‘Deliler köyünden bir menzil aşkın’ ibaresi, merhûm Necîb Fâzıl’ın bir mısraı olup, bizim toplumumuzdan bazı sahneler de bugün o mısraı çağrıştırıyor. 

***

Bir siyasetçi,‘Sizde ahlâk, onur ve haysiyet varsa istifa edersiniz!’ diyor, YSK yargıçlarına.. 

31 Mart 2019 seçimleriyle ilgili olarak yapılan itirazları karara bağlaması öncesinde övgüler düzdüğü ve, ‘Aksi istikamette karar verirseniz, o zaman Kızılay’da gezemezsiniz, yüzlerinize tükürülür’ diye tehditlerde bulunduğu YSK’nın, İstanbul BŞ Belediye Başkanlığı seçimi konusunda yenilenme kararı vermesi üzerine öylesine hiddetlenmiş ki, ancak çıldırmakla anlatılabilir. 

Söz konusu siyasetçi, 11 üye yargıçtan oluşan YSK’nın kişilik o karar yönünde oy kullanan 7 kişinin isimlerini ekranlardan okuyup hedef göstererek, onları ‘YSK’daki 7’li çete’ diye nitelemeyi yeterli bulmamış ki; onlara, ‘Sizde ahlâk, onur ve haysiyet varsa istifa edersiniz’ diyor; ki etmediler! 

Bu kişi, halkla irtibat kurulmasında ise ‘kutuplaştırmayıcı, halkın dinî hassasiyetlerine saygılı olunmasını vs.’ tavsiye ediyor; ‘şirinlik muskası’ gibi sahneye sürüdüğü kişi aracılığıyla, toplum kesimlerine mavi boncuk gösteriyordu. Şimdi bu kişinin seçim konusunda en yetkili Yüksek Mahkeme olan YSK için hırçınlığı da aşan bir çılgınlıkla kullandığı ağır hakaretleri nasıl izah etmeli? 

Bu çılgınca hırçınlık, herhalde, ilk anda kazanmış durumda gözüktükleri mevzii kaybetmek korkusundan ya da kurulan oyunun bozulma ihtimalinden kaynaklanıyor.   

*** 

Mahkeme kararları eleştirilmez değildir. Mahkeme kararının aleyhine olduğu durumlarda, genel olarak hemen bütün muhataplar, bir şekilde tepki verirler. Ama mahkemenin yargıçlarına karşı bu şekilde hitap, herkes için bir savunma hakkı şeklinde görülecekse, o zaman, ortada mahkeme diye bir şey kalır mı? 

Bu vesileyle bir sual: Mahkemelerde hâkimler kendilerine bu şekilde ağır hakaret eden sanık ve hattâ avukatları bile hemen cezalandırmıyorlar mı? Vatandaşlar arasında farklı muamele değil midir bu? 

Ayrıca, YSK’nın bu hakarete mâruz kalmayan 4 üyesinin, diğer 7 arkadaşlarına yapılan bu hakareti,  ‘ihsas-ı rey’de bulunmamak’ adına, kendilerinin o hakaret içine girmediklerine bakarak sessizlikle geçiştirmeleri doğru mu?

Bir diğer çılgınlık, 19’culuk

Devlet Bey, zaman zaman acaip matematik hesapları yapar. 

Son mahallî seçimlerde de MHP’nin aldığı oy miktarının gerçekte yüzde 18.81 olduğunu iddia etmişti, nasıl hesapladıysa. Ama o bununla yetinmeyip, bu 18.81’in, M. Kemal’in doğum tarihi olduğuna da dikkati çekmişti, müthiş bir keşifle. Kemalistlikten en üst seviyede geçinmeyi akletmiş bir yozdil de, -hatırlayalım- yazdığı kitabın adı olarak o rakamı yazmış ve o sayıda basılan bir kitabı, 2500 liradan satarak köşeyi dönmüştü. Çılgınlıklar bitmiyor. Yeni bir çılgınlık dalgası bu günlerde. Geçenlerde, TRT Haber’de, Muğla’da beden eğitimi için, 1919 öğrenci seçildiği anlatılarak, sezonun açıldığı duyurulmuştu. TRT Haber’de bir haber-yorumda da, ‘M. Kemal’in,‘Samsun’a 19 Mayıs 1919’da ve 19 arkadaşı ile çıktığı’ gibi komik bir cümle kuruluyordu. 

Samsun’da da bugünlerde 19 rakamı etrafında ilginç bir takım etkinlikler sergileniyor. 1919’lu sayılar, 1919 metre uzunluğunda bayraklar. 1919 kişiye yemek verileceği haberi, vs.  Kemalizm tarikatının bu tuhaf laik kutsallık icat etmek çabalarından medet umanlar, halkların asırlar boyunca yapageldikleri bir takım gelenekçi merasimleri komiklikle, çağdışılıkla suçlayanlardı. 

General Kenan Evren de 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi’nden sonra, 1881’in 100. Yıldönümü dolayısıyla bütün ülkeyi bir heykelistan’a çevirmek aşkıyla hareket ederken; hattâ, M. Kemal’in doğum gününün de 19 Mayıs olabileceğini ileri sürmüş ve ‘Niçin olmasın’ demişti. Öyle ya, 365 günde bir ihtimal de olsa, niçin olmasındı? 

*** 

Allah’ım! Aklımızı Sen koru!.