İngilizlerin çektiği ve Hz. Fatıma'nın hayatını anlattığı öne sürülen filmle ilgili detayları Habervakti Genel Koordinatörü Bülent Deniz, yazar Ahmet Turgut'a sordu. Turgut, film üzerinden oluşturulmaya çalışılan algıyla ilgili tüm detayları Habervakti ile paylaştı.

Bazı isimler vardır, zikrettiğinizde sizde hemen bir intiba oluşturur. Ahmet Turgut’ta öyle isimlerden. 47 yıllık ömrüne güzel işler sığdırmış ve durmaksızın gayrete talip bir isim. Ehl-i beyt ve Kudüs sevgisi gençlere örnek nitelikte. Mahallenin ‘’ayartıcı-ayrıştırıcı ve ötekileştirici’’ dil kullanmadan derdini anlatabilen sayısı az isimlerinden biri. Kitapları malumunuz. Konferansları hakeza! Bunları ‘’Mü’min yüzüne karşı övüldüğünde imanı artandır’’ prensibiyle hatırlatıyor ve konumuza geçiyoruz. Girişte de okuduğunuz gibi yine bir ‘’kirli proje’’ nin ayak sesleri duyuluyor! İlk kulak veren isim de Ahmet Turgut. Ne duydu? Karanlıklarda ne fısıldanıyor? Hannas’ın yeni şeytani planları mı var? Aslında çok uzun bir röportaj olabilirdi ama itidalle kısa tutmak durumunda kaldık! Bir müjdeyle tabi. Göz gezdirmeyin mutlaka okuyun lütfen. İçeriği çok mühim çünkü! Hatta paylaşın ve okutun lütfen… Hadi başlayalım.

Bülent Deniz: 2005 yılında Danimarka’yla başlayan karikatür krizi, son yıllarda Fransa’yla devam etti. Macron, bu süreci devlet politikası haline dönüştürerek hükümet binalarına Charlie Hebdo çizimlerini yansıttırdı! O günlerde Peygamber Efendimizi (sav) tasvir eden o rezil karikatürleri protesto için birçok Müslüman ülkede gösteriler düzenlendi. Türkiye'de CHP’li bir Belediye Başkanı'nın eşi o karikatürü twitter hesabından büyük bir keyifle paylaştı. HDP'li Diyarbakır Belediyesi ise şehir panolarına astı. Boykot kampanyaları gündeme geldi. Akabinde Hollanda'lı ırkçı lider Wilders'in bir takım paylaşımları oldu ve olmaya devam ediyor! Avrupa'da ise Pediga oluşumu temelde İslam karşıtlığını öne çıkartmakta. Şimdi de paylaşımlarınızdan anladığımız kadarıyla yine birileri, İslam Dünyası’nın sinir uçlarına bir sinema filmiyle dokunmaya hazırlanıyor. İlgili yapım henüz gösterimde değil! Nasıl oldu da daha izlemeden eleştirisel bir kanaate vardınız?

Ahmet Turgut: Filmin menşei ilk anda dikkat çekiyor. Eğer İngilizler, Resûlullah (sav) ve erken dönem İslam Tarihi’yle ilgili bir film çekiyorsa, mecburen seçici algımıza takılıyor. Filmin Kuveytli senaristi de İngiltere ajanlığıyla anılan şaibeli bir isim. Bunlar soyut değil, somut veriler. Devamı da var. Filmin İngilizce tanıtımları ve kamuoyuyla paylaşılan fragmanlar gayet somut doneler eşliğinde bu filmle yeni provokasyonların denendiğini görmeye yetiyor.

B. Deniz: Peki ‘’sizce neden yoğunlaştı böylesi taciz-provakatif projeler?’’ diye sorsam maluma ilan olur! Bunlar tabi ki birbirinden bağımsız değil ve aralarında bir ilişki var? Bu ilişki ne kadar derin?

