Ebû Said el-Hudrî kimdir? Ebû Said el-Hudrî ‘nin hayatı…

İşte, "Ebû Said el-Hudrî kimdir? Ebû Said el-Hudrî nerede doğmuştur? Ebû Said el-Hudrî ne zaman doğmuştur? Ebû Said el-Hudrî nasıl Müslüman olmuştur? Ebû Said el-Hudrî nasıl hicret etmiştir? Ebû Said el-Hudrî nasıl evlenmiştir?  Ebû Said el-Hudrî’nin kabri nerededir? Ebû Said el-Hudrî’nin cesareti, Ebû Said el-Hudrî ‘nin hayatı, Ebû Said el-Hudrî’nin vefatı…" sorularının cevabı...

EBÛ SAİD EL-HUDRÎ NASIL MÜSLÜMAN OLMUŞTUR?

Asıl ismi Sa'd bin Malik olan Ebû Said Medineliydi. Babası Mâlik bin Sinan Medine'de İslâmiyet’in yayıldığı ilk sıralarda Müslüman olmuştu. Ebû Said o sıralar henüz çocuk yaştaydı. Böylece hayatı yeni anlamaya başladığı bir sırada kendisini Müslüman bir ailenin içinde buldu.

EBÛ SAİD EL-HUDRÎ KİMDİR?

Ebû Said'in minik kalbindeki iman o kadar coşmuştu ki, Peygamberimizle birlikte bulunmak, onun feyizli sohbetini dinleyerek Cennetten anlar yaşamak için gayret ediyordu. Aynıca kendi gücüne kuvvetine bakmadan Peygamberimizin işaret ettiği her hizmete koşmak için can atıyordu. Mescid-i Nebevi inşa edilirken mübarek mabede o da taş taşıyordu.

EBÛ SAİD EL-HUDRÎ’NİN CESARETİ

Bedir Savaşına katılmayı o kadar arzu etmesine rağmen yaşının küçüklüğün den dolayı kabul edilmemişti. Uhud Savaşı için ordu hazırlandığında da 13 yaşındaydı. İçine artIk iyice cihad aşkının ateşi düşmüştü. Epeyce savaş eğitimi yapmıştı. Kendi boyu kadar da olsa kılıç taşıyıp müşriklerin karşısına dikileceğinden emindi. Kendisine güveniyordu. Uhud Savaşına katılmak için babasından ricâda bulundu. O da elinden tutarak Peygamberimize götürdü. Sonrasını kendisi şöyle anlatır:

Uhud Harbine katılmak üzere, babam elimden tutarak beni Resulullaha (a.s.m.) götürdüğü zaman on üç yaşında idim. Resulullah ile karşılaştığımızda harbe katılmak isteğimi bildirdi. Babam, 'Kemikleri iridir' diyerek harbe katılmam için gerekçeler gösterdiği halde, yaşımın küçüklüğünü sebebiyle Resulullah kabul etmedi."

Ebû Said'in babası Uhud Savaşına katıldı. Çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Neticede ise şehadet mertebesini kazandı. Şehitler defnedilirken Peygamberimiz Hz. Mâlik'in başı ucunda şöyle buyurdu: "Kanım kanına karışan kimseye Cehennem ateşi erişemez." Hz. Mâlik bir ara Rasulullahın mübarek yüzünün kanadığını görmüş, ağır yaralı olduğu halde Peygamberimizin mübârek kanını emmiş, yere damlatmamıştı.?

Ebû Said (r.a.) hem Peygamberimizin cemâlini görmek, hem de babasını karşılamak için annesiyle birlikte Uhud yolu üzerine çıkmıştı. At üzerinde bulunan Resulullaha yaklaştı ve mübârek dizlerinden öpmeye başladı. Peygamberimiz babasının şehid olduğunu haber verdi ve "Allah babana mükâfatını versin" bu yurdu.

