Nefret kelimesini kullanmamızı aşırı bulanlarımız olabilir. Konuyu derinliğine tahlil ettiğimizde Cumhur İttifakı’ndan nefret edenlerin bu nefretlerinde kendileri açısından haksız olmadıklarını tespit edebiliyoruz.

Başlıkta bahsettiğimiz ayar sözcüğü, ayar verilme hususunda sıkça muamelelere tabi tutulmuş bir halk olmamızdan ötürü ve şimdi yeni bir ayar verilme girişimine muhatap oluşumuzun habercisi olarak kullanıldı. Cumhur İttifakından nefret edenlerin aynı zamanda Milletimize bir ayar vermenin gerekliliğinden bahsedenler olması bu konunun spekülasyondan uzak tahlil edilmesini gerektiriyor. Özünde mesele, Türkiye’nin nasıl bir yönetim paradigması ile ve hangi amaca, hangi hedefe matuf yönetilmesi gerektiği ile ilgili. Bu konuda yapılacak tercih sadece Türkiye’yi etkilemeyecek, küresel bir etki oluşturacak kadar belirleyici olacak.

Önümüzde hangi tercih bulunuyor?

Türkiye’miz;

1800 Yılından beri Önce İngiltere, sonra Fransa, sonrasında Almanya,

1947’den sonra ABD,

1960 sonrasında bazılarının “ Finans Kapital ” kimisinin “ Küresel Egemenler ”  bizim  “Ezoterik Şambala ÇETESİ ” olarak isimlendirdiğimiz SAPKIN şeytani bir örgütlenmenin ceberrut kıskacındaydı.

Türkiye’mizin ne yapacağına, nasıl yapacağına, nereye kadar yapacağına dair son sözü söyleme ve bize vaziyet etme gücünü elinde tutan bir ÇETE ile muhataptık.

Yönetimlerimiz, çetenin bize tayin ve tespit ettiği senaryonun dışına çıkmaya yeltendikçe Öldürüldük, darbelendik, hizaya getirildik. Ülkemizin 1998 sonuna kadar yönetilme paradigması çok net olarak şuydu;

  • Biz vatanımızı, devletimizi, varlığımızı koruyabilmek bekamızı temin edebilmek için “ Küresel Egemenlerin ” HİMAYESİNDE ve kontrolünde olmaya MECBURUZ. Aykırı tavır bizim mahvolmamıza sebep olur.
  • Macera aramanın gereği yoktur. Aksi tavır aptalca olur. Her vatansever bu gerçeğe uygun davranmalıdır.
  • Bağımsızlık diye bir ütopya yoktur.

Bu zamanlar boyunca muhalefetin iktidara yönelik muhalefet stratejisinin, ABD’nin iktidarı indirerek kendileri ile birlikte olması için ABD yi İKNA hareketi olarak değerlendirsem mübalağa etmiş olmam.

Türkiye’nin son 45 yılına bizzat tanık olmuş, siyaset bilimi konusundaki çalışmalarımız ile geçmişine de vakıf olmuş birisi olarak biliyorum ki; küresele çete eğer 1998 yılı sonunda vatan sınırlarımıza kastetmeseydi, bize sınırlarımızı DEĞİŞTİRMEYİ dayatmasaydı biz VESAYET türü yönetim tarzını halen bu gün de sürdürüyor olacaktık.

1990 yılının SAĞ-SOL koalisyonu, MHP destekli Erdal İNÖNÜ’nün Genel Başkanlığını yaptığı Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi iktidarında, SDHP’den Adalet Bakanı Mehmet MOĞULTAY  “3000 ÇAĞDAŞ HÂKİM ALDIM, NE YANİ MHPLİLERİ Mİ ALACAKTIM?” derken Derin Pentagon’un ellerine tutuşturduğu yarının FETÖ’sü olarak görev yapacak yargı kadrolarını oluşturduğunun farkında mıydı?

Bu durum Saygın Şehit Muhsin YAZICIOĞLU Beg’in MHP den ayrılışının da bardağı taşıran son damlası oldu.

1991 – 1992 – 1993 – 1994 yıllarında Harp Okulları’na DOLDURULAN şahısların daha sonra cani FETÖ olarak karşımıza çıkışı da aynı hikâyeye dâhildir.

