Hayatımız, içinde bulunduğumuz ilişkiler ağı içerisinde ilerleyip gidiyor. Zaman zaman durup gidişimizi sorgulamamız lâzım. Günlük ilgi ve sorumluluklarımızın telâşı, adeta nefes almadan koşturmayı gerektirebiliyor. Sadece işimizi bitirmeye, kazanmaya ve günlük rutinlerimizi yapmaya o kadar odaklanıyoruz ki, kendimizi sorgulayamadığımız için halimizi bildiğimiz gibi sürdürüyoruz. Bu insana, olaylara ve ilişkilerimize nasıl bakıyorsak onun devamı anlamına gelir. Çünkü hep aynı pencereden bakmaya, aynı şeyleri görüp aynı şekilde düşünmeye devam ediyoruz.

Bulunduğumuz fanustan dışarı çıkalım

Aynı döngüde devam etmek, bir süre sonra insanı yeniliklere kör ve sağır yapabilir çünkü tekrar eden her fiil, her tekrarda biraz daha sağlamlaşır ve kavi alışkanlıklara dönüşür. Bu çemberde kalmaya devam ettikçe, aynı işleri aynı anlayışla yapmak, başka fikirleri otomatik olarak elemek ve kendi bildiğinde ısrar etmek gibi bir yanlışa düşürebilir bizi. Okuma, dinleme ve çevre-ortam gibi bizi başka pencereden baktıracak güçlü düşünme kaynaklarımız yoksa halimizi değiştirme ihtiyacımız da olmayacaktır. Bu sebeple de, aynı kısır döngüde, daracık kelime hazinemizle, kendimizden başkasının doğru düşünemediğini zannederek, hayatımızı insanlarla kıyasıya çatışarak geçirmek zorunda kalırız. Tâ ki fanusumuzdan çıkıp, kendimize dışarıdan bakma ihtiyacı ve cesareti duyana kadar. Bu bir arayışın, bir sorunun cevabını bulmaya yönelik olursa, bilinçli bir çabadır ki, çok anlamlıdır. Aynı uyarıcılar çoğunlukla aynı şeyleri çağrıştırırlarken başka fikirler, yeni düşünce biçimi oluştururlar. Bizim yeni uyaranlara ihtiyacımız var.

Yaşadığımız ev bütün dünyamız olmamalı

İnsan kendisinin ne kadar büyük bir âlem olduğunu keşfederse gözünü yükseklere çevirir. Bir yazar, “Razı olduğun yer cennetindir” demişti. Ulaşabileceğimiz seviyeyi fark edersek, olduğumuz yerden çıkmanın ve yücelmenin gayreti içine gireriz. Kendisinin kartallar gibi uçabileceğini bilen birisi, sürüngenlerle vakit geçirmez. Kendimizin ne olduğunu bilirsek, nerede olmamız gerektiğini kavrayabiliriz. Bu arada bize dar gelen kostümleri giydirmiş ve uygun olmayan etiketleri yapıştırmış olabilirler. Biz de sürekli bize söylenen sıfatlara inanmış olabiliriz. Fakat kimsenin bizi tanımlamasına, neyi yapıp yapamayacağımıza karar vermelerine müsaade etmemeliyiz. Biz başkalarının bizi tanımladığından çok daha iyi ve çok daha fazlasıyız. Bunu ancak kendimizi dışarıdan gördüğümüz, kendi iç değerlerimizi fark ettiğimiz ve potansiyel gücümüzü keşfettiğimizde anlayabiliriz.

Kendimizi sevip inanmak dini bir görevdir

Rabbimiz (c.c) bizi sevgiyle ve çok özenerek yarattı. Her insana ayrı ayrı nice güzellikler bahşetti. Bunların açığa çıkması ve insanlığın istifadesine sunulması, Allah’ın (c.c) kulları üzerindeki hakkıdır. O zaman, nerede iyi bir şeyi yaparken sıkıntı ve zorlanma varsa; orada gelişme, aklın çoğalması ve insanın ilerlemesinden söz edebiliriz. Lütfen kendimize bir iyilik yapalım,  dünyanın sadece bizim algıladığımızdan ve yaşadığımız ortamdan ibaret olmadığını bilelim. Okuyalım, dinleyelim, seyahat edelim. Çocuklarla yaşımız kaç olursa olsun oyun oynayalım. Onların duygu dünyalarının temiz çocuksuluğu ile zenginleşelim. Bir yaşlıyı dinleyelim. Bir kuşu yemleyelim. Zor durumda kalan birisini karşıdan karşıya geçirelim. Karşımıza çıkan ve bizi insan gibi insan haline getirecek fırsatları, kendimizi görmemizin bir vesilesi kılıp, fanusumuzu kıralım.