İşte, “Cerir bin Abdullah kimdir? Cerir bin Abdullah nerede doğmuştur? Cerir bin Abdullah ne zaman doğmuştur? Cerir bin Abdullah nasıl Müslüman olmuştur? Cerir bin Abdullah hicret etmiştir? Cerir bin Abdullah nasıl evlenmiştir? Cerir bin Abdullah’ın cesareti, Cerir bin Abdullah‘ın hayatı, Cerir bin Abdullah’ın vefatı…” sorularının cevapları…

Hicretin onuncu yılıydı. Mekke fethedilmiş, İslamiyet daha geniş kitlelere yayılmıştı. Çevre kabileler kafile kafile Medine'ye geliyorlar, Müslüman oluyorlardı. İslam’ın kurtarıcı eli Becileoğullarına da ulaşmış, 150 kişilik bir heyetle Medine'nin yolunu tutmuşlardı. Cerir bin Abdullah (r.a.) bu kafilenin başkanıydı. Kafile Medine'ye yaklaştığı sırada Peygamberimiz (a.s.m.) Ashabıyla sohbet ediyordu. Bir ara, "Sizin yanınıza şu kapıdan Yemenli, hayırlı biri gelecek.

Onun yüzünde melik ve melek alâmeti vardır" buyurdu. Ashab pür dikkat haber verilen zatı beklemeye başladı. Bundan sonrasını Hz. Cerir'in kendisinden dinleyelim:

"Medine'ye varınca elbisemi değiştirip mescide girdim. Resulullah o sırada sohbet ediyordu. Selâm verdim, oturdum. Müslümanlar göz ucuyla beni süzüyordu. Yanımda oturan zata, 'Resulullah benden bahsetti mi?' diye sordum. Evet' dedi. 'Biraz önce senden güzel bir şekilde bahsetti.' Bunu duyunca Cenab-ı Hakka hamd ettim. Biraz sonra Resulullah (a.s.m.), 'Ey Cerir, niçin geldin?' diye sordu. 'Sizin huzurunuzda Müslüman olmak için, ya Resulallah' dedim.

İslâm üzere biat edeceğimi, hangi şartı aksa koşmasını söyledim. Şöyle buyurdu:

'Allah'tan başka ilâh bulunmadığına, benim Allah'ın Resulü olduğuma, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın Allah'a ibadet edeceğine; namaz kılacağına, oruç tutacağına, Müslümanlara yardımcı olacağına, Habeşli bir köle de olsa âmirine itaat edeceğine ve müşriklerden ayrılacağına biat edeceksin. Ben, 'Olur' dedim. Resulullah elini uzattı, ben de söylediği hususlarda kendisine biat ettim."

Hz. Cerir'den sonra yanında bulunanlar da teker teker biat ederek Müslüman oldular.

Cerir bin Abdullah'ın (r.a.) Peygamberimizin yanında ayrı bir yeri vardı. "Cerir bizden, Ehl-i Beytimdendir" buyurarak ona iltifatta bulunurdu. Her zaman huzuruna girip çıkmasına müsaade etmişti. Her gördüğü yerde de ona tebessümde bulunurdu. Huzuruna heyetler geldikçe Hz. Cerir A haber gönderir, o da tertipli ve düzenli bir kıyafetle yanına giderdi. Peygamberimiz gelen heyete onu takdim eder, İslam’a olan hizmetlerinden dolayı iftihar ederdi.

Bir defasında Peygamberimiz Ashabıyla birlikte oturuyordu. Bu esnada Hz. Cerir çıka geldi. Her nasılsa kimse ona yer göstermedi. Peygamberimiz (a.s.m.) sağa sola baktım. Onu buyur edeceği bir yer aradı. Bulamayınca da cüppesini çıkardı, "Al bunun üzerine otur" buyurdu. Hz. Cerir cübbeyi aldı, katladı, öptü; sonra da Resulullaha geri iade etti. "Siz bana ikramda bulunduğunuz gibi, Allah da size ikramda bulunsun, yâ Resulallah" diyerek minnettarlığını ifade etti.

Peygamberimiz de Ashabına hitaben, "Bir kavmin büyüğü size geldiğinde ona layık olduğu şekilde ikramda bulunun" buyurdu.

Hz. Cerir, bir müddet Medine'de Resulullahın yanında kaldı. Bu zaman içerisinde ondan çok istifade etti. Yurduna döndüğünde ise kavmini İslamiyet’e davet etti. Birçok kimsenin hidayetine vesile oldu. Bu arada zaman zaman Medine'ye giderek Resulullahın sohbetinde bulunuyordu. Bir defasında yine Medine'ye gelmişti. Peygamberimiz ona kavminin ne durumda olduğunu sordu.

Hz. Cerir, Peygamberimizi müjdeledi, "Ya Resulallah, yüce Allah İslamiyeti üstün kıldı. Becilelilerin mescidinde ve meydanlarında ezanlar okunuyor. Kabileler tapa geldikleri putları yıktılar" dedi. Resulullah (a.s.m.) buna çok sevindi. Fakat, "Zülhalasa ne oldu?" diye sordu. Cerir (r.a.), onun eski hal üzere durduğunu söyleyince Resulullah üzüldü. "Vallalahi ondan da kurtulacağım. Ey Cerir, sen beni ondan kurtaramaz mısın? Beni rahatlatamaz mısın?" buyurdu.

