Narsisizm Veya Özseverlik:
Kişinin kendi bedensel ve/veya zihinsel benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir terimdir.
SADİZİM :
Herhangi birinin acı çekmesinden hoşlanma anlamına gelmektedir. çok farklı anlayış üzerinden değişik boyutlarda tabir etmek mümkündür. ancak ortak şekilde birinin acı çekmesi ya da ona acı çektirmek üzerinden zevk alma tabiri çıkabilmektedi.
PARANOYA:
Aşırı endişe veya korkuyla karakterize edilen, sıkça mantıksız kuruntularla bilinen bir rahatsızlıktır. Kelime Yunanca'da, "παράνοια" (paranous) "düpedüz delilik" anlamına gelir (para = dışarıda; nous = akıl, aklını kaçırma) ve terim geçmişte kuruntu, delirme durumlarını ifade etmek için kullanılmıştır.
BİR DARBECİNİN DİLİNDE HAKİKAT:
Darbeci Emin Arat:
"Hepimiz hastaydık der. İhtilalcilik bir hastalıktı. Hem de çok sari ve tehlikeli bir hastalıktı. zaman içimizde bu hastalığa tutulmuş olduğunu kabul edenler yok denecek kadar azdı."
PSİKOLOJİK RAHATSIZLIK:
*Psikolojik rahatsızlık birçok farklı şekilde dışa vurabilir, ama genellikle düşünce, hissetme ve davranış şeklinizde değişimler yaşarsınız. Hastalık hem kişiliğinizi, hem de kendinizi nasıl algıladığınızı, başka insanlarla nasil iletişim kurduğunuzu ve insanların sizi nasıl algıladığı ve etkileşimde bulunduğunun etkiler.*
Psikolojik rahatsızlığın birçok farklı belirtileri var.
Kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Semptomlar genellikle ruh halinizi etkiler, örneğin uzun bir süre boyunca depressif hatta hiperaktif de olabilirsiniz. *Belki de sürekli ve belirsiz bir korkuyla karşı karşıyasınız. Aynı zamanda başkalarının size zarar vereceğini veya arkanızdan konuştuğunu düşünebilirsiniz.*
ŞİDDET NEDİR?
Şiddet kavramı Dünya Sağlık Örgütü'nün yapmış olduğu tanımlama doğrultusunda "sahip olunan gücün veya yetkinin başka bir insana, bir gruba ya da bir topluluğa karşı uygulanması ve bunun sonucunda şiddete maruz kalan tarafta yaralanmaya, psikolojik zarara veya ölüme yol açması ya da bunlara yol açma olasılığının bulunması" şeklinde açıklanabilir. Bu doğrultuda fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet olmak üzere 4 farklı şiddet türünün varlığından bahsedilir.
Şiddet Hangi Sebeplere Bağlı Ortaya Çıkıyor?
1. Biyolojik Faktörler.
2. Psikososyal Faktörler:
Gelişimsel Faktörler: Gelişim döneminde şiddete tanık olan veya maruz kalan çocukların yetişkinlik döneminde şiddet uygulayan bireyler olma olasılığı çok daha yüksektir.
Çevresel Faktörler: Yapılan araştırmalar doğrultusunda kalabalık yaşam ortamlarının şiddet eğilimini artırdığı, hava durumunun (örneğin rahatsızlık yaratacak düzeyde artan ortam sıcaklığının) şiddet üzerinde etkili olduğu söylenebilir.
3.Sosyoekonomik Faktörler:
Ağır yoksulluk durumunun ve evlilik hayatında yaşanan sorunlar şiddet ile ilişkilidir.
Aile yapısında bozulmaya neden olan sosyoekonomik faktörler de bu ailelerde yetişen çocukların saldırgan davranışlarında artışa neden olur.
4. Psikiyatrik Faktörler.
5.Diğer Faktörler:
Uyuşturucu madde kullanımında ve sonrasında, merkezi sinir sistemini etkileyen bazı patolojik durumlarda ve yetişkinlik döneminde Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) varlığında saldırgan davranışların ve şiddet eğiliminin arttığı söylenebilir.
