Türkiye, toplum olarak Müslüman bir ülkedir. Amenna. Ancak Türkiye devletinin siyasî, iktisadî, ticarî ve cezaî sisteminin İslâmî olduğu herhalde söylenemez. Dolayısıyla siyasî, iktisadî ve ticarî faaliyetlerin de İslâm’a uygun olması, T.C. kanunlarına göre zorunlu değildir. Meseleye bu açıdan baktığımızda bu sistemde İslâm’ın kesinlikle reddettiği bazı iktisadî ve ticarî faaliyetler de dinen meşru sayılmasa da kanunîdir ve dolayısıyla ceza kapsamına girmemektedir. Çoğumuzun aklına belki de ilk önce faizle ticaret veya bankacılık yapmak gelebilir. Haklısınız. Ama ülkemizde başka gayri meşru ve gayri ahlâkî ticarî alanlar yok mudur? Elbette vardır. Hem de hayli fazla.

Bir Hatıram

Bunlardan biri de medyumluk ve kahve falcılığıdır. Geçenlerde cinlerle ilgili kötü rüyalar gördüklerini ve bundan mustarip olduklarını söyleyen iki bayan üniversite öğrencim, benden yardım istedi. Kendilerine kötü rüyalardan kurtulmanın manevî yollarını gösterdim, lakin bu duruma niçin gelmiş olabilecekleri yönünde sorular sorduğumda aldığım çekingen cevapların karşısında doğrusu hem üzüldüm, hem de kızdım. O iki öğrencim, bir kafeteryaya gitmiş ve kahvelerini içtikten sonra orada bulunan bir kahve falcısından kendi özel hayatları ile ilgili geleceğe dair bilgiler istemişler. Falcı, onlara siz de cin filan var demiş …Velhâsıl, bu fal baktırma olayından sonra kabus görmeye başlamışlar. Üstelik her birisinin ödediği 100 TL de işin cabası.

Medyumluk, Kâhinliktir Ama Kanunen Ticarettir

Türkiye’de kendini medyum (aslında falcı ve kâhin demek gerek) olarak tanıtan veya medyumluk üzerinden kolayca para kazanabileceğini düşünen her ‘zekî’ ve kurnaz insan, ‘güzel’ vaatlerle şatafatlı veya gizemli bir ‘Danışma Ofisi’ açabilir. ‘Dükkânının’ önüne kocaman ışıklandırışmış bir tabela asabilir. Bunun kanunen hiçbir engeli yoktur. İlgili mevzuat da buna imkân vermektedir. İnanmayanlar için şimdi mevzuatın detaylarını açıklayacağım:

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinin 1. Fıkrasında, “Her türlü ticarî ve sınaî faaliyetlerden doğan kazançlar ticarî kazançtır.” hükmüne yer verilmektedir. Dördüncü fıkrasında ise; “Ticarî kazanç, Vergi Usul Kanunu hükümlerine ve bu Kanunda yazılı gerçek veya basit usullere göre tespit edilir.” hükmü yer almaktadır. Aynı Kanunun 65. maddesinde, her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançların serbest meslek kazancı olduğu, serbest meslek faaliyeti sermayeden ziyade şahsî mesaiye, ilmî veya meslekî bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticarî mahiyette olmayan işlerin işverene tâbi olmaksızın şahsî sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapıldığı belirtilmektedir. Binaenaleyh medyumluk faaliyeti, Maliye tarafından serbest meslek faaliyeti olarak kabul görmektedir. Ancak Maliye için en önemli kriter, bu faaliyet sebebiyle medyumların, elde ettikleri gelirlerini serbest meslek kazancı olarak vergilendirmeleridir.

Buna göre kapitalist/liberal sistemde serbest piyasa ekonomisi mantığı ile Bâtıl inançlara da dayansa herkes her türlü serbest meslek faaliyetinde bulunabilir. Yeter ki kazandıklarını serbest meslek kazancı olarak vergilendirsin. Yani sistem/devlet diyor ki, bu medyumluk aslında falcılık veya kâhinlik de olsa bunlara gitmekte bir sakınca yoktur. Geleceğe yönelik merakınız mı var, kiminle evleneceğinizi mi merak ediyorsunuz, kıskandığınız şahıslar hakkında bilgi mi istiyorsunuz, siyasette kariyer basamaklarını hızlıca tırmanacağınızı mı düşünüyorsunuz, milletvekili aday adayı mı olmak arzusundasınız, rakiplerinize nasıl bir tuzak kuracağınızı mı öğrenmek istiyorsunuz, zengin olmak mı istiyorsunuz, okulda ve sınavlarda başarılı olup olamayacağınızı mı öğrenmek istiyorsunuz, hiç çekinmeyin medyumlar sizi bekliyor.

