Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerin, Müslüman olmayan unsurlardan devşirdikleri istihbarat çalışanlarına ve bunların dairesine "martolos" deniliyordu. Bizans kökenli olan bu teşkilat adının “Silahlı Nöbetçi, Milis Mensubu” gibi anlamları olduğu söyleniliyor. Hıristiyan dünyası ile ilgili haber alma faaliyetlerinde özellikle Yahudiler ve mezhep çekişmesi nedeniyle birbirlerine düşmanlık besleyen Bogomil ve Ortodoks Hıristiyan casuslardan faydalanılmıştır.

Bu iş için önce Ortodokslar’ın bir kaç yüz yıl sonra da Protestanlar’ın, Katolik devletlere karşı haberci ve casus olarak değerlendirilmesi fikri, II. Murad tarafından 1421'de Martolos teşkilatı yenilenerek harekete geçirilerek değerlendirildi.

Macar Tarihçi Sandor Taktas, Osmanlı'nın en geniş topraklara sahip olduğu dönemde, Kanuni Sultan Süleyman'ın, Çekçe, Macarca, İtalyanca ve Almanca bilen Yahudi casusları kullandığını gündeme getirmişti. Öyle ki "Katolik bir papazla, bazı yüksek rütbeli subaylar da aslında Kanuni'ye çalışan elde edilmiş casuslardı." Hatta, Türkler adına Avrupa'da topyekün casusluk yapan köyler vardı. 1677'de Fransız elçi Novantel, Avusturya kalelerinin planlarını Osmanlı vezirine veriyordu.

O planları çizen Venedikli mühendis Borazzi'ye Osmanlı, keselerle maaş bağlıyordu. Genellikle ganimet ve macera peşinde koşan Hristiyanlardan toplanan ve 15. yüzyılda sadece serhat yani sınır bölgelerinde görev yapan Martoloslar, Kanûnî Sultan Süleyman devrinden itibaren iç bölgelerde muhafız ve derbentçilik görevlerini de üstlendiler. 1734’te Hollanda’da basılan bir kitapta, tam 38 yıl Fransa sarayında Osmanlı casusu olarak görev yapan bir Gökoğuz yani Gagavuz Türkü olan Titus Moldavientus (Titus Moldariensis Clericus), Osmanlı sarayında bilinen ismi ile Sicilyalı Mehmed Efendi’den söz edilir. Yavuz Sultan Selim'in görevlendirmesiyle Sicilyalı Mehmet Ağa; dile kolay tam 40 yıl, “Titus” adıyla Fransa'da, Osmanlı adına casusluk yaptı. Kaptanıderyâ Küçük Ali Paşa’nın kardeşliği Sicilyalı Mehmed Ağa, Avrupa devletleri ve özellikle Osmanlı Devleti’nin Batı’daki en büyük rakibi olan Avusturya hakkında da İstanbul’a muntazaman bilgiler gönderdi.

“Mortolos” yani Osmanlı casusları, Avrupa saraylarının en gizli sırlarını, daha devlet görevlilerinin diline düşmeden, İstanbul’u bilgilendiriyorlardı. Avrupa saraylarına sızabilecek her meslek gurubundan kişiler, özellikle papazlar kullanılmış ve Martin Luter bile Osmanlı’ya Mortolosluk yapmıştı. Martoloslar bazı bölgelerde küçük gruplar halinde 19. yüzyıl ortalarına kadar faaliyetlerini sürdürdüler. Günümüzde de Martoloslar, dünyanın dört bir tarafında Türk İstihbarat Teşkilatı’nın emrinde faaliyetlerine devam ettiriyor. İşte yazımıza konu olan meşhur "Bulgar Sadık", Martolosluktan Teşkilatı Mahsusa fedailiğine terfi etmiş tarihi bir şahsiyet.

Kısaca hayat hikayesi şöyle :


Arnavut Yordan torunu Bulgar Yüzbaşı Ustiyanov

Arnavut Ustiyanov namı diğer "Bulgar Sadık", Sofya Vasil Levski Ulusal Askeri Akademisi’nden mezun olduktan sonra Subay Üniforması ile- Bulgar Sadık'ın doğum yeri konusu ihtilaflı. Bir rivayete göre 1872’de Şumnu’da diğer rivayete göre Bulgaristan’ın Pravadı - Provadija Kazasının Kuştepe Köyü’nde, Arnavut baba Bulgar anneden doğmuş.

