Karga kendi yürüyüşünü beğenmez ve değiştirmek için bir örnek ararken serçeyi seçer. Serçe gibi zıplamak çok havalı gelir ona ve denemeye başlar.

Fıtratın zıddına hareket ederek elde edilecek bir güzellik olmadığını anladığında ise, iş işten geçmiştir. Karga kendi yürüyüşünü unuttuğu gibi serçe gibi yürümeyi de becerememiştir. Ortaya ne olduğu belirsiz bir yürüyüş çıkar.

O gün bugündür, hayvanların en çirkin yürüyeni kargadır derler, ne normal yürüyebilir ne de zıplamayı becerebilir.

Kendin kalabilmek insan için ve insanlık haysiyeti için, olmazsa olmaz bir meziyettir. Bu her alanda böyledir de, en çok sosyal yaşam biçiminde, davranışlarda ve insan ilişkilerinde kendin kalabilmek gerekir.

Tabi, kendin kalabilmek için önce bir kendin olabilmek gerekiyor. Kendi olamayan, başkalarının taklidiyle, özentisiyle kendini ifade edebilen, özünü ve sözünü kaybetmiş birinden en fazla taklitçi bir eşkıya olur.

Eşkıya olur; zira kendini bilmeyenin Rabb’ini bilmesi de muhaldir. Rabb’ine asi olanın, O’nu tanımayanın insan fıtratını değiştirme gayreti, insan onurunu çiğnemede rahatlığı ise ancak eşkıyalıktır.

Önce kendinin kim olduğunu tespit ve tayin etmek, sonra da o bildiğin, kabullendiğin ve olmak istediğin, kendin olmayı gerçekleştirmek için gayret sarf etmek gerekir.

Hayatta ki, en üstün başarı ve beceri kendini bulmak ve kendin olarak kalmaktan ibarettir.

Bugün bizim fert ve toplum planında en çok sıkıntı çektiğimiz nokta; olmak istediğimiz kendimiz ile olan arasındaki farkın açıklığıdır, maalesef…

Gönül huzuru yahut dünyada elde edilebilecek en büyük saadet; kişinin kendinden memnun olması, olduğu ve durduğu yerin içine sinmesi, olmak istediği kişi olması, yaşamak istediği hayatı yaşaması ve neticede ölmek istediği gibi ölebilme umududur.

Bazı şeyler vazgeçilemezdir. İnsanın yaratılışından sahip olmaya mecbur hissettiği ihtiyaçları bunların başında gelir. Canın, malın, aklın, neslin ve dinin korunması gibi mecburiyetler bunların temelidir. Bunlardan birisi tehlikedeyse insan asla kendi olmayacaktır. Kendi kalamayacaktır ve kendi olarak ölemeyecektir.

Gözü açık gitmek denilen şey, belki de tam olarak budur!

Birtakım sebeplerle pek çok insan bu temel ihtiyaçlardan veya mecburiyetlerden mahrum olur, engellenir ya da bunlar çiğnenir. Çaresizlik ve güçsüzlük işte bu anlarda insanı yıkan, dünyasını tarumar eden bir hal alır.

Canını, malını, neslini ve dinini korumayan insanın aklını yitirmesi işten değildir. Akılsızlık ya da meşhur adıyla cinnet, insandan bir vahşinin ortaya çıkışına sebep olur.

İnsanın gerçek kimlik ve kişiliğini tanımanın ya da en doğru anlamanın yeri ve zamanı, işte bu fıtri ihtiyaç ve zaruretlerinin yerine geldiği andır. Orada içindeki gerçek kendisi ortaya çıkar, ya asi bir canavar ya da muti bir efendi.