EBÛ SAİD EL-HUDRÎ’NİN HAYATI

İslâmiyet ilim ehliyle fakirlerin bir çeşit kalesi olmuştu. Müslümanlar dünya fakirliğini, gerçek zenginlik olan uhrevi zenginlik karşısında unutuyordu. Hele iki cihan güneşinin iman ışığıyla aydınlanan Sahabeler, bütün ıztırap ve sıkıntılarının Peygamberimizde güzelleştiğini görüşüyorlardı. İşte bu bahtiyarlardan birisi de Ebû Sâid el-Hudrî idi. (r.a.) Ebû Said'in (r.a.) babası fakir birisiydi. Fakat kıt kanaat geçinebiliyorlardı.

Onun Uhud'da şehid olmasından sonra zaruret içerisinde kalmışlardı. Bir gün annesi onu bir şeyler istemek için Resullullaha gönderdi. Ebû Said (r.a.) başları hiç buna râzı olmamıştı. Ama annesinin ısrarlarına da daha fazla dayanamadı.

Peygamberimizin huzur-u saâdetlerine gitti. Resulullah (a.s.m.) o sırada şöyle bir hutbe irad ediyordu:

"Ey iman edenler, artık sizin için iffet ve başkalarından bir şey istememe zamanı gelmiştir. İffetli yaşayana Allah verir. İstiğna göstereni (gözü tok olanı) Allah zengin eder. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kişiye sabırdan daha geniş bir rızık verilmemiştir. Mutlaka benden isterseniz ben, ancak bende olanı veririm"

Peygamberimizin bu hutbesinin sebebi, bazılarının ısrarla kendisinden bir şeyler istemiş olmasıydı.

Ebu Said (r.a.) Resulullahın bu sözlerini duyduktan sonra istemekten vazgeçti. Annesine gelip durumu bildirdi. Kendisi bundan sonraki halini şöyle anlatır: "Resulullahtan bir şey istemeden döndükten sonra, Cenab-ı Hak bize rızkımızı gönderdi. İşimiz öyle düzeldi ki, Ensarın zenginlerinden olduk."

Yaşının küçüklüğü sebebiyle Bedir ve Uhud savaşlarına katılamayan Ebû Said sonraki bütün gazâlara iştirak etti. "Resulullah ile beraber Benî Mustalık Gazvesine katıldığım zaman on beş yaşındaydım" der. Hendek Savaşının en dehşetli anında Ebû Said (r.a.) Peygamberimize gelerek, "Ya Resulallah, canlarımız ağzımıza geldi. Okuyacağımız bir dua yok mu?" diye sordu. Peygamberimiz, "Evet var" buyurdu. Sonra da, "Ya Rab, [Düşmanın hücum edebileceği] açık yerlerimizi kapat. Bizi bütün korktuklarımızdan emin eyle, diye dua edin" buyurdu. Bütün Sahabiler bu duâyı yaptılar. Biraz sonra şiddetli bir fırtına çıktı, düşman karargâhını alt üst etti. Müşrikler kuşatmayı kaldırıp Mekke'ye dönmek zorunda kaldılar.

Ebû Said (r.a.) maddi ve manevî cihadın heyecanını birlikte yaşıyordu. Bir taraftan cihad meydanlarında çarpışırken, diğer taraftan da Suffe Medresesine devam ediyor, hadis ezberliyor, ilim tahsil ediyordu. Zamanının çoğunu Suffe'de geçiriyordu. Bu sebeple zaman zaman Resulullahın iltifâtına mazhar oluyordu. Kendisi bununla ilgili bir hâtırasını şöyle anlatır:

"Ensardan meydana gelen bir halka içinde idim. Bazımız bazımızın açık yerlerini örtmeye çalışıyordu. Birisi Kur'an okuyor, biz de dinliyorduk. Bu arada, âniden Resulullah yanımıza geldi. Kendisini de bizden sayarcasına aramıza oturdu. Bunun üzerine Kur'ân okuyan zat, okumasını kesti. Resulullah, 'Ne ya yapıyorsunuz?' diye sordu. Biz de, okunan Kur'an-ı Kerim'i dinlediğimizi söyledik. Resulullah, sonra eliyle işaret ederek, bir halka teşkil etmemizi istedi. Halka teşekkül etti. Resulullahın benden başkasını tanımadığını gördüm. Bizlere şöyle buyurdu: “Ey fakirler topluluğu, size müjdeler olsun! Sizler, zenginlerden yarım gün önce Cennete gireceksiniz. Bu da beş yüz senedir". "