Baba tarafı Bulgaristan’da yerleşik, Malisor denilen Katolik Arnavutlardan. Onlara,sert mizaçlı olmaları, genellikle dağlık bölgelerde yaşamaları ve zorluklara dayanıklıkları sebebi ile 'Kara Arnavut'ta deniliyor. Dedesi Osmanlı yönetimi 1580-1622 yılları arasında Şumnu’ya bağlı Hırsova yakınlarında Kara Arnavut adıyla Hristiyan Arnavutlar için ikinci bir köy kurmuştu. Yine 16. yüzyılda Pravadi kasabası ve civarına iki büyük Hristiyan Arnavut grubu yerleştirilmişti. Kara Arnavut (Katolik Arnavutlar/Malisor) denilen bu Hristiyan topluluklar, Ortodoks Bulgar köylülerle anlaşamadıklarından aralarında çatışmalar yaşanıyordu. Bugün Kuzeydoğu Bulgaristan’da yer alan Provadia kenti, Osmanlı döneminde Pravadi olarak bilinmektedir. Yerel Türk ağzında Pravadı- Slavca "Oveç" olarak adlandırılan, kentin adı muhtemelen Bizans Yunancasında kullanılan Provaton adından geliyor olabilir. Yunanca provato ile Slavca oveç kelimesi koyun anlamındadır. Pravadi kalesi ise Türklerce Taşhisar olarak adlandırılıyordu. 1878’de Bulgaristan Prensliğinin kurulduğu tarihe kadar Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalan Pravadi, çok etnikli, çok dinli ve çok dilli bir kent niteliğe sahipti.

17. yüzyılın başında Pravadi köylerinden bazıları ayrılarak Yeni Pazar nahiyesine dahil edilmişlerdir.

Dedesi Balkanların ünlü Arnavut çetecilerinden İnce Kaptan lakablı Yordan. Babası Arnavut, annesi ise Bulgar’dır. Dedesi “İncekaptan” lâkaplı Yordan eski bir çetecidir; Ustiyanof’ın da dedesi “İncekaptan” lâkaplı Yordan gibi çeteci ruhuna sahip olması dikkatleri çekmişti. Arnavut baba Bulgar annenin çocuğu olan Ustiyanov, İdadîyi bitirdikten sonra ailesi tarafından, 1 Eylül 1878’de Plovdiv’de Askeri okulun kurulmasına ilişkin kararın ardından, resmi açılışı 26 Kasım 1878’de “Sveta Nedelya” kilisesinde düzenlenen ayinle ve bunun ardından yapılan askeri geçiş töreni ile gerçekleştirilen Filibe'deki Vasil Levski Ulusal Askeri Akademisi’ne gönderildi. Harp okulunu başarı ile bitirdi ve Bulgar Prensliği ordusuna Topçu Zabiti-Subayı rütbesi ile katıldı. Bulgaristan için tehlike arz eden Yunan, Romen ve Makedon ihtilal komitelerine karşı savaştı. Bu konuda o kadar acımasızdır ki Vasil Levski Ulusal Askeri Akademisi’nden arkadaşı, Selanik, Kukuş’ta doğumlu, Makedonya İhtilal komitesi kurucularından Georgi Nikolov Delçev'i dahi öldürdüğü söylenir. Delçev, öğretmen olarak, Makedonya’yı dolaşıp ihtilal tohumları atmıştı. Büyük bir Türk düşmanıydı. Bulgar Sadık ile Filibe'de birlikte okumuşlardı. Makedon halkını Osmanlı devletine karşı ayaklanmaya teşvik ediyordu.

1903 yazındaki kitle ayaklanması planına karşı çıkmasının sebebi, kendisinin daha çok gerilla ve terörist taktikleri kullanmak istemesiydi. Daha sonra "Bulgar Sadık" olarak tanınacak Ustiyanov'ın başında olduğu Bulgar suikast birliği tarafından 4 Mayıs 1903'te Yunanistan'ın Banitsa kentinde öldürüldü. Oysa tarihi kayıtlara bakıldığında Delçev'i Türkler'in öldürdüğü bilgisi görülür.

