Önceki yazımda, Kanal İstanbul konusunda, CHP’nin bilimsel bilgide safsatadan ileriye geçemediğini, itirazını dedikoduları aşarak gerçeklere bağlayamadığını belirterek, Süveyş Kanalı’ndaki sıcak olaydan sonra, mantığın ve olumlu psikolojik ortamın da etkisiyle suskunlaştığını iletmiş ve bu bağlamda emekli monşerlerin, Montrö esaslı bildirilerinin de karşılıksız kalacağını ifade etmiştim.

Ancak benim bildiğimi ve bildirdiğimi NATO’nun da biliyor olacağını, yer tahdidi nedeniyle söyleme imkanım olmamıştı ki, geçtiğimiz Cumartesiyi Pazara bağlayan gece yüz dört emekli amiralin, monşerlerinkine göre daha sert bir üslupla ve önceki darbelerle ve muhtıralarla olan bağı kimi şifrelerle tahkim edilmiş bildirisi çıkageldi.

Sadece çıkagelse iyiydi. Bildiriye imza koyanlardan biri olarak Atilla Kıyat’ın, tam da darbeci diliyle sosyal medyadan yaptığı şu paylaşım, güç vehmiyle zehirlenmiş bir zihnin, akıl sahipleriyle alay etmesi olarak, darbe nitelemesini pekiştiriverdi:

“103 Amiral imzalı bildirimize tepki verenler, belli ki, uyku sersemi iken okumuşlar. Sabahleyin, uykularını aldıktan sonra, bir daha okurlarsa yaptıkları suçlamalardan utanç duyacaklar.”

Ben yaşım itibariyle tüm darbeleri yaşadım: 27 Mayıs’ta anlatılanı anlayacak yaşta bir çocuktum; 12 Mart’ta bıyıklarım yeni terlemeye durmuştu; 12 Eylül’de çocuklarının rızkı için koşuşturan bir babaydım; 12 Şubat’ta ise ezilen ve mağdur edilendim.

Bu darbelerin tamamı, tıpkı Atilla Kıyat’ın yukarıdaki sözlerinde de şifrelendiği şekliyle şu iki esasa indirgenirdi: Darbe devletin korunması ve halkın huzuru için yapılmıştır; bunu böyle kabul etmeyenler, akılları geç işleyen vatan haini sersemlerdir!

Darbelerin zulüm çarkı da buna göre işletilirdi zaten: Ya devletin temellerini değiştirerek halkı huzursuzluğa sevk etmekten, ya da akılsızlık ve sersemlik nedeniyle karşı eylemelerde bulunmaktan dolayı tıkılırdı insanlar kodeslere.

Monşerlerin bildirileri hakkında henüz yeterince konuşulmadan, diğer bir söyleyişle o bildiri üzerinden vatana vatandaşların itirazına rağmen sahip çıkma gayretkeşliği daha hak ettiği(!) yeri bulmadan, ne oldu da 104 emekli amiralin bildirisi daha önceki darbelerin dil ve formatıyla gecenin bir yarısında servis edildi?

Benim önceki yazımda kurduğum mantığa göre bunun nedeni, 15 Temmuz’da varlığı sabit hale gelen NATO-FETÖ işbirliğinin, yeni bir darbe girişimine mahsus olası tepkilerin düzeyini belirlemek için monşerlerin bildirisiyle yaptıkları denemenin çok yetersiz kalması karşısından telaşa düşmeleri ve doğruya yakın bir belirlemeyi geçmiştekilerin dili ve formatı üzerinden yapma konusunda gözlerini karartmış olmalarıydı.

Konuyu NATO-FETÖ işbirliğine havale etmemin kolaycılık olduğu düşünenler için ifade etmeliyim ki, Türkiye’de darbelerin tarihi ile NATO ülkesi olarak Türkiye’nin tarihi aynıdır. Bu nedenle FETÖ üzerinden yapılan 15 Temmuz darbesi ABD nedeniyle NATO’nun değil, NATO nedeniyle ABD’nin darbesidir. Nitekim, FETÖ’nün elebaşısı NATO’nun ABD’ye emanetidir ve yurt dışına kaçarak paçayı kurtaranlarının -yerleştirildikleri ülkeler itibariyle- hamisi yine NATO’dur.

Burada CHP’nin neden kullanılmadığına ilişkin bir soru akla gelebilir ki, CHP mezkur ikilinin amaçlarına hizmet edecek siyasi bir araç olarak konumlandırıldığı halde, hem içerisinde yer alan vatanseverlerin muhtemel planları bozma potansiyeline sahip olmaları, hem de mevcut yönetimin karar oluşturmada ve irade kullanmadaki zafiyeti nedeniyle, şimdilik başka işlerde kullanılmak üzere kenara alınmış olabilir.

Dolayısıyla Kanal İstanbul esasında CHP’nin suskunluğu dediğim şey, biraz da o ikilinin bizzat işbaşı yapması nedeniyle, CHP’de ödevlendirilmemiş olmamanın şaşkınlığıdır. Halen CHP’nin mezkur bildiriyi, “tutmayacak sahte gündem” olarak yorumlaması da söz konusu şaşkınlığın açık belgesi hükmündedir.

“Emekli amiraller neden çıldırdı” sorusunun cevabı da burada yatmaktadır. Örneklerini Hollywood filmlerinde gördüğümüz, düğmesine basılınca eyleme geçen asker modeli adeta emekli amiraller üzerinden gösterime sokulmuş gibidir.

Monşerlerin bildirisinde olduğu gibi emekli amirallerin bildirisinde de Montrö esasında merkeze alınan Kanal İstanbul projesinin, gerçekten de çılgın bir proje olduğu bir kez daha anlaşılmış olmalıdır.

Nitekim Bakan Kurum da bildiriden hemen sonra yaptığı açıklamada, bildirilerin dil ve format olarak aynılığına dikkat çekmekle, çılgın projenin emekli amiralleri neden çıldırttığını bir kez daha teyitli olarak ifade etmiştir.