İnsan dışındaki yaratılmış olan tüm canlılar doğumlarıyla beraber içgüdüsel olarak bulundukları ortama uygun olarak dünyaya gelirler. Türlere baktığımızda bu değişmez programı görmek mümkün. Çünkü doğar doğmaz bu canlılar kendi kendilerine yeter durumdalar.

Kâinatta eğitime en çok ihtiyaç duyan yaratık insanoğludur. İnsanoğlu beşikten mezara kadar öğrenme gayret ve çabasında olan varlıktır. İnsanın eğitime olan ihtiyacı çevresiyle olan ilişkilerinde tüm yaratılanlar arasında içgüdüsel olarak en zayıf donanıma sahip olmasından kaynaklanıyor.

İnsanoğlu dünyaya geldikten sonra uzun bir süre bağımlılık dönemine ihtiyaç duyar. Bu dönemde oldukça zayıf ve kırılgandır. Bu zayıflığına rağmen tüm canlılar arsında ise öğrenme kabiliyeti en yüksek olan esnek bir yapıya sahiptir. Bulunduğu yeri değiştirme yeteneğine sahip tek canlı olmasından dolayı öğretime de en çok ihtiyaç duyan varlıktır.

İnsanoğlunun aklı ve bedeni sürekli eğitime muhtaçtır. Bu gerçek değişmez. Akıl ve bedeni dengede tutarak bir eğitim planlamasının yapılması şarttır. Kur’an-ı Kerim’de; “İşte biz sizi böylece orta (mutedil) bir yol üzere kıldık.” (El-Bakara 143)

Yalnız dış dünyadan değil, kendi iç dünyasından da memnun ve mutlu olmayan insan sürekli bir gelişme/geliştirme çabasının içerisinde gelişen şartlara adapte olması için sürekli eğitime ihtiyaç duyar.

Mükemmel bir potansiyele sahip olan bireylerin, bireysel yeteneklerini keşfedip, geliştirilmesi ancak kaliteli bir eğitim öğretim kadrosu, eğitimsel bir bilinç ve uygun bir vizyonla mümkün olur.

İnsanın özünü (doğasını) yetenekleri oluşturur. Akıl sahibi olan tek yaratık. Aynı zamanda içinde yaşadığı toplumunda bir üyesi. Toplumun ahlaki değerlerini, örf ve adetlerini, inançlarını, bağlılıklarını, sosyal uyumu, duygularının eğilimini gelişim döneminde empoze etmeye ihtiyaç vardır.

Zihinsel eğitim “bilme” ve “düşünme”den ibarettir. Derinliğine değil de genişliğine verilen bir bilgi bu gelişimi sağlamaktan çok uzak olacaktır. Yani her şeyden biraz biraz bilme yerine bir alanda derinlemesine ihtisaslaşma daha önemlidir. Yarım yamalak bir bilginin çok az faydası olur.

Derinlemesine bilginin temelinde ise yaparak yaşayarak öğrenme yatmaktadır. Bu düstur sayesinde derinlemesine bilgiye sahip olunur. Bu açıdan ele alındığında okullarımızdaki ders çeşitliliğinin fazla olması bir tezat oluşturmaktadır. Ortaöğretim ve ilköğretim müfredatındaki bu ders çeşitliliği yatay bir bilgilenmedir. Her şeyden tadımlık, azar azar…

Franklin; “Kişisel yaşantı pahalı bir okuldur.” derken bilginin aktarılmasında insanın kendi yaşantısından çok tecrübelerden, akran öğrenmesinden ve derinliğine bilgiye ulaşmanın önemini vurgulamaktadır.

Bu derinlemesine bilginin aktarılmasında; “Nerede? Ne zaman? Niçin? Ve ne için?” Sorularına doğru cevapları vermek zorundayız. Tüm bu çabalarımızın temelinde eğitim ve öğretim sürecini daha zevkli hale getirmek olmalıdır.

Yaptığından ve yaşadığından zevk alan bireylerin oluşturduğu toplumlar daha mutlu verimli olur. Kendini güvende hisseden ve yaptığından mutlu olan bireylerin sahip olduğu derinlemesine bilgileri sayesinde, daha verimli ve daha üretken, daha yetkin nesiller ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.

Bilgi derinleştikçe insanda tevazu, alçak gönüllük ve erdemlilik vasıfları da gelişecektir. Şu anda bunlara ne çok ihtiyacımız var…