Önceki hafta İran’da kalkıştan hemen sonra düşen Ukrayna uçağına şüpheyle yaklaştığımızı ve yolcu listesinin dikkatlice araştırılmasının gerektiğine dikkat çekmiştik.

Bugün itibariyle Ukrayna yolcu uçağının İran ordusuna ait füzeyle düşürüldüğü kesinleşti, şüphe kalmadı. İran hükümeti yapılan hata için özür diledi, İran halkı sokaklara dökülüp dini liderden hükümete kadar herkese lanetler yağdırdı.

Aslında ülkeyi yönetenlere karşı yapılan bu lanetleme gösterileri sadece ölenler üzerinden okunmamalıdır. İran halkı, General Süleymani suikastı ve yolcu uçağının düşürülmesi ile üst üste iki kere kırılan gururları yüzünden sokaktadır.

“Düşmandan intikam alacağız” numarasıyla Amerika’nın önceden haberdar edildiği boş üslerinin vurulmasına, bir tek Amerikan askerinin bile öldürülememesine kızgındır.

Resmi/gayri resmi olarak, ülkede bütçeden en büyük payı, savunmaya ayırıp sonra da bir sonuç alınamamasına, beceriksizlerin, liyakatsızların ideolojik olarak görevde tutulmasına kızgındır.

Bitmek bilmeyen ahmaklıklar zincirine, bir bilgisayar virüsü (Stuxnet) ile milyarlarca Dolar ve yıllarca emek harcanarak inşa edilen nükleer faaliyetlerinin sekteye uğrayarak senelerce geriye gitmesine kızgındır.

Kısaca baskıcı rejime kızgınlıklarının yanında bir o kadar da rejimin beceriksizliklerine kızgındırlar.

Ve halklar böyle kızgın olunca o ülkeye içeriden ya da dışarıdan bir müdahalede bulunmak oldukça kolaylaşır.

DÜĞMEYE KİM BASTI

Hatırlarsınız, Amerikan Başkanı Trump, 1979 yılında işgal edilen ABD’nin Tahran Büyükelçiliğindeki 52 diplomatın 444 gün boyunca rehin tutulmasına atıfla “52 İran sahasını hedef almış bulunmaktayız. Bazıları üst düzey ve İran kültürü açısından çok önemli. Bu hedefler ve İran’ın kendisi çok hızlı ve çok sert bir şekilde vurulacaktır. ABD daha fazla tehdit istemiyor” demişti.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani ise İran’ın Bandar Abbas kentinden Dubai’ye uçmakta olan, Iran Air’e ait Airbus A300 uçağının, 1988’de ABD Deniz Kuvvetleri’ne ait savaş gemisinden atılan güdümlü bir füzeyle düşürülerek 290 masum yolcunun öldürülmesini işaret ederek “52 sayısına atıfta bulunanlar 290 sayısını da hatırlasın. Asla İran ulusunu tehdit etmeyin” yanıtını vermişti.

Peki sonra?

Ruhani’nin cevabından sadece 2 gün sonra İran’dan kalkan Ukrayna yolcu uçağı İran füzesi ile düşürüldü ve uçakta bulunan 176 yolcu hayatını kaybetti.

Ve ilginçtir ki bu olay medyamızda nedense kimsenin dikkatini çekmedi, herkes uçağın düşmesi meselesine yoğunlaştı, iki ülke başkanları arasında yaşanan atışmayı unuttu.

Peki kabul, uçak İran füzesi ile düştü belki ama düğmeye kim bastı acaba?

İran Cumhurbaşkanı daha 2 gün önce Amerikan Başkanına “ülkesinin geçmişte bir yolcu uçağı düşürerek” katliam yaptığını hatırlatmışken bu olayın vuku bulması ve aynısını kendilerinin de yaparak dünyaya rezil olmaları tesadüf olabilir mi?

Malumunuz, savaşlar gittikçe elektronikleşmekte, savaş alanları siber ve uzaya kaymaktadır.

Yine Amerika’nın Rus S400 füze batarya sistemlerini aldığı için ülkemize ortağı olduğu F-35 savaş uçağını vermediğini biliyorsunuz.

Aslında Amerika’nın korkusu kendi yapabildiklerinin bilinmesi ve şifrelerinin çözülmesi halinde aynısının kendisine de yapılabileceğidir.

Mesela Türkiye’de pek bilinmese de Amerika’nın en gelişmiş savaş uçağı sayılan ve dünyada kimseye satmadığı F-22 savaş uçağını İsrail ısrarla almak istemiş ama Amerikan Kongresi, İsrail’in Çin yapımı avcı uçaklarına teknoloji yardımı yapmasından şüphelendiği için bu satışı kabul etmemişti.