Ebû Said (r.a.) karşılaştığı yeni bir meselede Resulullaha sormadan hareket etmezdi. Bir defasında Peygamberimiz onları bir vazife için göndermişti. Arap yurtlarından birine misafir olmak istedilerse de onlar kabul etmediler. Fakat biraz sonra Arap kabilesinin reislerini bir akrep soktu. Ne yaptılarsa çaresini bulamadılar. Sahabilere geldiler ve bununla ilgili bir şey bilip bilmediklerini sordular. Ebd Said (r.a.) "Ben biliyorum" dedi. "Ancak bizi misafir etmeniz için size başvurduğumuz halde kabul etmediniz. Karşılığında bir şey vermezseniz okumam." Araplar kabul ettiler. Hep birlikte reisin yanına gittiler. Ebû Said (r.a) yedi defa Fatiha'yı okudu. Biraz sonra reis eski sıhhatine kavuştu. Bedeviler buna karşılık Sahabelere bir sürü koyun verdiler. Onlar bunu aralarında paylaşmak istedilerse de Ebû Said (r.a.), "Hayır. Resulullaha sormadan bunu yapamayız. Hadiseyi Resulullaha anlatırız, koyunları da kendilerine arz ederiz. Neyi uygun görürlerse öyle hareket ederiz" dedi. Hepsi bunu kabul ettiler. Medine'ye döndüklerinde Ebû Said (r.a.) olayı Peygamberimize nakletti. Resulullah da sürüyü paylaşmalarında bir mahzurun bulunmadığını söyledi.?

Ebû Said (r.a.) Peygamberimizin vefâtından sonra hadis ve fıkıh ilmiyle meşgul oldu. Birçok talebe yetiştirdi. Resulullahın terbiyesi altında büyüyen Hz. Ebû Said 1170 tane hadis rivayet etti. Böylece "En çok hadis rivayet eden Sa habilerin" yedincisi oldu. Onun rivayet ettiği hadislerin bazıları şu meâlde dir:

"Allah için birbirlerini sevenler, Cennette odalarının Doğudan ve Batıdan do ğan yıldızlar gibi parlak olduğunu göreceklerdir. Cennette 'Bunlar kimlerdir diye sorulur. Şöyle cevap verilir: 'Bunlar Allah için birbirlerini sevenlerdir."

"Kim helâlinden yer, Sünnete göre hareket eder, insanlara kötülük ve eziyet etmezse Cennete girer."9

"Şüphesiz ki sizler, sizden önceki milletlerin kötü adetlerine, karışı kanışına, arşını arşınına öyle uyacaksınız ki, onlar bir kertenkele deliğine girseler, siz de arkalarından gireceksiniz." "Sözünü ettiğiniz kimseler Yahudiler ve Hıristiyanlar mıdır?" dedik. "Onlardan başka kim olacak?" cevabını verdi.

"Mü'min Cennete kavuşuncaya kadar, kulağına gelen hayırlı söz ve hikmete doymaz."

EBÛ SAİD EL-HUDRÎ’NİN VEFATI

Hicrî 74'te 86 yaşında iken vefat eden Ebû Said el-Hudrî (r.a.) hak bildiği bir şeyi söylemekte insanlardan korkmaz, doğru bildiği bir meseleyi tatbik etmekte muhalefet edilmesinden çekinmezdi. Onun bu husustaki ölçüsünü Resulullah tan rivayet ettiği, "Hak bildiğiniz ve gördüğünüz bir şeyi söylemek hususunda insanlardan korkmak gibi şeyler sizi caydırmasın" hadisiydi.

EBÛ SAİD EL-HUDRÎ’NİN KABRİ NEREDEDİR?

Ebû Said el-Hudri (r.a.)'ın metfun bulunduğu kabrinin yeri kesin olarak bilinmemekle beraber İstanbul'da Kariye Camii'nin yanında makamı bulunmaktadır.

Allah ondan razı olsun.