Balkanlar'da Osmanlı İmparatorluğu'ndan kopuş sürecinde her Balkan ulusu, kendi bağımsızlık hayalinin peşine düştü. Bununla yetinmediler, komşu ülkelerde diğer etnik unsurları kışkırttılar. İşte Arnavut kökenli Bulgar Subayı Ustiyanov'ın, Osmanlı tebaasından "Sadık" kimliğine geçişinde bu kirli hesaplaşmanın payı büyük olmalı. 1850 yılında Romanya’da “Arnavut Kültür Derneği” kurulmuştu. Ayrıca "Özlem" isimli bir başka yapılanmanın 53 üyesi ile Sofya'da 1893 tarihinde faaliyette olduğu biliniyor. Bulgar Prensliği sınırları içerisinde yaşayan Hristiyan ve Müslüman Arnavutlar arasında, İstanbul’daki Arnavut Başkım komitesi etkindi.

Arnavut Başkım Cemiyeti, arasında İbrahim Temo gibi Arnavut liderler olduğundan, bir dönem İttihad ve Terakki idaresini destekler. Batılı devletlerin elçiliklerine ve diğer Arnavut kuruluşlarına gönderdiği bir telgrafta; 1908 yılında Avusturya yönetimince Bosna Hersek’in ilhakına ve Bulgarların bağımsızlık ilanına karşı bütün Osmanlı teb’asını birleşmeye ve ortak vatanı korumaya çağırır.

Dahası Görice ve Debre gibi Arnavut nüfusun yoğun olduğu yerlerde protesto gösterileri gerçekleştirdiler. Arnavut milliyetçisi Thoma Avrami ile İskender Bey’in soyundan geldiği iddia edilen Juan Pedro Aladro Kastriota o yıllarda bağımsızlık taleplerini yüksek perdeden dinlendiren isimlerdi. Balkanların genelinde ayrılıkçı Arnavut örgütlenmesinin en büyük destekçisi hiç şüphesiz Avusturya-Macaristan İmparatorluğu idi. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bükreş konsolosu August Ritter von Kral ayrılıkçı Arnavut liderlerle irtibat kurma, onların finans sorunlarını çözme görevini üstlenmişti. Romanya’daki Arnavutlar tarafından kurulan Dituria ve Drita cemiyetleri de Bulgaristan Arnavutlarına yardımcı oldular. İlk sayısı Kasım 1901’de yayımlanan Türkçe “ziya" (ışık) manasına sahip Drita gazetesi, II. Meşrutiyetin ilanına kadar Arnavut milliyetçilerin en çok okuduğu gazete olmuştu.

Bükreş’ten Sofya’ya her ay 150 Frank gönderiliyor, 1893 yılında Bulgaristan’da okullar açarak Arnavutçanın kullanımının ve Arnavutça eğitiminin yaygınlaşmasını sağlamak için Deshire adında bir cemiyet kuruluyordu. 1898 yılında ise Kristo Luarasi ve Yani Trebicka tarafından Arnavutça kitaplar yayınlamak, dağıtmak; okullar açmak ve Arnavutların menfaatlerini savunmak için süreli yayın çıkarmak amacıyla Bashkim adında bir cemiyet kurulmuştur. Bashkim/Başkım -Birlik- anlamına geliyordu. Başkım şubeleri Arnavut ulusal hareketinin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Başkım adıyla Arnavutça gazeteler de çıkarılmıştır. Bükreş’teki Arnavut Başkım Komitesi; Osmanlı resmi istihbarat raporlarında “Arnavud çete-yi fesadiyesi” olarak geçer. Kısa süre içerisinde Sofya’daki Arnavut örgütlenmesini kontrol altına alan Kristo Luarasi, Bulgaristan’daki tek Arnavut cemiyeti haline gelen Deshire’nin yöneticisi olmuştur.

1897 yılında yayınlamaya başladıkları Kalendari Kombiar adında bir de süreli yayınları vardı.

Balkanlarda hemen her ülkenin bir diğerine yönelik parçalama ve muhalif etnik unsurları kışkırtma politikaları, komitacı geleneği canlandırdı. Bulgar Subayı Ustiyanov bu kulvarda en başarılı gayri nizami harp uzmanı kabul edilir. Makedon, Yunan, Romen ve Bulgar köylülerin canına malına göz diken Bulgar çetecilerle çatıştı.