Amerika en büyük büyük müttefiki İsrail’in en büyük rakibi Çin’e en kritik konuda teknoloji transferi yaptığından şüpheleniyor ve satışa izin vermiyor, iyi mi?

HANGİ UÇAK?

Ama durun bitmedi, birkaç haber daha hatırlatalım geçtiğimiz yıllardan.

İsrail’in, Rusya tarafından ‘baş düşmanı’ İran’a satılan S-300 hava savunma sisteminin zayıf noktalarını bulmak için Yunanistan’la bu yıl düzenlenen ortak tatbikatta denemeler yaptığı iddia edildi. Reuters haber ajansının ismi açıklanmayan askeri yetkililere dayandırdığı haberde, Mayıs ile Haziran ayları arasında Akdeniz’deki tatbikatta, Girit adasında bulunan S-300 sisteminin ABD’nin isteği üzerine İsrail uçaklarına karşı aktif hale getirildiği ve İsrail’in bu sayede sistemin nasıl atlatılabileceğine yanıt aradığı ifade ediliyor.

S-300 hava savunma sistemi, Rusya tarafından 1997’de Güney Kıbrıs’a satılmış ve bu olay Türkiye ile Güney Kıbrıs arasında büyük bir krizin yaşanmasına yol açmıştı. İngiltere ve NATO’dan gelen baskı üzerine sistem Girit’e gönderildi ve Yunanistan’a devredildi. Rus askeri uzman Igor Sutyagin, İsrail uçaklarının Girit’teki S-300’lere karşı denenmesinin, sistemin radar aralığının öğrenilmesi ve yanıltılması için ‘tam olarak yapılması gereken hareket’ olduğunu ifade ediyor. Rusya’nın İran’a sattığı S-300 sisteminin teslimatına bu ay başlanmıştı. İran’ın nükleer bomba geliştirmesinden endişe eden İsrail, bunu engellemek için Tahran yönetiminin nükleer tesislerini vurabilme kapasitesine sahip olmak istiyor. S-300 sistemi ise İsrail uçaklarını engelleyebilmesi açısından kilit önemde.
(5 Aralık 2015)

ABD’nin Patriotları geliştirme sürecinde S-300 sistemlerinin teknolojisini çaldığını savunan Rus savunma şirketi Almaz-Antey’in eski yöneticisi İgor Aşurbeyli, “Rusya, S-400 füze savunma sistemlerini geliştirirken ABD’liler, telaşa kapıldı, birtakım şeyleri çaldı ve bugünkü duruma geldi” dedi. Aşurbeyli, “Eğer S-300’ler 2013 yılında konuşlandırılsaydı, İsrail’in F-16’ları Suriye hava sahasında dilediği gibi uçamaz ve Rus İl-20 uçağının düşürüldüğü olay gerçekleşmezdi” ifadelerini kullandı. (5 Ekim 2018)

YENİ GÜNDEM

Eylül 2018’de İsrail F-16’ları Suriye Lazkiye’de bazı hedeflere saldırmış, Suriye hava savunma sistemleri bu saldırıya cevap verirken yanlışlıkla Rusya’nın il-20 askeri uçağını düşürmüştü.

Görüldüğü üzere artık savaşlar tamamen dijital, elektronik, siber platformlara kaymaktadır ve ülkeler ellerinde tuttukları silah sistemlerinin anahtarlarının gerçekte kimin elinde olduğuna çok dikkat etmek zorundadırlar.

Alman Donanmasına ait Goben ve Breslau adlı iki savaş gemisine 1914 yılında Türk bayrağı çekip Yavuz ve Midilli isimlerini vermiş, Alman askerlerine de fes giydirince gemiler bizim oldu zannetmiştik. Ardından bu gemiler (bizdeki birkaç aklı evvelin de teşvik etmesiyle) gidip Rus limanlarını bombalayınca Osmanlı Devleti kendisini sonunu getirecek olan I. Dünya savaşının içinde buluvermişti.

Günümüzde bu tür işler kilometrelerce uzakta bir odadan internete bağlı bir bilgisayarın düğmesine basılarak yapılabiliyor.

Hem İdlib’de “dostumuz” Rusya tarafından sıkıştırılmaya çalışıldığımız, hem Libya’da tüm dünya tarafından barış masası kuruldu diye oyalanmaya çalışıldığımız bugünlerde umarız ülkemizin güvenlik bürokrasisi bu konularda yeteri kadar kafa yormakta, oyun teorileri üzerinde çalışmaktadırlar.