Yani demek istiyorum ki, sağ-cı, sol-cu, İslam-cı, Milliyetçi,  Nurcu, Süleymancı, Atatürk-çü vs vs. nasıl bir yapay ÇETE masalının zavallıları olduğumuzu bugün de tam anlayamadığımız için, o günlerin rezil vesayetçi düzensizliğine dönülmesi gerektiğini savunan siyasiler var. İşte bu bir tercih te, neyin tercihi!  Ve tabi bu tercihi yapanlar kesinlikle CUMHUR İTTİFAKINA muhaliften öte düşman.

 

Parlamenter Demokratik sistem yalanı, tiyatrosu, sahtekarlığı ile ÇETE’nin ülke yönetimimize kolayca müdahale edebildiği, Ekonomisi IMF ve Dünya Bankasına, Eğitimi Fulbriht komisyonuna, Siyaseti cani GLADYO’ya bağlı Rezil rüsvay bir ZİLLET in gönüllü zebunlarıydık. 1998 yılında bize dayatılan zilleti Devlet Kadrolarımızdaki MİLLİ teşkilatımız marifeti ile reddettikten sonra, üzerimizdeki vesayetin PARALEL örgütlerini tasfiye ile Küresel aktör, bağımsız, merkez ülke olma hedefine yönelik YENİ bir tavır kararlaştırdık.

2002 de Saygın Devlet BAHÇELİ Beg’in 28 Şubat müstemleke hükümetini sona erdirmesinin ardından Saygın Recep Tayyip Erdoğan Beg’in siyasi yasaklarının Saygın Deniz BAYKAL Beg’in desteği ile kaldırılışını takiben “ DÖRT EĞİLİMİ ” de bünyesinde bulunduran kitle partisi AK parti ile siyasetin yürütülmesine devam edildi.

Sizi 2019 yılının mart ayına götürüp Yerel seçim Hatay mitinginde Sn. Tayyip ERDOĞAN’ın şu sözlerini hatırlatmalıyım “ Cumhur İttifakı çok önceleri, Arif Nihat Asya’nın şiirlerinin birlikte okunduğu günlerde kurulmuştu! ”               

Yazımın bu noktasında değerli okurlarımdan habervakti.com sitemizdeki Kiler Faresi Nasıl Ev Sahibi Olur Veya Hangi Fetöseveri Tercih Edelim ve  Saygın Muhsin YAZICIOĞLU Beg’i Kimler Niçin Katletti? Bu Olayın Üzerine Niçin Gereğince Gidil(e)medi!? Ve Şimdi… başlıklı iki yazımı okumalarını hararetle öneriyorum

Şimdi 2002 yılına kadarki siyasi yelpazenin kısaca tanımlamasını yapmalıyım. Sağ cenah Süleyman DEMİREL liderliğinde Adalet ve Doğru yol Partileri ile temsil edilirken, rakipleri tarafından  “siyasal İslam” kendileri tarafından  “Milli Görüş” olarak isimlendirilen Necmettin ERBAKAN liderliğinde Milli Selamet, Refah, Fazilet ve Saadet Partileri ile Alparslan TÜRKEŞ ve Devlet BAHÇELİ liderliğinde Milliyetçi Hareket Partisi de sağ cenah içinde mütalaa edildi. Necmettin Erbakan dışındaki sağ partiler Fetulla Gülen ve cemaatine takdir nazarları ile iltifat ettiler. Devlet Bahçeli Fetulla’ya mesafeli Necmettin Erbakan çok uzak durdular.

Sol cenah en genel durum olarak İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Erdal İnönü ve Deniz Baykal liderliğinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve CHP tarafından temsil edildi.

Bizim nesle 1960 darbesinin sol bir darbe olduğu mavalı yutturulmuştu. A’dan Z’ye Pentagon darbesi olan bu darbenin akabinde hem Türkiye SOL’u ,hem de komünizm ile mücadele bahanesi ile SAĞ derin Pentagon tarafından örgütlendirilip kontrol altına alındı. Nurculuk, Fetulla, Süleymancılık pentagon ile temas halinde olmayı övünülecek bir durum olarak telakki ettiler. Necmettin ERBAKAN “Bize ne Amerika’dan” haykırışı ile oldukça farklı bir konum belirledi.

Demirel tarafından korunan ve semirtilen Fetulla, ilginçtir 12 Eylül darbecileri tarafından da semirtilirken fetulla 28 Şubat 1998’de Ecevit’in etkin himayesinde iktidarın ortağı durumundaydı.