Peşine düşen Türk birlikleri ile yüz yüze gelmemeye özen gösterdi. Kendisi de Arnavut kanı taşıdığından ayrılıkçı Arnavut komitacıları koruduğu söylenir. Ustiyanov, hangi milletten olursa olsun sivil unsurlara yönelik tedhiş ve terör eylemlerinden uzak durmayı tercih etmiştir. Yüzbaşı rütbesinde görevde bulunduğu süreçte kendisine Bulgar olmayan diğer etnisiteye mensup köylülere karşı acımasız olmasını isteyen komutanı Bulgar binbaşı ile yaptığı tartışma sırasında silahını ateşkeyerek insan kasabını öldürür. Kendisine sadık bir kaç adamı ile Bulgar ordusundan firar eder. Kendisini yakalayıp kurşuna dizmek isteyen Bulgar ordu birliklerinin önünden kaçarak Osmanlı Devleti sınırını geçer ve Edirne’ye ulaşır. Edirne’de kendisini Türk olarak Hüseyin adıyla tanıtan Sadık’a buradaki Türkler son derece iyi davranır. Bu sebeple önceden de sempati duyduğu Türkler'e karşı sevgisi daha da artar. Sık sık Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarını geçer. Masum köylülere kan kusturan kapitanlara dağları dar eder. Arnavut Kapitan Yordan'ın torunu dede mesleğini canlandırır. Bulgar Kapitanlar arasında ismi zirve yapar. Bulgar, Makedon ve Yunan yönetimleri başına ödül koyar, peşine kiralık katilleri takar. Mahalli Türk idarecilerle anlaşmalı olarak Türk devleti adına bölgedeki Osmanlı tebaasına zarar veren çetecileri yakalama görevini üstlenir. Lakin, yakalayıp Osmanlı yönetimine teslim ettiği çetecilerin daha sonra salıverildiklerini öğrenince hayal kırıklığı yaşar. Bu sefer işi şansa bırakmaz. Dağa çıkarak çeteci olur. Ne kadar muzır çeteci varsa, inlerini basar onları infaz eder.

Ancak onun bu şahsi tasarrufundan rahatsızlık duyan Osmanlı makamları, yakalanması için harekete geçer. Daha sonra Bulgar Sadık olarak tanınacak Kapitan Ustiyanov, Yunanistan Makedonyası'nda Serez'in kuzeybatı tarafında Serez Ovası’nda küçük bir kasaba olan Temürhisar'da Yüzbaşı Ahmet tarafından 1901 yılında yakalanır. Yakalanan Ustiyanov, Müslümanlığı kabul ederek Mehmet Sadık ismini alır ve yeniden Türk devleti için çalışmaya başlar. Hizmeti, II. Abdulhamid'in dikkatini çeker, 5 Ocak 1907 tarihli şifreli telgrafla Selanik Valisi Şerif Mehmed Rauf'tan ivedilikle İstanbul'a gönderilmesi istenir.


-Bulgar Sadık'ın nasıl müslüman olduğuna ve hizmetlerine dair Padişah II. Abdulhamid’e yazılan ve 12 Haziran 1907 tarihli Selanik Valisi Şerif Mehmed Rauf imzalı arşiv belgesi-

"Devletlü efendim hazretleri Bulgar rüesa-yı eşkıyasından iken Temürhisar kazasınca derdest idilen ve ahiren ihtida iden

Mehmed Sadık tesmiye ve hükümetçe ihbarat ve hidemat-ı sadıkanesinden istifade olunan Bulgaristanlı Ustiyanof muhabere-i cariyeye cevaben alınan fi 22 Kanun-ı Evvel sene 322 tarihli şifre telgrafname-i sâme-i sadaretpenahi ile tebliğ buyurulan irade-i seniye-i cenab-ı hilafetpenahi mukteza-yı ‘alisince dersaadete ‘izam idilmiş ve kendisi müteakiben yedine elli aded Osmanlı lirası i’ta ve ihsan ile iade buyurulmuş ise de bu parayı kemalen sarf etmesinden naşi kendisi şimdiki halde zaruret ve müzayaka içinde bulunduğu ve bu havalide komitelerin şerrinden merkumun buralarca bir işle iştigal ederek te’min-i ma’işet edebilmesi mümkün olamayacağından saye-i lütuf-vaye-i hazret-i padişahide münasib mikdar maaşla ikdar ve terfihi Siroz (Serez) mutasarrıflığına izbar olunmağla suret-i iş’ara nazıren ifa-yı muktezası re’y-i ‘aliye merhut? bulunduğundan arzına mübaşeret kılındı ol babda emr ü ferman hazret-i menlehül emrindir.

