“Dönüş Yok”

Türkiye kritik bir virajdan geçiyor. Akdeniz temelli AB yaptırımları, S-400 bahaneli ABD, CAATSA yaptırımları kapımızda. Hatta AB ülkeleri Akdeniz temelli yatırımlarda ilk adımlarını da atmış durumda. Gerek dünyada gerekse içimizde bu yaptırımlar neticesi ülke ekonomisinin gerileyeceği ve bu gerilemenin mevcut hükümetin “sonu olacağı” noktasında ki ümit ve hevesleri uzun süredir diri durumda… Bu akıbetin yaşanması için uluslararası ve ulusal basında önemli oranda algısal haber ve röportajlara imza atıyorlar. Sosyal medyada oluşturdukları ağlarla kitleleri manipüle etme çabası içerisindeler. Ancak tüm bu beklentilere rağmen ekonomimiz güçlü bir şekilde ayakta duruyor.

    ABD’nin CAATSA yaptırımlarına dair beklentiler Trump’ın G8 zirvesinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşme sonrası farklı bir boyuta taşındı. Hasımlarla mücadele ana başlığını taşıyan bu yaptırımlar ilgili ülkenin kamu bankaları başta olmak üzere bankacılık sistemini hedef alabiliyor. Orta ve uzun vadede ise kurumsal şirketlere ve şahıslara kadar çeşitli yaptırımları kapsayan bir içeriğe sahip... 

Ancak Trump, G8 zirvesi sonrası özellikle Obama dönemine atıf yaparak Türkiye’nin gerek S-400 alımında gerekse diğer hamlelerinde kendi yönetimlerinin hataları sonucu bu kararları almak zorunda kaldığını işaret eden iç kamuoyuna yönelik açıklamalar yaptı. Hatta muhalif senatörlerle yaptığı toplantıyı, NBC; “Trump Türkiye’ye yaptırım yapmama konusunda kararlılığını ifade etti” spotu ile servis etti. Her ne kadar Kongre üyeleri gerek Demokratlar gerekse Cumhuriyetçiler büyük oranda yaptırımların başlatılması noktasında mutabık olsa da Trump’ın müzakereleri devam ettirme iradesi sürecek gibi gözüküyor. Kongre büyük çoğunlukla bu kararı alabilir ve Trump’ın önüne bir dayatma olarak koyabilir. Bu noktada ise Başkan’a verilen erteleme yetkisi var ki; Trump 180 günlük süreler şeklinde yaptırımları yürürlüğe koyma işlemini öteleme hakkına sahip…

    Gelelim Akdeniz meselesine; Akdeniz’de en uzun sınırı olan Türkiye’yi bir oldu-bitti ile denkleme dışında bırakmak isteyen İsrail merkezli, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin maşa olarak kullanıldığı, AB ülkelerinin ihtiyaç noktasında destek verdiği, müdahil olduğu, devşirilmiş bölgesel yönetimlerin desteklediği bir koalisyon mevcut. Bu noktada da geri adım atmayan dış politika tavrımız mevcut ki, tarihten ders alarak bu adımların ne kadar önemli olduğunu bize önümüzdeki günler gösterecek. 

Tüm baskılara, Yunanistan ağzıyla yapılan tehditlere, AB kanalı ile AB bankası üzerinden startı verilen ekonomik adımlara rağmen buradaki haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğimizi fiili olarak tüm dünyaya gösterdik. Şu an da kendi kıta sahanlığımızda 3 adet sondaj gemimiz arama çalışmalarını sürdürüyor. GKRY’nin adanın tek sahibi gibi davranarak yaptığı anlaşmalar sayesinde haklarımızı kurulan koalisyonun gasp edemeyeceği noktasında ki kararlılığımızı tüm dünyaya gösteriyoruz, göstereceğiz.

    Artık uluslararası kamoyu biliyor ki; Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye bağımsızlık noktasında asla frene basmayacak bir kararlılığa sahip. Ve bu kararlılık gerek jeopolitik konumu gerek güçlü ordusu ve genç nüfusu ile Türkiye’nin kendileri adına kaybedilme riskinin sonuçlarının yeniden değerlendirilmesine yol açıyor.

    Halkbank üzerinden FETÖ kumpaslarından birisi olan dava Hakan Atilla’nın dönüşü ile yeni bir aşamaya geldi. Akdeniz’de kararlılığımız sürüyor. S-400’ler geldi ve Nisan 2020’de kurulmuş, hazır hale gelmiş olacak. Suriye özelinde kararlılığımız sürüyor ve güçlü ordumuz PKK/YPG unsurlarını yeri geldiğinde süpürmek için hazır kıta!

    Bu noktadan geri dönüş yok. Cumhurbaşkanımızın o çok güzel ifadesi ile;

    “Ya Öleceğiz, Ya Olacağız”

Kemalettin İSAOĞLU