AK Parti hemen her cenahtan şahsı içinde barındıran bir kitle partisi olarak  kuruldu. O günlerin şartlarını kısaca hatırlamak gerek. Fazilet Partisi laiklik ihlalinden kapatılmış. Din ve İnanç hürriyeti çok sıkı denetim altında, çileye dönüşmüş. Tüm siyasilerden umut kesilmiş. Para yok. Silah yok, Yargı, Adalet büyük yara almış. Bankalar ve halk kelimenin tam anlamı ile soyulmuş. Maaşlar ödenemiyor. Enflasyon  %70. Eğitim mahvolmuş, Fetulla’nın özel okulları bayram ediyor. Siyaset bitik. Din eğitimi yok olmuş. ABD ve Avrupa Birliği her şeyimize müdahil. İş insanları, asker, bürokrasi, siyasetçi, bazı STK’lar tam anlamı ile bir oligarşi oluşturmuşlardı.

Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN önceden de beğenilen bir siyasetçi olarak yukarıda kısaca bahsettiğim yalanlara ve tükenmişliğe karşı tepki sonucu bir umut olarak halkın desteğini aldı. Korku hemen yanı başımızda.  Acaba  askerler darbe yapıp Recep Tayyip ERDOĞAN’ı  indirirler mi !! ?

28 Şubat’ta Sn. ERBAKAN’ın karşısında olan bazı solcular! Resmen Kürtçülük ile malul PKK hoşgörücüleri de dahil beş benzemez kabilinden farklı amaçlı birçok şahıs 2003 yılında Sn. ERDOĞAN’ın AK Partisi’ne İLİNTİLENMİŞ durumda. Erdoğan Avrupa Birliğine uyum yasalarını bahane ile ceberrut 28 Şubat uygulamalarını kaldırırken insan hakları, özgürlük, adalet, demokrasi kavramlarını öne çıkarıyor. Önceki düzende öne çıkarılan GÜVENLİK ve bölünme tehlikesi paradigması demokrasi, özgürlük, insan hakları kavramlarının KARŞISINA konmuş ve bu değerlerin birbirlerinin düşman olarak algılanması kurgulanmıştı.

ERDOĞAN içten ve dıştan bir Pentagon darbesinden sıyrılabilmek için siyasi ve bürokratik kadrolarında yoğun olarak Fetulla’nın örgütüne yer vermişti. O günler ABD ile Büyük Ortadoğu senaryosunda ABD’nin hemen yanı başında durmanın MAHARET olarak algılandığı günlerdi. Sn ERDOĞAN’a yönelik eleştirilerin çoğu bu dönemdeki tavrına ve söylemlerine yöneliktir.

Bu dönemde YAZICI nurcular hariç diğer Nurcular ve Süleymancılar Erdoğan’a karşı mesafeli. Fetullacılar Erdoğan iktidarının kaymağını yiyorlar fakat Erdoğan taraftarı değiller. Siyasetin ve Bürokrasinin tüm kaymağı Fetulla’nın çetesinde ama özellikle bürokraside Erdoğan ile alay etme cüretini gösterecek kadar da duruma hâkimler. Tabii özellikle hükümetin EKONOMİK faaliyetlerinde AK parti siyasileri ile ortaklıklar, birliktelikler tesis etmeyi de ihmal etmiyorlar. İş insanlarını, bürokratları, siyasileri cürümlerine ORTAK ederek esir alıyorlar.

2007’nin Nisan ayında Pentagon e-muhtıra ile Erdoğan’a ayar vermeye teşebbüs etti. Darbeyi TSK kurmay heyeti ENGELLEDİ.

 Önemli soru, 1960, 1970, 1980’de TSK darbe yaptı da 2007 de niçin engelledi???

Bu sorunun cevabı ayrı bir makale çapında fakat şimdi değerli okurlarıma yazının başlangıç bölümlerinde okunmalarını istirham ettiğim diğer iki yazımın okunması için yalvarabilirim. Ayrıntılı cevabı o yazılarımızda bulacaklardır.

2007 Nisan’ından 2009 yılına kadar Sn. ERDOĞAN’ın siyasi takiyyesi devam ederken artık yönetim tavrı ve söylemi DEĞİŞMEĞE başladı. Ayrılıkçı Kürtçüler, Millet mefhumuna muhalif solcular, Parti yönetim kademelerinden uzaklaştırılmağa başlandı. 2011 yılında Fetulla ÇETESİ İLE MÜCADELE BAŞLADI

Başkanlık sistemine geçişin yasal temelleri MHP desteği ile gerçekleştirildi.