A. Turgut: Küresel eko-politik kavgaların bir ayağı da teo-politik gerilimler. İslam Dünya’sına yönelen kültürel, entelektüel, fikri saldırıların ana hedefi Müslümanların Peygamberleriyle hukukunu bozmaya yönelik. Birileri bunu Resûlullah’a (sav) aleni hakaretler yoluyla yapıyor. Türkiye’den kaçıp ABD’nin güya adil vicdanına sığınan birileriyse Resûlullah’ı (sav) kendi kirli yapılarının sözcüsü haline getirmeye çalışıyor. Doğrudan röportajımızın konusu olmasa dahi, görüyoruz ki; son yıllarda hoyrat ve nobran bir üslupla yürütülen Hadis-i Şerif tartışmaları dahi böylesi derin bir harekâtın parçası olarak ilerliyor.

B. Deniz: İslami kavramları ‘’illegal’’ çizgiye indirgemek ve son peygamberi itibarsızlaştırmak için dün olduğu gibi bugün de ‘’hakaret ve iftirayı’’ tercih ediyorlar! Hâlbuki 100 yıldır belimizi büktü bunlar! Daha ne istiyorlar bizden?

A. Turgut: Zihin-gönül dünyamızı kilitlemek için her imkânla üzerimize geliyorlar. Misal: 21. asrın başında “El-Kaide” isimli bir terör markası üretmişti Batı. Tetikçilerin genellikle Arapça konuştuğu ama üst kadronun İngilizce-İbranice düşündüğü bir vahşet çetesiydi. Güya ‘’Allah’’ adına katliamlar yapıyorlardı. O örgütün dünya galasını “11 Eylül, İkiz Kuleler Saldırısı” olarak izlemiştik. Bu ilk örgütün bir görevi de “Allah” lafzının bizdeki temiz imajını kirletmekti. Nitekim “Arap Baharı” denilen süreçte El-Kaide tetikçileri tekbirler getirerek kafa kesiyorlar ve her türlü cani görüntüleri internete yüklüyorlardı. “Allah-u Ekber” sözünü, zalimlerin içini titreten bir söz olmaktan çıkartıp adeta bir vahşet anonsu haline getirmişlerdi.

B. Deniz: Ve El kaide görevini tamamladığında da bir sonraki geldi! IŞİD?

A. Turgut: El-Kaide markasıyla işi biten ABD-İngiliz-İsrail ekolü, Usame bin Ladin’i vitrinden indirip Ebubekir el-Bağdadi’yi vitrine çıkardı. El-Kaide’nin yerine “IŞİD” yahut “DAEŞ” denilen yeni terör markasını tedavüle sürdüler. Sembol olarak Peygamber Efendimizin (sav) mührünü kullanan yeni örgüt bu kez Resûlullah’ın (sav) insanlar indindeki imajını nefret-vahşet parantezine indirmeye çalıştı. Nitekim yeni terör markasının dünya galası, Paris’teki “Charlie Hebdo Baskını” oldu. Batı kamuoyları Hz. Muhammed (sav) adına sanata ve sanatçılara karşı katliamlar yapıldığına inandırıldı. Müslüman kamuoylara IŞİD üzerinden verilen mesajlardan biri ise ‘’Sünnet-i Seniyye’nin IŞİD’den sorulacağıydı.’’ Saç, sakaldan, kılık kıyafete değin IŞİD profili, Sünnet-i Seniyye’nin prototipiymişçesine pazarlandı. Keza IŞİD, katlettiği tüm Müslümanları sünnet düşmanı ilan ediyordu.

B. Deniz: Yani, ‘’bakın işte Müslümanların peygamberide böyleydi’’ diye alt bir mesaj mı veriyorlar? Bu çekilen filmin de aynı amaca mı hizmet ettiğini düşünüyorsunuz?