Fi gurre-i cemaziyel-evvel sene 325 ve fi 30 mayıs sene 323. Selanik Valisi Şerif Mehmed Rauf"


6 Eylül 1907 tarihli bir başka arşiv belgesinde Bulgar eşkıyası iken ihtida ederek Osmanlı devleti hizmetine giren Mehmet Sadık efendinin Dersaat'te istihdam edilmek üzere serkomiserliğe terfi ettiği bilgisi yer alıyor. 1909 Tarihli bir başka arşiv belgesinde, Birinci sınıf komiserlerden ve halen açıkta bulunan Mühtedi Mehmet Sadık efendi ile Estoyanın istihbarat dairesinde istihdamları konusunda bilgi verilmektedir.

Belgenin içeriğinde “Birinci sınıf memurlarından olub açıkda bulunan Mühtedi Bulgar Mehmed Sadık ve Estoyan Efendiler hidemat ü akdeminden ve istihdamları halinde kendilerinden istifade olunacağından bahis ile istihbarat dairesinde el-yevm münhal bulunan bin beşyüz guruşluk memuriyetlere tayinleri münasib olacağı Hareket Ordusu kumandanlığı vekaletinde iş'ar kılınmışdır efendim.” ifadesi yer almıştır.

İstanbul'a intikal ettikten sonra, Türk asker ve devlet adamı, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Osmanlı Orduları Başkomutanı, 1909 yılında 2 hafta süreyle Harbiye Nazırı olarak görev yapan Ethem Paşa'nın ölümüne kadar yakın kadrosunda istihbarat vazifesi üstlendi. Hatta Ethem Paşa, Bulgar Sadık'a duyduğu sevgiyi "manevi oğlum" sözüyle ifade etmiştir. Mehmet Sadık, Müslüman olduktan sonra Edirne’de bir Türk kadınla evlendi.

Rivayete göre İttihat ve Terakki’ye girmiş, fırka ileri gelenlerinin emri ile birçok olaya karışmış ve birçok suikast düzenlemişti. 1912 tarihli arşiv belgesinde casuslukla suçlanarak Bulgar makamlarınca Köstendil Hapishanesi'nde tutuklu Serkomiser Mehmet Sadık Efendi'nin tahliyesi girişiminde bulunulduğu bilgisi verilir. Osmanlı adına Bulgar komitelerinin faaliyetleri hakkındaki bilgileri Edirne Valisi Arif Paşa vasıtasıyla saraya aktarır. Buradaki başarılarının ardından II. Abdülhamit'in sarayına kadar gitme başarısı göstermiş ve Kara Tahsin Paşa tarafından Bulgarlar'la işbirliği yapan İttihatçılar'ın İstanbul ve Rumeli'deki faaliyetlerini takip işiyle görevlendirilmiştir.

Ancak Bulgar Sadık, sarayın tersine İttihatçıların hürriyet faaliyetlerine destek verir. Dahiliye Nazırı Talat Paşa'nın emrine girmiş ve önemli görevler ifa etmiştir. Talat Paşa, Makedonya Bulgar çetecilerinin elebaşlarının bertaraf edilmesi işini de Bulgar Sadık’a havale eder. Efsane Bulgar Sadık, Teşkilatı Mahsusa’da… İttihatçılar iktidara geldiğinde, doğrudan Talat Paşa’nın emrine giren Bulgar Sadık, onunla istediği anda görüşebilen bir Teşkilat-ı Mahsusacı‘dır.

