; ‘’tüm bu padişahları devireceğim’’ diyor.

Bir bir devrilen padişahlarda bir araya gelmişler ve‘’tek padişah olmana müsaade etmeyeceğiz’’ diyorlar. Meral Hanım’ın ‘’Ben Başbakan olacağım’’ söylemine ısrarla devam etmesi traji-komik! E malum parlementer sistemde ‘’Başbakan’’ ayrı padişah, ‘’Cumhurbaşkanı’’ da ayrı bir padişahtı. Zat-ı Âlleri istemediği için, Emine Hanım başında örtüsüyle Çankaya’ya Cumhuriyet resepsiyonuna çıkamıyordu, aynen diğer bir padişah olan Ordu’nun, yemin törenlerine başı örtülü anaları almadığı gibi.

Devlet aklı bir karar kıldı ve Teslis kırıldı!

24 Haziran 2018 seçimlerine kadar Ankara’da ve siyasi partiler arasında süregelen ‘’iktidar olma’’ mücadelesi de 24 Haziran’la  birlikte artık beş tepeye taşındı! İktidar olma mücadelesi artık bizzat saray da! Yeni dönemin kurucu iradesi elimizden alınan sistemi upgrade ederek yeniden ikame ettirmek istiyor. 4 yıl geride kaldı. Eksikler, hatalar, yalnışlar var! Ve hatta yanlış adamlar sisteme entegre edildi. Kolay değil! 300 yıllık kaybımızı telafi etmek için 4 yıl çok az bir zaman! 2023 seçimleri ise hiçbir endişeye mahal bırakmayacak!

100 yıl önceyi hatırlayın! Devlet çökmüş ve yeni bir devlet kuruluyordu.

O günkü kurucu iradenin başında Selanik doğumlu, kurucusunun kabalist  bir  gizli haham olduğu iddia edilen bir adamın okulundan mezun olan, mavi gözlü bir Osmanlı subayı vardı! O gün küllerinden doğarak kurulan devlet kabiliyetlerini geliştirdi, düşmanı da!

100 yıl sonra bu kez Rizeli, İmam Hatip mezunu, Kasımpaşalı biri yeni dönemin kurucu iradesinde ve süreci o taşıyor. Taşıdığı bir emanet var! Küresel emperyalistler ise taviz üstüne taviz alma peşinde, zemin ve zaman zor bir mevsime gebe.

Dün, var olmak adına nelerimizi feda etmiştik hatırlayın?

İçimiz kan ağlayarak!

Bugünler için!

Ve bugün de fedakarlık zamanıdır!

İçimiz kan ağlayarak!

Yarınlar için!

...