A. Turgut: Evet. Haber bültenleri yoluyla Resûlullah’ı (sav) terör-vahşet-cinayet imajıyla birlikte sunuyorlar.

Filme gelince? Orada işleri biraz daha karıştırıyorlar. Film, IŞİD’in Orta Doğu’da yaptığı zulümlerle başlıyor. Haber bültenlerinden aşinası olduğumuz görüntüler eşliğinde özellikle Şii kadınların ve çocukların uğradığı vahşetler konu ediliyor. “14 asır önce de her şey aynıydı” mesajı eşliğinde adeta ‘’IŞİD’in ruh ataları deşifre ediliyormuşçasına’’ erken dönem İslam Tarihi’ne geçiş yapılıyor.

Resûlullah’ın (sav), Hz. Fatıma (rha) dâhil Ehl-i Beyt’in, Ashab-ı Kiram’ın gösterildiği sahnelerin ardınca filmin asıl fitnesinin ekildiği sekans başlıyor. Hz. Fatıma’nın evinin sahabeler tarafından ateşe verildiği hatta Hz. Ömer’in (ra) zorla eve girip Hz. Fatıma’yı tokatlayıp darp ettiğine dair sahneler gösteriliyor. Herhangi bir Sünni’nin ve dahi Ehl-i Sünnet tarih yazımının asla kabul edemeyeceği vahşet sahneleri eşliğinde izleyicilere şu mesaj yükleniyor: “IŞİD’in ağa babaları, ilk halifelerdir.”

IŞİD’i Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Sünnet’i IŞİD gösterme çabası, tahmin edileceği üzere ancak IŞİD’in işine yarayabilecek bir iftira… Bunu bir kenarda tutup asıl uyandırılmak istenen fitneye dönelim yeniden!

B. Deniz: ‘’Hz. Fatıma, Ashab-ı Kiram tarafından haşa dövülüp darp edildi’’ iftirası çok tehlikeli! Az evvel vurguladığınız gibi Sünni tarih yazımı böylesi bir iddiaya da asla geçit vermiyor. Peki, Şii tarih yazımı-okuması ne diyor bu hususta?

A. Turgut: Geleneksel olarak Şii kültür, Hz. Fatıma’nın evine bir saldırı yapıldığını iddia ediyor. Kimileri filmde gösterildiği gibi yangın çıkarıldığına ve zorla içeri giren sahabelerin Hz. Fatıma’yı darp ettiklerine ve hatta Hz. Fatıma’nın bu yüzden vefat ettiğine inanıyor. Kimi Şiiler ise Hz. Ali (kv) sağken ve hatta o esnada evin içindeyken kimsenin böylesi bir zulme kalkışamayacağını, birileri böylesi bir iş denese bile Sahib-i Zülfikâr’ın onları durduracağına inanıyor. Nitekim burayla ilgili iddia ve reddiyeler tarihçilerin ve âlimlerin konusu ola gelmiş.
Düşünün şimdi bu filmde ‘’Şii kültürün bile kendi içinde tartışa geldiği bir iddia’’, en sert yorumuyla doğrudan ekrana taşınıyor ve başta Hz. Ömer ölmek üzere Ashab-ı Kiram, IŞİD’in öncülleri olarak lanse ediliyor.

B. Deniz: Tabi bu da zaten hassas olan Şia-Sunni eksenleri yeni bir düzlemde savaşa tutuşturmaya, sinir uçlarına dokunarak gerginliği artırmaya hizmet edecek! Kendilerini Ehl-i Sünnet’in koruyucusu gören birileri,‘’Bak gördünüz mü? Şiiler Ashab’a nasıl iftira atıyor’’ derken, Şiici dava şampiyonları, Hz. Fatıma’nın vefatı konusunda kendileri gibi düşünmeyen Şiileri “Sünnileşmek” ile itham edecekler. Sünnicilik veya Şiicilik yapanların diğerine ettiği sözler, hakaretler her iki mezhepteki mutedil çevreleri de zorla diğerine karşı tavır almaya yönlendirecek. Bu, büyük bir fitne şüphesiz. Peki, Şii otoritelerin filmle ilgili yorumları neler?