Teşkilat-ı Mahsusa kadrosunda çok ünlü isimler vardır. Rizeli Ali Osman Kahya, M. Ali Dündar, Bulgar Sadık Kaptan, Çolak İbrahim, Esat Paşa, Erzincanlı Şakir; M. Razi'nin deyimiyle kızıllara hizmet eden At§ak Garibyan, İngiliz gizli servis şeflerinden Agopyan, Sosyalist Hilmi.. M. Sıfır (A. Rıza Yalkın) bunlardan bir kaçı idi.


-Binbaşı Mustafa Kemal, Sofya'da kıyafet balosunda yeniçeri kıyafetiyle (1914)-

Mustafa Kemal, Binbaşı rütbesi ile Sofya’da askeri ataşelik yaparken, Türk elçiliğine gelen, Sofya Belediye Meclis üyesi Dimo Açkof isimli kişi, Mustafa Kemal’in Bulgaristan’daki en yakın dostlarından biriydi ve Mustafa Kemal’e Bulgar Trakya Komitesi’nin suikast düzenleneceği haberini getirmişti. Kısa sürede yapılan tahkikatta Askeri Ateşe Binbaşı Mustafa Kemal’in konutu çevresinde dolanıp duran iki yabancı tesbit edildi.

Durum, Büyükelçi Ali Fethi Okyar tarafından İstanbul'a usulunce bildirildi. Bu haberleşmeden bir kaç gün sonra Filibe’de Balkan Gazetesi’ni çıkaran, Fatih Askeri Rüştiyesi ve Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisi mezunu, Narodno Sıbranie (Bulgar Millet Meclisi) Batı Trakya milletvekili, Bulgaristan Türklerinin liderlerinden Ethem Ruhi (Balkan)'nın bürosuna şivesinden Türkçe’yi çok iyi bilmediği, en azından ana dilinin Türkçe olmadığı anlaşılan biri geldi ve kendisini refere eden İstanbul'dan Cemal Paşanın imzasını taşıyan mektubu verdi. Mektupta; "Türk Ataşemiliterine bir suikast planlandığının haber alındığını, bunu önlemek için Bulgar Trakya Komitesi’nin iki liderini öldürmek maksadıyla Bulgar namı ile tanınan Sadık Bey’in gönderildiğini, kendisinin ve Talat Paşa’nın bu kişiye güvendiği" belirtiliyordu. Ethem Ruhi Balkan, Bulgar Sadık’ın ismini önceden çok defa duymuş ama hiç görmemişti. Profesyonel ve yaman bir komiteci olduğunu biliyordu.

İttihat ve Terakki’nin verdiği bütün görevleri hiçbir sorun yaşanmadan ve arkasında hiçbir iz bırakmadan başarıyla yerine getirmişti. Hatta bir defasında görev için Moskova’ya kadar gitmiş ve arkasında asla çözülemeyecek faili meçhuller bırakarak sessiz sedasız geri dönmüştü. Lakin suikast düzenleyecek Trakya Komitesi’nin de profesyonel bir örgüt yapısı vardı, ayrıca üyeleri komitacılık konusunda tecrübeliydi. Sadık, peynir ticareti yapma bahanesiyle Sofya‘ya gelmişti. Hiç tanımadığı kişileri, Trakya Komitesi’nin kontrol ve gözetimi altındaki yerlerde bulup etkisiz hale getirmesi gerekiyordu. Bulgar Sadık, Ethem Ruhi'nin yanından ayrıldıktan sonra, ondan aldığı bilgilere göre, Bulgarların arasına karışmış, Trakya Komitesi üyelerine ulaşmış, onlara kendisini Kırklareli bölgesinden kaçan bir göçmen olarak tanıtmış, anadili Bulgarca olduğu için de hiç kimse ondan şüphelenmemiştir. Sonrası çorap söküğü gibi gelir. Bulgar Komitesi ile temas kurduktan sonra örgüte katılmak ve örgüt liderlerinden ikisini bulmak hiç zor olmaz. Bu kişilere ulaşan Sadık, ikisini de uygun bir fırsatta tavuk boğazlar gibi boğazlamış, kimse durumun farkına varmadan oradan uzaklaşır.