Devletin yeni yönetim paradigması Tek Devlet, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak TARTIŞILMAZLARININ üzerine kurgulandı.  Sn. ERDOĞAN artık üstüne basa basa Türk Milleti tabirini vurgulamaya başladı.

Yeni sistemde Güvenlik, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyet kavramları özgürlük, insan hakları, adalet, demokrasi kavramları ile BİRLİKTE değerlendirilmeye başladı. Tam bağımsızlığa yönelik atılımlar ve küresel çeteye karşı tüm dünyada alenen bir başkaldırı süreci başlatıldı. Türkiye’yi koruma ve kollama hassasiyetinden ÖTE çevreye ve kıtalara müdahil olma stratejisi yürütülmeğe başlandı.

Bir satranca tanık olduk.

  • 2003 yılında Gülen örgütüne üstelik LAİKLİK adına lanet okuyan CHP Sn. BAYKAL’ın kasetlenmesinden sonra adaylarını artık Pensilvanya onaylı belirlemeye başladı.

  • 1968 de ABD 6. Filosuna DEFOL diyen yurtsever bağımsızlıkçı devrimci sol bugün Pentagon tezlerini Türkiye’de seslendiren işbirlikçi durumunda.

  • Fetulla’nın düşmanı olan ERBAKAN Hoca’nın mirasçısı olduğunu iddia eden SAADET partisi 28 Şubat ceberutlarına ve aynı zamanda Fetulla çetesine methiyeler diziyor.

  • Bir zamanların vatanın ve milletin bölünmezliğinin teminatı olma iddiasındaki Bazı GÜYA ülkücüler PKK’nın siyasi sözcüsü HDP ile kol kola.

  • Süleymancılar, BAZI nurcular, Suud cani veliahdının GÜYA selefileri de bu takımın aksesuarları.

Bunlar nasıl oldu da bir araya geldiler? Artık bu sorunun cevabını yazmamıza gerek var mı? Bu sorunun net cevabı yazının buraya kadarki kısmından rahatlıkla anlaşılabilir diye düşünüyorum. Bunların tümü aynı zamanda 15 Temmuz İŞGAL girişiminin taraftarları, alkışlayanları ve tabii CUMHUR  İTTİFAKI’NIN amansız düşmanları da, BAZI AK partililer CUMHUR ittifakı ile ilgili olarak Cumhur  İttifakı KARŞITLIĞINDA NİÇİN bu takımla birleşiyorlar!?. Bir başka dikkat çekeceğimiz husus bu Ak Partililer NİÇİN  Ak Parti’nin bu günkü tavır, duruş, gidişatını bırakıp “ kuruluş ayarları ” na dönmesini talep ediyorlar!?

Cevaba birkaç soru ile katkı yapalım. Lütfen hafızanızı yoklar mısınız?

  • FETÖ ile mücadelede bürokrasinin temizlenmesinde SİYASİ kimliği ile haykıran, davranan kaç tane AK Partili siyasi gördünüz duydunuz!?

  • Tamam, geçmişte yanılarak fetullaya sempati duymuş hatta destek de vermiş olabilirler AMA artık Fetö’ye karşı bu yanılmaya bedel olacak bir filli ve sözlü mücadeleyi amansızca vermeleri gerekmez mi?

AK Partideki bu ÇORAK zeminde önemli miktarda siyasinin  “geçen geçti, Fetö ile ilişki de sabıkalı olmayan yok. Herkes bir şekilde ilişkili. Bu konuyu unutalım. Cemaat  BAŞLANGIÇ ayarlarına dönsün yine birlikte devam edelim”  diyen ve 15 Temmuz’u bırakın unutturmamayı bilakis unutmak ve unutturmak gayreti içinde olanları duyuyor görüyoruz. Bu tipler aynı zamanda Cumhur ittifakının AK Partiye ZARAR verdiğini de iddia ediyorlar. NEDEN? Bu kesim aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin YANLIŞ olduğundan, eski sisteme?! dönülmesi gerektiğinden dem vuruyorlar. 2015 yılı 7 Haziran seçimlerinin sonrasını hatırlayınız. Ahmet DAVUTOĞLU, Ak Partinin Genel Başkanı olarak Ak Partinin CHP ile koalisyon hükümeti kurması gerektiğini savunuyordu. Görünen o ki Ahmet Davutoğlu ve benzerleri KILIÇTAROĞLU ve müttefikleri ile bugün rahatlıkla birlikte olabilecekleri bir derekeye inmiş bulunuyorlar.