A. Turgut: İran’dan, Irak’tan, Lübnan’dan birçok Ayetullah, bu filmin Sünniler ile Şiiler arasında sorun çıkarmak için çekildiğini söylüyor. Keza bu filmi izlemenin ve izletmenin haram olduğuna dair fetvalar verildi. Sanırım ilk fetvayı, Ayetullah-ı Uzma Mekarim Şirazi verdi. İran’ın Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani de resmi bir açıklamayla filmi kınadıklarını ve İngiltere’nin Müslümanlar arasında yeni gerginlikler ve çatışmalar çıkarmak istediğini söyledi.

B. Deniz: Şii kanattan temkinli ve fitneye karşı uyarıcı bir açıklama gelmesi ve bunun daha film gösterime girmeden kamuoyuna açıklanmış olması çok mühim! Aklı başında Şii otoriteler de bu yapıma karşıysa o zaman bu sinema filmi adı altında ki operasyon Filminin mutfağında kimler var?

A. Turgut: Filmin yapımcısı “Enlightened Kingdom” isimli bir şirket.

B. Deniz: “Derede iki balık kavga etmişse, kesin oradan bir kırmızı urbalı geçmiştir” diyen Kızılderili atasözünü hatırlıyor insan. İngilizler yine suyu bulandırıp bulanık suda balık avlama derdinde. Ama siz yine de Türkiye dâhil, dünyada Şii-Sünni çatışmasını körüklemeye hazırlayanların oyununu bozmak adına bize detayları anlatın! Habervakti buna vesile olsun.

A. Turgut: Şirketin doğrudan İngiliz Kraliyet Ailesi’ne ait olduğu söyleniyor. Zaten IMDB’de filmin menşei, “United Kingdom” yani İngiltere olarak kayıtlı. Filmin yönetmeni, “Eli King” Hollywood’dan bir isim. IMDB’deki biyografisinde Avustralya doğumlu olduğu yazılı. Hz. Ali’yi (kv) ve Hz. Fatıma’yı (rha) oynayan oyuncular da İngiltere’den… Filmin senaristi, “Yasir el-Habib” adında İngiltere’ye sığınmış Kuveytli bir aktivist. Yazdığı senaryo için “Fatıma’nın anlatılmayan hikâyesi” adını vermiş. 20 Milyon doların üzerinde bir bütçeyle çekilen filmin ilk trailer ve fragmanları yayınlandı. Şimdiden milyonlarca izlenirliğe ulaşmış durumda. Sünni yahut Şii, herhangi bir Müslüman ülkede sinema salonlarında oynatılması imkân dışı görünüyor. Nitekim genel kanaat; Netflix, Youtube misali alternatif mecralarda gösterime sokulacağı yönünde…

B. Deniz: Desenize her şey hazır aslında! Vesile oldunuz da kamuoyu bu konuda haberdar oldu! Biz bunu bir sosyal medya canlı yayınında sizinle mutlaka ayrıca da konuşalım. Vatandaşı uyaralım! Oyunları bozalım!

A. Turgut: Bu konu daha çok tartışılır. Kamuoyunu detaylı bir şekilde bilgilendirmeli oyunları bozmalıyız tabi. Bu paylaşımlarıda bu maksatla yapmıştım! Oyunu bozalım istedim ve siz hemen ilgi göstererek habervakti.com olarak birçok önemli ve riskli konuda olduğu gibi öncülük ettiniz.

B. Deniz: Şimdi biz bu röportajda o filmin tam ve orijinal adını, fragmanının gösterimini de yapmayacağız. Maksatlarına hizmet etmek istemiyoruz tabi ki. Onların mutlaka bir planı var! Rabb’imizin de bir hükmü var! Kaos ve kavga çıkarmak isteyen derin merkezler bu film üzerinden neler deneyebilirler?