Zülhalasa Yemen'de bir tapınak. Ona Yemen'in kâbesi deniliyordu. Tapınağın içinde üzeri tac gibi nakışlı, beyaz mermerden bir de dikilitaş bulunuyordu. Yemen ile Mekke arasında, Mekke'ye yedi günlük mesafede bulunuyordu. Onun adına kurbanlar kesilir, çok büyük hürmet gösterilirdi. Bu itibarla Hz. Cerir'in vazifesi zordu. Fakat, bu büyük insan, Resulullahın yoluna baş koymuştu.

Onun her emrini, her isteğini yapmaya hazırdı. Bunu yaparken karşılaşacağı güçlükleri hiç düşünmezdi. Resulullahın teklifine hiç tereddüt etmeden, "Elbette kurtarırım, ya Resulallah" diye cevapladı. Vakit geçirmeden hazırlıklarını tamamladı. Yanına 150 mücâhid almıştı.

Hz. Cerir, atın üzerinde fazla duramazdi. Yola çıkmadan önce, "Ya Resulallah, ben at üzerinde fazla duramam" dedi. Peygamberimiz mubarek eliyle Cerir'in (ra) göğsüne vurdu. Sonra da, "Allah'ım onu at üzerinde durdur. Kendisine doğru yolu göster. Onu doğru yolu gösterenlerden eyle" diye dua etti. Bundan sonra Hz. Cerir artik attan düşmez oldu.

Cerir bin Abdullah (r.a.) Zülhalasa Ya vardığında onu yıkmasına müsaade etmediler. Neticede savaş oldu. Müşriklerden 200 kişi öldürüldü. Sonra da tapınak yıkıldı, yakıldı. Kısa zamanda harabeye çevrildi. Böylece kendisine verilen vazifeyi başarıyla tamamlayan Hz, Cerir, Medine'ye döndü. Resulullaha müjde verdi. Resulullah da onlara dun etti.

Peygamberimiz (a.s.m.) Veda Haccından sonra da Hz. Cerir'i Zülkelá ve Zü Amr’ı İslamiyet’e davet etmek üzere Yemen'e gönderdi. Hz. Cerir buna da muvaffak oldu. İkisinin de Müslüman olmasına vesile oldu. Fakat bu arada Resulullahın vefat haberini aldı. Çok üzüldü.

Hz. Cerir, dört halife devrinde de tebliğ ve irşad vazifesine devam etti. Hz. Ömer onu takdir eder, simasının güzelliği sebebiyle "Cerir bin Abdullah bu ümmetin Yusuf'udur" diye iltifatta bulunurdu. Bir gün Hz. Ömer, Hz. Cerir'in de içinde bulunduğu bir grup Müslümanla birlikte oturuyordu. Hoşlanmadığı bir koku duydu. "Koku kimden geliyorsa gitsin, abdest alsın" dedi. Hz. Cerir bir

Müslümanın arkadaşları içerisinde mahcup duruma düşmesini istemezdi. Bunun için de, "Ey Mü'minlerin Emiri, hepsi abdest alabilir mi?" diye sordu. Her nasılsa Hz. Ömer bunu düşünememişti. Teklif hoşuna gitti, "Hay sen çok yaşa! Müslüman olmadan önce de ariftin, şimdi de öylesin" diyerek Hz. Cerir'e iltifatta bulundu.

Cerir (r.a.), bilhassa idarecilere tavsiyede bulunmaktan geri durmazdı. Hakkın hatırını her şeyden üstün tutar, hak bildiğini söylemekten çekinmezdi. Bir defasında Muâviye'ye (r.a.) bir mektup yazdı. Peygamberimizin, "İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez" hadisini hatırlattı.

Peygamberimiz (a.s.m.), Hz. Cerir’e ticarette aldatmamasını, herkese doğruyu söylemesini ve insanlara nasihatta bulunmasını tavsiye etmişti. Hz. Cerir hayatı boyunca bu tavsiyeye uygun hareket etti. Ticaret yaptığında sattığı malın bütün kusurlarını müşteriye söylerdi. "İşte mal, işte fiyatı, işte kusurları. İster al, ister alma" derdi. "Sen bu şekilde bir şey kazanamazsın" diyenlere, "Biz Resulullaha böyle söz verdik. Kazanalım, kazanmayalım; verdiğimiz sözden dönmeyiz" cevabını verirdi.

Bütün ömrünü İslam’a hizmet yolunda geçiren ve Hicretin 51. yılında vefat eden Hz. Cerir, birçok hadis rivayet etmiştir. Bunlardan ikisinin meali şöyledir:

"Benden sonra birbirinin boynunu vuran kâfirlere dönmeyiniz."

"Her kim İslam’da güzel bir çığır açarsa, onun sevabı ile birlikte o çığırda ameledenlerin sevabından hiçbir şey eksilmeksizin kendisi de sevap kazanır. Her kim de kötü bir çığır açarsa onun günahı ile o yolda gidenlerin günahından hiçbir şey eksilmemek üzere bir mislini de kendi yüklenir."