Türkiye'de darbeler ile ilgili konuşurken ilk önce yönlendirmeyi ve baskı altına almayı kolay hale getiren yetiştirme sisteminin psikolojik boyutuna bakmakta yarar vardır.Darbe teşebbüsünde bulunan subayların birçoğunun orta sınıf memur, köylü insanların çocukları olduklarını görmekteyiz. O zamanların baskıcı aile düzeni içinde disiplinli bir şekilde yetişmişlerdir. Aile bağları çok güçlüdür. Aile yuvasında aldığı terbiye ve eğitim de geleneklerin derin izleri gözlenmiştir. Her Türk ailesinde; Türk, Kürt, Çerkez, Boşnak vb askerlik kutsal bir görevdir. Asla ihmale ve kirletilmeye gelmeyen bir görev !
Çocuğun askerlikle ilgili ilk aldığı duyum ve terbiyede dini motiflerde rol oynamıştır: Asker ocağı Peygamber ocağıdır. Elbette ki dini ve milli motiflerin rol oynadığı bir ortamda disiplinin kurulmasında yasaklar önemli bir rol oynar. Zaten Türk toplumunun tüm kesimlerinin yetişmesinde yasaklar yaygındır.
Subay adayı çocuk; askeri okula giderken aileden ve çevreden aldıklarını beraberinde askeri okuluna da taşımıştır. Okulda subay adayının şekillenmesi başlarken taşıdığı hamasi duygulara hiç dokunulmadan bunun geliştirilmesi düşünülmüştür. Buradaki eğitimde de, çocukluğunda olduğu gibi bazı kavramların dokunulmazlığını sağlamak için baskı altında tutulmuştur.
Milli Eğitim sistemimizde eleştirisel düşüncenin okutulmaması da emir- komuta zincirinde kullanıma hazır bir kitleyi art niyetli bireylerin açık saldırılarına maaruz bırakmaktadır.
DARBECİLERİN RUH HÂLİ!
Mazoşist,Sadist, Paranoid bir çok özelliği üzerlerinde barındırıyor diyebiliriz.
Darbe yapan kişiler genellikle paranoyası yüksek kişilerdir. Sürekli bir düşman algısı ile hareket ettiklerinden dolayı bu tip paranoyası yüksek kişilerde küçük bir kıvılcım bile çıktığı zaman silahının bütün mermilerini hedefe boşaltabilirler.
15 Temmuz kanlı işgal girişimi sırasındaki akıl tutulması hadisesini sürekli hatırlamakta fayda var!!
Sosyal ilişkilerinde şiddet ile çözüm arayanlar örneğin;gündelik hayatlarında asayişi, şiddet ile sağlamaya çalışan kişi neyse devlet meselelerinde diktatör otoriter kişiler de aynı.
NEDEN DARBE?
Tek bir nedeni var: Kontrolü elde bulundurmak. Devlet meseleleri terörize edilerek kontrolü elde bulundurmayı hedefliyorlar. Korku ve dehşete düşen insanları daha kolay zapt altına alırız düşünceleri var. Bu özellikleri nedeniyle darbeci kişiler başarıyı “yaşam sebebi” gibi görürler. Başarılı olmamaktansa ölmeyi tercih ederler. Esas söylem başarısız olmaktansa çarpışarak ölmektir. Onun içindir ki kan akıtmak darbecilere çok yatkın bir eylemdir.
Paranoid bu kişiler kendileri ile ilgili çok önemli bir durum ortaya çıkmadan başlattıkları hareketten kolay kolay vaz geçmezler.
Darbeciler, ancak çok değer verdikleri şeyi kaybedeceklerini anladıkları zaman eylemlerinden vazgeçerler. Kıymetli şeyleri: yakınları sahip oldukları iktidarları ve paraları...
Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında tespit edilen ve uygulamaya konulan tek düze "Elitist" eğitim askeri okullar vasıtasıyla yetişmekte olan genç subay adaylarına da empoze edilmiştir. Bu eğitimle yarının ordu kademesini oluşturacak öğrenciler gerek okul hayatlarında gerekse subaylık hayatlarında bu ilkelerden sapma göstermemişler, bu atmosferden çıkamamışlardır. Askerlik sonrası hayat kendileri için çiledir. Sürekli aynı saygınlığı görmek isterler. Bu psikoloji ile gündem olmak isterler. Bazen bir siyasi Parti'ye yönetici olma bazen bir bildiri yayınlama!!