Hacıyef ve Dimitri Atanas adlı iki azılı çete liderini gözlemeye başlar, neticede bir gece onları bıçaklayarak öldürür, sabah gazetelerde, Makedonyalı Bulgar çetecileri, Alman yanlısı Bulgarların katlettiğine dair haberleri okur. Kimsenin aklına bu işi Teşkilat'ın yaptığı gelmemiştir. O zamanlar Bulgaristan, Rus ve Alman yanlıları olarak ikiye bölünmüştür, Bulgar Çarı, Alman Saks-Koburg hanedanından biridir. Sofya, Alman yanlısı, Makedonya Bulgarlarıysa Rus yanlısıdır. Görev bitimi Filibe’de Ethem Ruhi Balkan'a uğrar. Olay ortaya çıkıp haber gazetelere düştüğünde Bulgar Sadık çoktan Edirne sınırından geçer İstanbul’a ulaşır.

Çarlık Rusyası, Petersburg kentinde silah ve mühimmat üreten Putilov Fabrikasını havaya uçurdu…

Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’ye gitmek isterse de Talat Paşa onu, Alman İstihbaratının başaramadığı, Çarlık Rusyası'nda Sen Petersburg yakınındaki bir cephane fabrikasını havaya uçurmakla görevlendirir.

Almanlar birkaç defa bu işe girişmiş, başarılı olamamıştır. Bunun üzerine Türklerin yardımı istenmiştir. Plana göre, Bulgar Sadık’la beraber iki Alman subayı, savaş sırasında zoraki müttefikimiz Bulgaristan’ın bir ajanı ve iki Giritli Türk, Bükreş üzerinden Petersburg’a gidecektir. Evdeki hesap çarşıya uymaz. Alman subayları ve Bulgar ajan daha Bükreş’te iken araziye uyar.. Bulgar Sadık, Giritli iki adamıyla önce Odessa'ya geçer. Vaktiyle Bulgar Sadık, Çar hafiyelerinin elinden iki Rus nihilist ihtilalciyi kurtarmış, adamlar da ona adreslerini vermiştir. Doğruca o adrese giderler ve yardım isterler. Rus ihtilalciler, Çarlık Rusyası aleyhine bir işe gönüllüdür. Sadık ve adamları Petersburg'daki fabrikaya işçi olarak girecektir, kimlikler hazırlanır yola çıkarlar. Bir de bayan kılavuzları vardır. Fabrikadaki işçi sayısı 12 bin 400 kişidir. Tam bir kim kime dum duma ortamı. Bu nedenle aralarına kolay karışırlar.

Fabrika, Rusya Çarlık hükûmeti için büyük siparişleri ve demiryolu aksamını üreten, ülkedeki en önemli sanayi kuruluşları arasındadır. Putilov Fabrikası 1900 yılından itibaren top mermisi üretimine başlamış ve Çarlık Ordusu'nun en önemli cephane tedarikçisi olmuştur. 1917 yılına gelindiğinde Petersburg şehrinin en büyük fabrika kompleksi durumundadır. Ancak çalışma şartları çok kötüdür. Ekim 1916’da gıda kıtlığı nedeniyle 90.000 işçi greve çıkar. Bulgar Sadık'ın irtibatlı olduğu Bolşevik devrimci liderlerin örgütlendirdiği 100.000’den fazla Petrograd işçisi grev yapar. Çarlık Gizli Polisi Ohranka grevdeki binlerce işçiye saldırır. Amaç ne pahasına olursa olsun grevlerin sonlandırılmasıdır. Çünkü silah fabrikasının üretimi durdurması, Almanya Bulgaristan, Japonya ve Osmanlı Ordusuna karşı savaşan Çar ordusunu cephede zor durumda bırakıyordu. Dayatılan koşullar ve Ohranka'nın saldırısı nedeniyle hayat felç olmakla kalmaz.

Putilov’da işçiler müdür ve yardımcısını öldürerek Obvodyni kanalına atarlar. Bu arada Putilov Fabrikası da imal edilen ve Oknita'? Obvodyni'de depolanan silah ve mühimmat, Bulgar Sadık ve adamları fabrikaya işçi olarak girdikten bir hafta sonra havaya uçurulur. Bu başarılı operasyondan sonra Bulgar Mehmet Sadık Efendi, Kafkas İslam Ordusu'nda görevlendirilir.