Bazen haberlerde dolandırıcılık iddiası ile gözaltına alınan ve sorgulanan medyumlar çıkabiliyor. Ancak kendilerine hür iradeleriyle gelmiş olan müşterilerden az veya çok demeden aldıkları bütün paraları usulüne göre vergilendirdiyseler medyumlar hakkında kanunen yapılacak bir şey yok. Aynı durum genelev sahipleri, bar ve pavyon işletmecileri ve içkili restoran sahipleri için de geçerlidir.

Biz heyecanla Ayasofya Müzesi cami olarak açılacak mı açılmayacak mı, İstanbul Sözleşmesi usulünce iptal edilecek mi edilmeyecek mi tartışmalar yaparken aslında bir Türkiye klâsiğini görmezlikten geliyoruz. Yeni Türkiye’de aslında değişen pek fazla bir şey yok. Üst sistem değişmedikçe alt sistem ister parlamenter sistem olsun, isterse cumhurbaşkanlık hükümet sistemi olsun. Temelde değişen bir şey yok. Üst sistem de nedir mi? Üst sistem, Kemalist/Laik/Liberal sistemdir.

Elhâsıl

Öyle ise biz yine Kemalist/Laik/Liberal sistemin cevaz verdiği medyumluk meselesine dönelim ve bu konuda gaflet içinde olan bazı Müslümanları bilinçlendirmek ve medyumların tuzağına düşmemeleri adına tebliğde bulunalım. Bugün piyasada medyum diye bilinen sahtekârların geleceği okuyamadıklarını, gaybı bilemeyeceklerini, sözlerinin boş, değersiz ve manasız olduğunu şu hadis-i şerifle açıklamakla yetineceğim:

“Kâhinler bir şey değildir.” (Müslim; Selam: 123).

Yani kâhinler, bir şey bilmez. Bir şey bilmeyenlerden bilgi istemek de aptallık değil midir? Bir de hiçbir işe yaramayan ve hatta kişinin psikolojisini bozan zararlı bilgiler için para vermek de daha büyük bir akılsızlık değil midir? Kaldı ki, medyumlara değer vermek, onlara inanmak, manevî yönden daha da tehlikelidir. Kader ve gelecek gibi gaybî bilgiler yüce Allah’ın ilminde gizli olduğu halde medyumlardan tam da bu konular hakkında bilgi istemeye kalkışmak, şirk değildir de nedir? Aslında bu gibi Bâtıl işlerle uğraşan medyumlara inanan cahil insanlarımızın vahyi de inkâr etmiş olabileceklerini ve bundan ötürü de büyük günah işlemiş olacaklarını bir ihtar olarak burada hatırlatmış olayım.

Lakin kabahati hep medyum ve müşterilerinde mi bulalım? Devletin burada hiç mi suçu ve sorumluluğu yok? Devlet, kanunen medyumluğa/kehânete bir serbest meslek faaliyeti olarak cevaz verdiğine göre, vatandaşlarımızın da devletine güvenerek, medyumlara uğramalarını neden çok görüyoruz ki? Madem devlet, bu gibi Bâtıl işleri bir meslek olarak görmekte, o halde toplumumuzda yaygın bir görüş olan “fala inanma falsız da kalma” çarpık sözün mantıkî silsilesinin bir devamı olan “medyuma inanma medyumsuz da kalma” inancı da yaygın hâle gelebilir.

O halde medyumlukla gerçekten mücadele edilmek ve vatandaşlarımızın sahtekârlardan korunması isteniyorsa bir taraftan DİYANET, Müslümanları aydınlatmalı, diğer taraftan da hükümet, ilgili mevzuatı değiştirerek, medyumluk ticaretini serbest meslek faaliyeti kapsamından çıkartmalı ve yasaklamalıdır. Ama bunu yapabilir mi? Sizce?