1923'lerden itibaren ülke sanki beli bir zümreye aitmiş gibi bir eğitim anlayışı adeta dayatılmış. Rejim bir zümrenin kontrolünde algısı adeta bastırılarak kabul ettirilmiştir. Böylece rejimin korunmasının yasal zeminini gerçekleştirmiştir. Devleti ve rejimi, inkılâpları koruma bilinci; görevi yazılı ve değişmez hale getirdi. Asker de buna dayanarak zaman zaman muhtıra verdi, darbe yaptı. Bazıları da kendilerine miras bırakılan devleti ve rejimi, inkılâpları kollama görevi gereği darbe teşebbüslerinde bulunurken bunun devlete karşı bir başkaldırı, demokrasiye karşı bir suç olabileceğini düşünememiştir bile.
Çünkü bu felsefe ile eğitim hayatını tamamlayarak mevcut zümreye dahil olmuştur. Günümüzde sıkça kullanılan robotik kodlama tabiri ile ilişkilendirmek adeta yeridir.
Gelin şimdi hep birlikte Askerin Bilgi Kitabından, askerin görevleri bölümünü okuyalım.
ASKERİN GÖREVİ:
Cumhuriyeti, ulusu, yurdu sevmek ve korumak. Her Türk askerinin en büyük görevi Cumhuriyetini içten sevmek, ulusunu yükseltmek ve yurdunu korumaktır. Bunlardan her hangi birisine içten ve dıştan gelecek bir tehlikeyi yok etmektir. İcabında bu uğurda malını, mülkünü vermek, canını esirgememektedir yüreği yurt sevgisi, ulus saygısı ve yurt bağlılığıyla çarpan her Türk dünyaya bedeldir.
Bu bilgiler yanlıştır demiyorum ancak bu bilgileri bir üstünlük madalyası olarak verirseniz, bu eğitimi alanlar kendileri dışında herkesi vatana ihanet edebilecek potansiyel de görürler. Hep bir paranoya ile hareket ederler. Demokrasi kavramı da ancak kendi elleriyle korunur mantığını temel felsefe edinirler.
Darbeci albay Talat Aydemir anılarında kendilerini yetiştiren askeri okulun yapısını şöyle anlatır:
"O mektep öyle bir yerdir ki, inandığın fikirlerini savunmaya hiç imkan vermez. O baskı altında yetişen subaylar hayatta insiyatiflerini kaybederler. Daima evet efendimci olurlar. Hakıkâtleri haykırmak istedikleri halde yapamazlar. Daima boyun eğerler."
Bu açıklamaya bakıldığında sorgulama yetisi adeta yetirilmiştir.
Böyle olmasaydı 15 Temmuz ihaneti gecesi kişi dün sokakta birlikte yürüdüğü,haklarını savunmakla mükellef olduğu halkını vurabilir miydi?
Bu anlayış ile yetişen askerler hiç bir zaman kendiliğinden hareket etmez ve hareket ettikleri vakitte suçluluk psikolojisi içinde bulunmazlar. Darbe için uygun zamanı çok iyi takip ettikleri gibi kendilerini haklı gösterecek faktörlerin oluşmasını da beklerler. Darbeci general Kenan Evren de hatıralarında: "Darbe ortamının oluşmasını beklediklerini söylemiştir."
Darbeye yeltenen mevcut grup için kendilerince oluşan şartlar; darbe yapmaları için kendilerine görev düştüğü bir zamanın geldiği inancındadır.
Başarısız olsalar da suçluluk hissi taşımazlar . Aynı tehditleri savurmaktan geri durmazlar. Yetiştirildikleri üstün sınıf zihniyetli baskıcı eğitimin bir sonucudur bu.
Örneğin;
21 Mayıs ikinci Aydemir darbe girişiminde başarısız olup idama mahkûm edilen bnb. Fethi Gürcan yargılanması sırasında : Bir gün serbest kalırsam yine ihtilal yaparım. Kışlasına girip de çıkamayacağım birlik yoktur. Çünkü ben sapına kadar ihtilalciyim.
Darbecilere okullarda, askerlik hayatının evrelerinde gerektiğinde darbe yapılması düşüncesi empoze edilir. Bu telkin hiçbir zaman darbe yapın! Şeklinde değildir. Kutsal değerlerin yok olması ve ülkenin kaosa sürüklendiği ya da parçalanacağı zaman, yani vatan tehlikede olduğunda; Ülkenin siyasal hayatında rol alınmasının zamanı geldiği hatırlatılır. Bu hatırlatma da siyasetçilerin davetlerini de göz ardı etmemek gerekir. *Ordu göreve sloganlarının atıldığı mitingleri unutmamak gerekir.* Traji komik olan durum ise! Darbeciler; hareketlerinin asla demokrasiye müdahale olduğu inancında değildirler. Bilakis demokrasiyi koruma ve kollama görevini yerine getirdikleri inancındadırlar.
