İnsanlık, eğitim konusunda ciddi bir hastalığın sancılarını yaşamakta ve bu ülkemize de yansımaktadır. Yani çocuğuyla, velisiyle, öğretmeniyle, yöneticisiyle hep beraber çektiğimiz sıkıntıların bir anlamı, bir nedeni var. Daha önemlisi çaresi var.

Peki, nedir bu hastalık? İnsanlık nerede ya da nede yanıldı, hataya düştü? Evrensel ve bilimsel eğitim prensiplerine uygun okullarda, uygarlığa imzasını atmış bilim adamları, sanatçılar, sporcular yetiştiren eğitim dünyası, hangi virüse kapıldı? İnsanlığın hangi zaafı buna meydan verdi?

Aslında virüs, zaaf gibi olumsuz sözcüklere yer vermemeliyiz. İyi niyetli fakat biraz safça, naifçe bir adım atıldı. 1900’lerin başlarında, dünyadaki eğitimciler haklı olarak dediler ki, öğretimimiz de terbiyemiz de biraz deyim yerinde ise ‘hot-zot’ metotlara dayanıyor. Bu yolla çocuklar bilgili ve uslu yetişiyor ama bir şeyler eksik kalıyor. Bu işi çocukların içindeki cevheri söndürmeden, seslerini kısmadan yapmanın bir yolu olmalı; biraz özgür bırakalım onları, fikirlerini soralım, bilgiyi sunmadan önce motive edelim, ‘sus-otur’ demek yerine uslu durmanın gereğine ikna edelim. İyi de dediler. Bunlar doğrudur, gereklidir.

İşte sözünü ettiğim iyi niyetli ama yanlış adım burada atıldı. Vur deyince öldürdüler. Çocuklara ancak yetişkinlerin baş edebileceği özgürlükler ve seçenekler verildi. Cevaplayabilecekleri konularda değil, her konuda fikirleri soruldu. O evrensel ve hala geçerli olan bilimsel eğitim ve öğretim prensipleri kenara itilip, unutuldu. Uç örneklere iş geldi dayandı, bütün yük çocukların omuzlarına yüklendi.

Bakın artık hangi konularda çocuklara danışılır oldu:

* Hangi konuyu öğrenmek istersin?

* Bugün okula giderken ne giymek istersin?

* Hangi dersleri almak istersin?

* Okulda hangi kurallar olsun?

* Kurallara uymayanlara ne yapalım?

Abartıyorum sanılmasın, gelişmiş ülkeler bu eğilimlerin laboratuarı oldu. İzleyenler, yaşayanlar bilir... E, tabii, gelişmiş ülkeler hapşırır da biz nezle olmaz mıyız? Olduk tabii... Son 20-30 senede bu bağlamda yaptıklarımızdan birkaç örnek vereyim:

* Eğitimin prensipleri bir kenara itilip, çocuk yetiştirmenin bir bilim olduğu unutulunca; öğretmen okullarına ne gerek var dedik. Gelişmiş ülkeler kapatmıştı, biz de kapattık gitti.

* “Seçenekler” dedik. Herkes kredili sistem uyguluyor, biz de uygulayalım dedik. Allah’tan sağduyumuzdan geri tepti, ucuz kurtulduk.

* Fırladık özel okul piyasasına; ‘öğrenci merkezli’ eğitim dedik ‘öğrenme merkezli’ eğitim yerine. Öğretmen sadece rehberdir dedik; ‘formasız’ okul dedik; ‘çantasız’ eğitim dedik; bilgisayarı öğretmenin yerine koyabiliriz zannettik; ders değil, oyun dedik; aldık yürüdük....

Listeyi uzatmaya gerek yok.

Eğitim dünyasında yaşanan bu olumsuzlukların sonu yaklaşıyor. ‘İnsan akıllıdır, er geç hatasından döner’ ABD’den ve Avrupa’dan doğru adımların atıldığı haberleri gelmeye başladı. İlk başta biçimsel görünen; New York Eyaleti’nde bu günlerde formaya dönüş, İsviçre’de bazı okullarda ölçülü ve makul ödeve dönüş gibi kararlar, yavaş ve emin adımlarla eğitim ve öğretimin sağlığına kavuşacağının habercileridir.

İyi, güzel de; doğru yolu bulmak için ille 15-20 yıl diğer ülkelerin sonuç almasını mı beklememiz gerekiyor? Aklın yolu bir değil mi? Biz Türk eğitimcileri kendi yaralarımızı saramaz mıyız? Hatta eğitim ve öğretimin en güzel örneğini oluşturup, uygarlığın pek çok ürünüyle bize yardım etmiş olan ileri ülkelere böylelikle bir hediye de biz sunamaz mıyız? İnsanlığın bütün birikmiş bilgi ve deneyimlerinin sonuçlarından yararlanarak geliştirdiğimiz sistemlerimizle; 21. yüzyılın özgür düşünceli, kişilikli, bilgili, ahlâklı, kendine güvenen ve mutlu bireylerini yetiştiremez miyiz?

Eğitim dünyasını kaosa sürükleyen bu problemin çıkış noktalarını ve uygulamadaki hataları burada ‘bir cevizin kabuğu içine ‘ sığacak şekilde ifade etmeye çalışayım:

Eğitim ve öğretimin amacı, çocukları üç alanda kapasitelerinin en yüksek noktasına ulaştırmaktır. Bu üç alan,zihinsel, bedensel ve duygusal alandır. Bunların her biri en az diğeri kadar önemlidir.

Bildiğimiz gibi, uzun zamandır okullarımız çocuklara sadece bilgi yükleme yarışına mahkum oldular. Yani sadece zihinsel alanda faaliyet gösterdiler. Bu bile, tam anlamıyla olmadı. Çocuklarımızın zihinsel yeteneklerini, yani anlama, kavrama, akıl yürütme, hatırlama, soru sorma, problem çözme, hayal gücünü çalıştırma gibi yeteneklerini geliştirmeyi amaçlaması gereken zihinsel eğitim; sadece test sınavlarında doğru cevap seçeneğini hatırlama yeteneğini geliştirmekle sınırlı kaldı.