Orta Doğu, yüzyıllardır çeşitli nedenlerle dünya devletlerinin ilgisini çeken bir coğrafya olmuştur. Özellikle enerji kaynakları ve su rezervleri bakımından zengin olması, bu bölgenin stratejik önemini her dönem artırmıştır. Tarih boyunca savaşlara ve ittifaklara yön veren bu unsurlar, günümüzde ABD ve İsrail’in Orta Doğu’ya yönelik stratejilerinde de belirleyici rol oynuyor. Bu bağlamda, ABD ve İsrail’in ortak projesi olarak lanse edilen vadedilmiş topraklarda "Büyük İsrail” stratejiisi ve bu stratejinin bölgeye yönelik etkileri dikkatle incelenmelidir. Bölge halklarının, bu proje karşısında alması gereken stratejik adımlar da bir o kadar önem arz etmektedir.
Büyük İsrail Projesinin Stratejik Arka Planı
Büyük İsrail Projesi, İsrail’in sınırlarını genişleterek Orta Doğu’nun büyük bir bölümüne hükmetme amacı güden stratejik bir plan olarak öne çıkmaktadır. Bu proje kapsamında Büyük İsrail Devletinin kurulması için işgal edilmesi hedeflenen bölgeler, tarihi anlamda İsrail’in eski Yahudi Krallığı olarak kabul edilen sınırların yeniden oluşturulmasını içeriyor olsa da proje sadece dini ve ideolojik saiklerle gündeme gelen bir proje değildir. Bu projenin hayata geçirilmesi, başta su rezervleri olmak üzere bölgedeki enerji kaynakları ve jeopolotik konum gibi stratejik unsurların kontrol edilmesini de içeren çok daha kapsamlı bir projedir.
Dicle ve Fırat Nehirleri’nin su toplama havzaları, bu anlamda büyük önem taşıyor. "Doğu Anadolu’daki suyu kontrol eden, Orta Doğu’ya hükmeder" anlayışından yola çıkarak, İsrail ve ABD’nin bölgedeki su kaynaklarını kontrol altına alma çabaları bu stratejik hedefin hayata geçirilme çabalarının bir yansımasıdır. Türkiye, Suriye ve Irak gibi ülkelerden geçen bu nehirler, bölge için hayati önemdeki su kaynaklarını sağlarken, Büyük İsrail Projesi kapsamında hedeflenen sınırlarla da örtüşmektedir. Ayrıca, bölgenin petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarını barındırması, Akdeniz doğalgaz rezervlerinin kontrolü ve jeopolitik konumuyla bu proje ABD ve İsrail için çok daha önemli hale gelmektedir.
Enerji ve Su Kaynakları Üzerine Mücadele
Günümüzde enerji savaşlarıyla şekillenen Orta Doğu politikası, yakın gelecekte su savaşlarına da sahne olacak gibi görünüyor. Bölgedeki su kaynaklarının kıtlığı, kuraklık tehlikesi ve giderek artan nüfus, suyun bir mücadele unsuru olarak daha da önem kazanmasına neden oluyor. Dicle ve Fırat’ın yanı sıra Ürdün Nehri, Batı Şeria ve Golan Tepelerindeki diğer su rezervleri de bu mücadelenin merkezinde yer alıyor. İsrail’in yıllardır bu kaynakları kontrol altına almak istemesi, bölge ülkeleri için bir tehdit olarak algılanmalıdır.
ABD ve İsrail’in enerji kaynaklarını kontrol altına almak için yaptığı hamleler, bölgede ciddi krizlere yol açarken, su kaynakları üzerindeki rekabet de daha fazla çatışmanın yaşanacağına işaret etmektedir. Büyük İsrail Projesi’nin bölgedeki enerji hatları ve su kaynakları üzerindeki etkinliğini artırmayı hedeflemesi, yakın gelecekte Orta Doğu’da yeni savaşları tetikleyerek bölgeyi bir ateş çemberine dönüştürecektir.