Darbeci subaylardan Adnan Çelikoğlu anılarında ordudaki darbecilik psikolojisini şu satırlarında itiraf ediyordu: Yalnız o devirde canımızın istediği zaman ihtilal yapabileceğimizi düşünüyor ve üstümüzde bir güç olabileceğini hayal bile edemiyorduk.
DIŞ DİNAMİKLER VE İHANET ŞEBEKELERİ:
Gri Propaganda:
Tehlike var algısı oluşturularak mevcut potansiyeli kullanabilir birileri. Buna “gri propaganda” deniyor. Gri propaganda belirsizlik üzerinedir. Yani kaynağı belirsizdir, hedefi belirsizdir. Rejim elden gidiyor,laiklik tehlikede,halk ayaklanacak,iç savaş çıkacak...
Örneğin;
Hırsızlığın cok olduğu bir bölgede zaten tedirgin olan, kuşkucu bir kitleye:
“Bu gece çeteler sokaklarda olacak, filanca emniyet yetkilisi böyle söyledi” biçiminde bir fısıltı yayılacak olursa , o fısıltı anında bütün mahaleye yayılır ve gündüzleri dahi kimsecikler uyuyamaz olur, evlerine dahi girmezler. Çünkü herkes, bu konuya karşı son derece hassastır, üzerlerinde duygusal bir duyarlılık oluşmuştur.
Mevcut yönetimi kendi çıkarlarına ters gören sömürgeci baronlar kendileri ile birlikte hareket eden ihanet şebekeleri vasıtasıyla böyle bir algıyı hızla oluşturabilirler.
15 Temmuz ihanet gecesi nasıl keferenin düşüncesi hain piyonları eliyle devreye sokulduysa bir çok ihanet hareketinde de aynı kokuyu almak mümkün hatta çok açık!!
1960 Darbesinden sonra Milli Birlik Komi­tesi idam cezalarından üçünü onayladı. Tutuklu bulunan Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül 1961’de idam edildi. Başbakan Adnan Menderes ise ertesi gün İmralı Adası’nda idam edildi.Somurgeci zihniyete karşı direnen üç isim.
DİKKAT DİKKAT!!
1960 iç karışıklıklar bahane edilerek darbe yapılıyor. İdam edilen Dış İşleri Bakanı?
DARBELERE KARŞI KALICI ÇÖZÜM!
• Eleştirel bir eğitim anlayışı ile genç nesli yeniden inşa etmek.
• Geçmişte yaşanmış tüm darbeler ile ilgili sosyal sorumluluk projeleri adı altında halkı bilgilendirmek ve ülkenin kaybettiklerini gündem de tutmak.
• Komşu ülkelerdeki darbeler ile halkların düştüğü durumu kamu sporları ile halkın gündeminde tutmak.
Yönetim ve Halk Tarafından Ortak Dik Duruş.
Darbecilere, “Biz seni onaylamıyoruz. Şiddeti benimsemiyoruz.” denilmesi gerekir. Darbecilere dik bir duruşla yaklaşılıp sabırla beklenilirse darbecilerin ezberi bozulacak
Demokratik Değerleri Oturtmak.
Demokrasi kültürünü dört ana başlık­ta anlayabiliriz.
1. Otoriter olmamak, kendi fikrini zorla kabul ettirmeme, yani özgürlükçü olmak fakat doğrulardan vazgeçmemek.
2. Totaliter olmamak, herkes benim gibi düşünsün dememek, yani çoğulcu ol­mak fakat ilkelerden vazgeçmemek
3. Eleştiriye açık olmak, muhalefeti dinleyebilmek yani toleranslı olmak fakat; onurundan da vazgeçmemek.
4. Kararları birlikte almak, başkaları­nın görüşünü göz önüne almak yani ka­tılımcı olmak fakat değer yargılarını da savunabilmek
Ancak!
UNUTMAYALIM !
"Demokrat Ol Ama Kuzu Olma!"