Bulgar Sadık, Batum’da Kafkas İslam Ordusu'nda görevli iken Mondoros Mütarekesi'ni öğrenir. İstanbul’a geldiğinde işgalci gemilerini görünce ağlayarak Üsküdar’daki evine inzivaya çekilir. Her sabah, namaza camiye gitmektedir bir gün eve döndüğünde Rumların, İngilizlerle beraber evinde arama yaptıklarını öğrenince ailesiyle helalleşip silahını kuşanır ve eski çete arkadaşlarını bulup teşkilatlanırlar. Mütareke döneminde ise, Anadolu'ya silah sevkiyatı işinde görev almış ve Kuva-yı Milliye çalışmaları içerisinde olmuştur.

Şile Rumları, eşkıyalığa başlamıştır, işgalci İngilizler bunlara silah ve cephane vermektedir. Sadık ve arkadaşları Rumları pusuya düşürüp öldürmeye başlar, cephaneliklerini de basarlar.

Daha sonrada Adapazarı üzerinden kuvvacılara katılır. Birinci ve İkinci İnönü savaşlarında ayak parmakları donduğu için sakatlanır. Sakarya savaşında rahatsızlığı ilerlemiştir. Ayaklarını kaybeder. Zafer'den sonra emekli edilir.

Soyadı Kanunu çıktığında Mehmet Sadık ismine Pogda/Poğda eklenir. Pogda/Poğda; kare şeklinde örtüdür. Nakışlı poğda beyaz pamuklu kumaş üzerine, tel kırma tekniği ile işlenen ve kenarları pullu firkete oyası ile süslenen başörtüsü bir tür poşu demektir.

Dağlarda çetecilik yaptığı günlerde başını sardığı için hatırasını yaşatmak istemiş ve soyadını tercih etmiştir. Yeğeni tanınmış gazetecilerden Necati Renda Poğda'dır.

Bulgar Sadık şöhretiyle tanınan Mehmet Sadık Poğda'nın anılarını bir süre Teşkilatı Mahsusa'da birlikte çalıştıkları "M. Sıfır" müstear ismi ile bilinen M. Razi Yalkın/ "Ali Rıza Yalgın" kaleme almış, 1944 yılında İstanbul’da yayınlamıştı. Ayrıca "Cenupta Türkmen Oymakları" kitabını tab ettirmişti.


-M Razi Yalkın/'Ali Rıza Yalgın-

Kitap, daha sonra Murat Sertoğlu'nun da imzasıyla kısaltılarak neşredilmiştir.


-20 Ekim 1954 te Yönetmen: Lütfi Ö. Akad' ın Bulgar Sadık / Kaçın Türkler Geliyor fimi-

Oyuncular: Hasan Ceylan, Nubar Terziyan, Mehdi Yeşildeniz, Kemal Tözem, Asım Nipton, Salih Tozan, Sadettin Erbil, Şevki Artun, Eşref Vural, Rıza Tüzün…

Konusu: Film, 1910 yılında Osmanlı Devleti'nin Rumeli İlinde Türk köylerine kanlı baskınlar veren Balkan çetelerine karşı kahramanca direnen Bulgar Sadık'la Osman Çavuş'un hikayesi anlatılmaktadır. Mehmet Sadık isimli gerçek bir milli dönem kahramanından yola çıkılarak hazırlanan senaryosu ile Bulgar Sadık, milli mücadele dönemini anlatan bir film olarak öne çıkıyor. Lütfi Ömer Akad'ın 1954 yılında çektiği "Bulgar Sadık / Kaçın Türkler Geliyor", cepheye silah ve mühimmat taşınmasından, vatan hainleri ile mücadeleye kadar birçok vatanperver konuda devlete yardımcı olmaya çalışan "Sadık" karakterinin maceralarını anlatıyor.

Mehmet Sadık adlı bir serüvencinin Balkan Savaşı'ndan önceki yıllarda sınır boylarında geçirdiği, sonradan ilk kez 1930'Iarda yazılmış ve aynı yıllarda yayınlanmış serüvenlerden esinlenerek yazılmıştı. Halk arasında adı “Bulgar Sadık” olan Mehmet Sadık, küçük çeteleri izleyen Türk askerlerine kılavuzluk yapmaktadır.

“Şehitler tepesi boş değil,

Toprağını kahramanlar bekliyor!

Ve bir bayrak dalgalanmak için;

Rüzgar bekliyor!

Tüm şehitlerimizi rahmetle yad edelim!