TERCİH meselesi. İyimser bir yaklaşımla yazayım ki, ya yine Küresel egemenlerin vesayetinde esir fakat esaretten bahsetmenin vatana ihanet sayılacağı o tiyatral zavallı düzen ile “ hiç olmaz ise Türkiye’nin varlığını devam ettirmesine imkân veren” bir ortamın gerekliliğine inanıyorlar ve bu hususta Türkiye’yi Pentagon’a, İsrail’e PEŞKEŞ çekmeye amade hainler ile koalisyonu da zaruri görüyorlar. Yani Damat Ferit, Sait Molla, Baytar Nuri, Abdullah Cevdet, Mustafa Sabri misali, Türkiye’nin İSTİKLAL-İ TAM Mücadelesini veren fedailerinin Karşısında yer alıyorlar.

Müstakbel ÇATI ADAY Abdullah GÜL Partisi’nin müstakbel Genel Başkanı Ali BABACAN’ın bu günlerde İngiltere’de kimler ile neyi görüştüğünü bileniniz var mı? Eh yazının girişinde vurgulamıştık, 200 yıllık vesayet düzeninde varlığımızın ancak İngiltere’nin KANATLARI altına sığınarak devam ettirilebileceği zannediliyordu veya KILIÇTAROĞLU için iyimser bir yaklaşım olarak bekamızın ABD himayesine bağlı olacağına dair bir görüş ile elbette birlikte olabilirler. Nasıl olsa 1970’te olduğu gibi İngiltere ve ABD bugün de Türkiye’nin sahipliğinde anlaşabilirler.

Halk Sn. ERDOĞAN’a destek verme mecburiyetinin idrakinde olup ne pahasına olursa olsun Sn. ERDOĞAN’a destek vermek ZORUNLULUĞU hissettiğinden Ak Parti’ye ARIZ olmuş gereksiz tipler, laubalilikleri, kibirleri, ahlaksızlıkları, duyarsızlıkları, etnik köken, eş dost, hemşehri kayırmacılığı, fetösevercilik vb. tavırlarına rağmen SEÇİLEBİLİYORLARDI.

Cumhur İttifakında MHP’ye verilen oyun aynı zamanda Sn. ERDOĞAN’a destek mahiyetinde olması halkı bu arsız tiplere oy vermek zorunluluğundan azad etti. Halkın böyle bir tercih imkânına kavuşması AK Partideki arsızları CUMHUR İTTİFAKINA düşman haline getirdi. O arsızlar halkın Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN’a meylinden istifade ile halka kendilerine destek verilmesini dayatma imkanından mahrum oldular.

Bir  kesimden daha bahsetmeyi üzerime borç kabul ediyorum ki bu arkadaşlarımız Ak Parti EVİNİN kedisi dahi olamamış, kapı eşiğinin dışında tutulan, AK Parti evinin kiler farelerinden zarar görmemesi için dışarıdan uğraşan serdengeçti tiplerdir.

Fetulla’nın mankurt asalakları Serdengeçtilere “Tayyip yalakası” derlerken Serdengeçtiler, bu mücadelede Sn. ERDOĞAN’a RAĞMEN de Sn. ERDOĞAN’a verilen mücadele hatırına  destek vermeği görev telakki etmektedirler. Bu desteğin sebebi yazdıklarımızdan anlaşılabilmelidir.

Tüm FETÖ ve türevlerine haykırıyorum ki, küresel güç, merkez ülke, tüm mazlumların muhafızı Büyük Türkiye için mücadele eden Milli, İslamcı, Ülkücü, Devrimci, Atatürkçü, Alevi, Sünni, Kürt, Türkmen, Arap, Çerkez, Laz, Arnavut, Boşnak, Roman ,Zaza vb. tüm Serdengeçti Yurtseverlerin AYAKLARININ  TOPRAĞIYIM. Hepsine KURBAN olayım. Bizlere Ak Partide’ki sizin KRİPTO  AKP’li üstadlarınız engel olamadı, siz mi püskürteceksiniz?’

İnşallah gelecek yazımızda Saygın Erdoğan’a tekliflerimizi ihtiva eden yazımızı kaleme alalım.