Endülüs Ayrılıktan Yıkıldı-2

ENDÜLÜS’TE FİTNE SAÇAN BİR HOCA

Zirveden düşüş devri başlamıştı Endülüs için, çünkü ideallerini kaybetmişlerdi. İç karışıklıklar, dedikodular, nifaklar, husumet beslemeler, haksızlıklar alabildiğine yoğundu. Askerinden, sultanına kadar, halkından hocalarına kadar hemen hepsi davalarını yitirmişler ve nifağın, hırsın peşinden sürüklenmişlerdi. O koskoca Endülüs İslam Devleti nöbetçisinden şeyhine kadar sarıp sarmalayan bu fitne nedeniyle Beni Ahmer Devleti'ne dönüştü, yani küçüldü.

Bu bölünmeler, ayrılıklar dinmedi, akılları başına gelmedi ve sanki herkes bu yıkılışı sürdürmek için çabaladı. Böylece Beni Ahmer Devleti daha da küçüldü ve o muhteşem devlet beyliklerden ibaret kaldı.

İşbiliye, Kurtuba ve Gırnata gibi beylikler ayakta kalabildi daha sonra ama bunlarda elden gidecekti. Bu hengameli ve karmaşık ortamda bir Şeyh Muhammed çıkmıştı ortaya.

Maneviyata muhtaç, bıkkın ve yorgun halkın sevgisini kazanmıştı bu Şeyh Muhammed. Müridleri her tarafta onun propagandasını yayıyor ve geniş taraftar topluyordu. İmam-ı Gazali'nin batini yönden görüşüp konuştuğu büyük bir şeyhti. Hatta Hz. Muhammed'le (S.A.V) rüyasında görüşüp konuşuyordu müridlerinin her tarafta anlattığına göre, kimilerini kuşkulandırdı bu durum. Fakat manevi yönden harap pek çok insan ona inandı. Taraftarları çoğaldıkça çoğaldı. Devlete karşı kışkırtıyordu bu şeyh.

O ölünce oğlu çıktı ortaya. Şeyh Muhammed'in oğlu, kendisine inananları kendisine biat ettirdi, türlü hilelerle daha geniş tarafların biat etmesini de sağladı. Ve kendilerini muvahhid ilan edip, diğer insanlara, kendisine biat etmeleyenlere ve kendi devletine karşı savaş ilan etti. Böylelikle kardeş kanı din adına döküldü. İspanyollar Endülüs'ü tamamiyle yok etme hevesiyile saldırıyordu bir yandan.

Bu kendilerini muvahhid diyerek, kendilerine biat etmeyenlere karşı savaş eden bu sözde tarikatın taraftarları, İspanyollarla birleşti. Böylece Kurtaba Beyliği de yok olup, haritadan silindi.

Günümüzde de Şeyh Muhammed’liğe özenenler var, müslümanların karşısında başkalarıyla işbirliği yapıyorlar.

Elde kala kala Gırnata Beyliği kalmıştı. Müslümanlar eskisine nazaran dinlerine dört elle sarılmıyordu. Hristiyanların bazı adetlerini yaşamaya meyilliydiler. Endülüs'ü yıkan en büyük etken buydu ve bu durum hala devam ediyordu.

Prine dağlarına kadar sekiz yüz yıl bu topraklara mutlak hakim bu devletten bu Gırnata Beyliği kalmış, onun da her tarafı İspanyollarla çevrilmişti.

Gırnata, o ihtişamlı El-Hamra gibi saraylarıyla, Cennetül-Arif gibi köşkleriyle cennete benzer zindana dönüşmüştü. Tarık bin Ziyad'dan bu yana Endülüs liderleri kazandıkları zaferlerle övünür, savaş meydanlarında İslam adına sevinçle cenk ederler, hakim oldukları yerlere ilim, irfan, kültür ve şaheser eserler götürürlerdi.

Ama şimdi bu zaferler unutulmuştu, savaş meydanları terkedilmişti. Tek mekan, tek eğlence yeri saray ve köşklerdi artık. Yeni sultanlar köşk ve sarayla gururlanıp, kendilerine göre yalancı cennet kurup gönül eğlendiriyorlar ve gösteriş hastalığıyla dünyaya çalım satıyorlardı.

Sultan Ebu'l Hasan saraydan dışarıya hiç çıkmıyor, önceleri cenk adamıyken artık zevk adamı oluyordu. Yıllar önce kazandığı küçük bir muharebenin zafer sarhoşluğuyla başı dönüyor, ülkenin dört bir yanında İspanyollar cirit atarken, her ay rengarenk bayraklarla, muhteşem törenlerle geçmişteki o zaferini kutlama bayramı düzenlemekten başka birşey yapmıyordu.

Saraylar estetik ve işçilik yönünden kusursuz ve eksiksiz bir mükemmellikteydi. Köşk bahçeleri, havuzlar, saray sütunları şahaser, ağaç ve mermer oymalar baş döndürücü idi. Ama içinde oturanlar birtakım kusurları taşıyorlardı.

Aşırı bir nezaket, muhteşem törenler, her zaman tekrarlanan bayram kutlamaları, gereksiz protokoller, gösteriş tutkunluğu, saray ile halkın arasını soğutan bürokrasi, saray erkanının dalkavukluğu; zayıflara karşı merhametsiz, güçlülere karşı başı yerden kalkmayan, düşmanlarına karşı basiretsiz, tavizkâr ve ferasetten yoksun sarayın protokol erkanları... Bu manzaralar ve bu hastalıklar tarih boyunca nice dev ülkeleri yatağa düşürmüştü ve Endülüs'ten artakalan Gırnata bu yatakta yatıyordu. Halk takatten düşdükçe daha büyük ve ihtişamlı saraylar inşa ediliyordu. Devlet küçüldükçe, lüks ve gösteriş büyüyordu.

Düşmanlarına medeniyet ve yeni bir yaşama biçimi sunan bu devlet, şimdi düşmanların medeniyetini ve yaşama biçimini yaşıyordu.

Bu gece konunun ikinci bölümüyle bitsin devamı yarın ki yazımda..!

Saygılarımla.....

Kemalettin İSAOĞLU

Twitter: @Kaymesbi