Büyük İsrail Projesi'nin bölgeye etkilerinden bazılarını şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Bölgesel Çatışmaların Artması: Bu proje, bölgedeki doğal kaynakları kontrol altına almak amacıyla sınırların yeniden çizilmesini öngörüyor. Bu durum, bölgede daha fazla gerilim ve çatışma ve savaş anlamına geliyor.
2. Su kaynaklarının Paylaşılması: Dicle, Fırat, Nil ve Ürdün Vadisi başta olmak üzere Batı Şeria ve Golan Tepeleri gibi su kaynaklarının kontrol edilmesi, bu kaynaklardan beslenen Türkiye, Suriye, Irak, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler için ciddi bir risk oluşturuyor. Bölgedeki su kıtlığının, halkları göçe zorlayarak demografik değişimlere yol açabileceği ve suyun askeri bir silah olarak kullanılabileceği endişesi, bölgedeki su kaynaklarını stratejik hale getiriyor.
3. Enerji kaynakları ve Hak İddiaları: Orta Doğu’nun zengin petrol ve doğalgaz rezervleri, İsrail ve ABD’nin enerji tedariğini sağlama amacıyla bu bölgeyi kontrol altına alma isteğini tetikliyor. Bu durum, bölge ülkelerinin ekonomik kaynaklarına yönelik tehditleri artırıyor. Ayrıca, Akdeniz doğalgaz rezervleri üzerindeki hak iddiaları da bu rekabetin boyutlarını genişletiyor.
4. Sosyal ve Güvenlik alanlarında İstikrarsızlık: Büyük İsrail Projesi, sınırların değişmesi anlamına da geleceği için, bölge ülkelerinde toplumsal istikrarsızlık ve güvenlik sorunları ortaya çıkaracaktır. Bu proje, sadece askeri değil, aynı zamanda sosyal bir mühendislik projesi olarak da değerlendirilebilir. Bölge halklarının, modern batı kültürününün yansıması olan seküler ve laik hayat tarzının saldırıları ile öz kimliklerine yabancılaştırılarak nesillerin kültürel işgali ile demografik yapının değiştirilmesi, bölgedeki etnik, mezhepsel farklılıkların derinleştirilmesi, Orta Doğu’da kalıcı bir istikrarsızlığa zemin oluşturabilir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın; "İsrail'in vadedilmiş topraklar hezeyanına dikkat çekerek İsrail yönetiminin tamamen dini fanatizmle Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer açık söylüyorum bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir. " Şeklindeki açıklaması, ABD Başkan adayı (muhtemel yeni başkanı) Trump'ın ve İsrail Başbakanı Netanyahu'nun birçok kez Büyük İsrail haritasına vurgu yapması bu projenin sadece ütopik, ulaşılmaz bir komplo teorisi olmaktan öte adım adım hayata geçirilmeye çalışılan bir strateji olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Orta Doğu’da su ve enerji kaynakları üzerindeki mücadele, Büyük İsrail Projesi'nin etkisiyle daha da karmaşık bir hale gelmiştir. Bu proje, sadece bölgenin kaynaklarını kontrol altına almayı değil, aynı zamanda İslam dünyasındaki işgali genişletmeyi de hedeflemektedir. Böyle bir strateji karşısında, bölge halklarının, İslam ümmetinin ve insanlığın geleceği için kararlı bir duruş sergilemesi her zamankinden daha büyük önem arz etmektedir.
Bu tehlikeyi doğru anlayıp ona karşı etkili bir mücadele stratejisi geliştirmek için, bugünkü durumun ortaya çıkmasına zemin hazırlayan tarihi arka planı ele almak kaçınılmazdır. Üstad Teoman Duralı’nın "İngiliz Yahudi Medeniyeti" kavramıyla ifade ettiği bu arka plan, bugüne ışık tutmamızda önemli bir rehber niteliğindedir. Önümüzdeki yazılarda bu konuyu "İngiliz Siyonist Medeniyeti" başlığı altında ele alarak bu stratejinin köklerine inme gayretinde olacağız.