İnsan, kendisine takdir edilen bir coğrafyada, bölgede ve ailede dünyaya gelir. Aile içinde iyi, doğru, uygun diye tanımlananlar çocuğa işler. Beğenilene yaklaşmak, tenkit edilenden uzaklaşmak eğiliminde oluruz. İletişimimizin derinliğine göre, ilerleyen zamanlarda neleri daha çok içselleştirdiğimiz ortaya çıkar. Bizim yakınlarımızı ve sevdiklerimizi kendimizin bilme ve bu yakınlığın dışındakileri el sayma anlayışımız vardır. Eğer bu anlayış İslâmî bir duyarlılıkla normalize edilmezse, Allah’ın (c.c) kardeş yaptığı kulları, tamamen bizim ilgi ve duyarlılığımızın dışında kalabilir ki bu insanlık adına çok riskli ve zararlı bir durumdur.

Yakınlarım benim mi ki dışarıdakiler el olsun?

İnsanlık alemini Rabbimiz (c.c), bir arada ve dünyayı ve içindekileri koruyup gözeterek kardeşçe yaşamamız için var etti. Durumu Allah’ın (c.c) tanımladığı gibi anlamak, sokakta yatandan bile kendimizi sorumlu tutmak, herkese Allah’ın (c.c) bu dünyada önemli bir işlevi olduğu için gönderdiği şerefli bir emaneti gibi bakmak ve onunla ilgilenmek; herkesin boynunun borcudur. Bilmeliyim ki ben elimde olan her şeyin emanetçisiyim. Doğru bir kullanım tavsiyesi ve yanlış yaparsam hesabını vermek zorunda olduğum gerçeği ile bilinçlice hareket etme zaruretim var. Birinci dereceden yakınlarımın dışındakiler direkt sorumluluğum alanındakiler değil fakat ilgi ve duyarlılık alanımdalar. İnsan aldıklarıyla değil verdikleriyle insan olur. Benim şahsiyetimin tuğlaları, şefkat, merhamet ve sevgi harcıyla yoğrulmamışsa, komşum aç iken içim rahat uyuyabiliyorsam, birinin kalbini kırdığımı fark ettiğim halde, onu onarmak için bir şey yapmıyorsam; bu benim kendi içimde kırılmalar ve eksen kayması olduğu içindir, baktığım yer ve gördüğüm değiştiği içindir.

Bendeki neleri geliştirmeli ve korumalıyım?

Sabır, şefkat, merhamet, karşılıksız iyilik yapmak, sevmek ve korumak amaçlı hareket etmek, her insanın yanlış davranma riski olduğu gibi, yanlışından dönüp çok iyi bir insan olma potansiyelinin olduğu gerçeğine yürekten inanmak, kim ne yaparsa yapsın doğru davranmayı tercih etmek ve bulunduğumuz yere değer katmak; birlikte saygı zemininde yaşamak için gereklidir diye düşünüyorum. İnsanı sevmeli ve iyiliğine sevinmeliyim. Onun için bir şey yapılması gerekiyorsa ve onu ben yapabilecek durumdaysam yapmalıyım. Velhasıl insan gibi insan olabilmem için bu değerlerimi korumalıyım. Ben bu dünyadan ayrıldıktan sonra kimlerin yüreğinde ışık oldum, kimlerin elinden tutum, kimlerin kendisini ve yaşamayı sevmesine vesile oldum ve kimlerin yaralarını sardım? Kaç ağaç, kaç çiçek suladım, kaç yetimin başını okşadım, eksiğini giderdim, bir tebessüm bile olsa, kaç insanın yüreğini ışıtmayı seçtim? İşte bunlar beni ben yapan ve duruş kazandıran şeylerdir. Ben insanım, Müslümanım ve bu dünyanın geçici olduğunu ve iyilik yapmak üzere geldiğimi biliyorum.

Ben önce kendimden sorumluyum

Ben önce kendimi sonra da çevremi ve sonra da daha geniş çevremi düşünmek zorunda olduğumu öğrendim. Bu insanı diri tutan ve insanlığını dolu dolu yaşatıp kendi karanlıklarını aydınlatan tutumu terk edemem, ben kendimi bu değerlerimden uzak tutarak yoksunluğa terk edemem çünkü ben Allah’a (c.c) aidim, onun huzuruna yoksul gidemem.