A. Turgut: Film, İngiliz yapımı olmasına rağmen IŞİD’i besleyen çevrelerce “Şiiler Ehl-i Sünnet’e saldırıyor” kampanyası için kullanılabilir. Keza Mecid Mecidi’nin Resûlullah’ın (sav) çocukluk yıllarını konu edinen gayet eli yüzü düzgün filminden dolayı bir kaşık suda nice fırtınalar çıkarıldı. ‘’Sünnici radikallerin’’ film nedeniyle Şiilere gösterdikleri tepkilere, Şiici radikaller de aynıyla tepki verecektir. Filmin mecrasının doğrudan internet ortamı olması, bu film üzerinden Şiici ve Sünnici trollerin harekete geçirilmek istendiğini gösteriyor. Nitekim diğer mezheplerdeki Müslümanlar için nefret kusan ‘’Sünnici veya Şiici trol hesaplara’’ karşılıklı görsel malzeme hazırlayan Hollywood stüdyolarına dair ABD medyasında bile birçok haber çıkmıştı.

B.Deniz: Ahmet bey İngilizler diyorsunuz da ya biz Prens Charles’ın aslında gizli bir Müslüman olduğu masallarıyla büyütülmüş bir nesiliz! İronik olarak sorayım madem; ‘’Bizim Charles’’ ne yapmaya çalışıyor?

A. Turgut: Bu noktayı hatırlattığınız iyi oldu. İngiliz medyası son yıllarda mükerreren bir haber yaptı. Prens Charles ne ki, yeni İddiaya göre Kraliçe Elizabeth, Evlad-ı Resûl’müş. Öyle ki; Kıbrıslı bazı vaizler, Kraliçe’den “Seyyide Elizabeth” olarak bahsedebiliyorlar. Bu durum bir asır evvel Lawrence’in dikte ettiği “Kraliyet Ailesi aslında Müslüman. Ama şimdilik gizliyorlar” propagandalarını akla getiriyor. Öylesi propagandalarla Bedevi aşiretleri Osmanlı’ya karşı ayaklandıran İngilizler, şimdi çıtayı daha da artırıp kendilerinin Evlad-ı Resûl olduğunu söylüyorlar. Bakarsınız, Kraliyet Ailesi’nden biri Halife olduğunu dahi iddia eder yakında.

B. Deniz: E o makamında kaldırılmasında ki etkileri yadsınamaz bir gerçek! Olacaksa da ‘’İngiliz ekolü bir hilafet’’ onların zaten rüyası olsa gerek! Kudüs’ü Şerif’e girende onlardı 9 Aralık 1917’de. Tam da Kudüs’ümüzün Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı himayesine girişinin 504. Yılındayız. Sizden aldığım yayın sözü gününe bu detayı saklayarak, son söz olarak ne söylersiniz?

A.Turgut: İngilizler, Hindistan’ı yönetirken Kurban Bayramları geldiğinde en efdal kurbanın inek olduğunu söyletirlerdi kendi vaizlerine. Koyun veya keçiden kurban kesilemezmişçesine ille de inek kesmeye yönlendirirlerdi Müslümanları. Müslüman mahallesinde inek kesildiğini duyan Hindular da Müslümanların canını yakacak işlere girişirlerdi. Şu an bize neredeyse komedi gibi gelen usuller kullanarak bölge insanlarını birbirlerine düşürüyor, sonra da hakem pozisyonu alıp Hindistan’ı yönetiyorlardı. 21. asırda aynı bayağı numaraları bize yapıyorlar ve maalesef yiyoruz. Rabb-i Rahim, İslam düşmanlarının oyunlarına karşı basiretini ve uhuvvetini yitirmeyen kimselerin yar ve yardımcısı olsun! “Bir bahane çıksa da birbirimizi yesek!” diye bekleyen kindar ahmaklara da akl-ı selim nasip etsin! Bu vesile ile size ve habervakti.com ailesine teşekkür ediyorum. Daha detaylı olarak sosyal medya hesaplarımızdan canlı yayında görüşmek üzere inşAllah.