İşte, "Enes bin Nadr kimdir? Enes bin Nadr nerede doğmuştur? Enes bin Nadr ne zaman doğmuştur? Enes bin Nadr nasıl Müslüman olmuştur? Enes bin Nadr nasıl hicret etmiştir? Enes bin Nadr nasıl evlenmiştir? Enes bin Nadr’ın cesareti, Enes bin Nadr’ın hayatı, Enes bin Nadr’ın vefatı…" sorularının cevabı...

ENES BİN NADR KİMDİR?

Enes bin Nadr (r.a.) Medineliydi. Meşhur Sahabi Enes bin Malik'in amcasıydı. Medine'de İslâm güneşinin doğduğu ilk yıllarda Müslüman olmuştu. Onun Resulullahın yanında ayrı bir yeri vardı. Peygamberimiz kendisini çok sever, zaman zaman iltifatta bulunurdu. Bir defasında kız kardeşi bir kadının birkaç dişini kırmıştı. Enes bin Nadr'ın (r.a.) ricâsına rağmen kısas yapmada direndiler.

Mesele Peygamberimize intikal etti. Peygamberimiz de kısasla emretti. Hz. Enes Resulullaha, "Ya Resulallah! Sizi hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ve Allah'tan ümid ederim ki, kız kardeşimin dişi kırılmaz" dedi. Gerçekten de davâlılar kısastan vazgeçerek diyete râzı oldular. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu:

"Allah'ın kullarından öyleleri vardır ki, Allah'a yemin etse Allah yeminini doğru çıkıyor."

Hz. Enes bin Nadr her nasılsa Bedir Muharebesinde bulunamamıştı. Bunun için de kendisini suçlu sayıyordu. Allah'ına ve Resulüne karşı mahçuptu. Rabbine hep duâ ederdi: "Ey Rabbim! Önüme bir Bedir daha aç, tâ ki kusurumu affettireyim. Borcumu ödeyeyim." Bu duygular içinde bir gün Resulullahın huzuruna çıktı, "Ya Resulallah, müşriklerle yaptığınız ilk muharebede hazır bulunamadım. Eğer Allah beni müşriklerle karşılaştıracak olursa, onlara ne yapacağımı Allah bilir" diyordu.

ENES BİN NADR’IN CESARETİ

Nihayet Enes bin Nadr (r.a.)’a gün doğmuştu. Allah ona Uhud kapılarını açmıştı. Sevincine diyecek yoktu. Düşmana karşı nasıl mücadele vereceğinin hesaplarını yapıyordu. "Bu İslâm düşmanlarına fırsat vermemeli, genç İslam fidanını kestirilmemeli" diyordu. "İcabında biz kesilmeliyiz, ama bu fidan kesilmemeli. Hepimiz onun için varız!"

Gerçi bu sözleri onun dilinden kimse duymamıştı. Ama onun hâli bunlardan daha yüce mânaları ifade ediyordu. Savaş kızışmıştı. Enes (r.a.) cansiperâne dövüşüyordu. Bedir'e katılmamanın açığını fazlasıyla ödeyecekti. Onu gören düşmanlar kaçacak delik arıyordu. O ve onun gibi gözü pek erler sayesinde kısa zamanda müşrikler darmadağın oldu. Bayram yapma zamanı gelmişti.

Fakat bu sevinç fazla sürmedi. Resulullahın vâdiye yerleştirdiği okçular onun emrini unutup, "Nasıl olsa düşman mağlup oldu" diye yerlerini bırakmışlar, ganimet toplamaya başlamışlardı. Okçuların yerlerini bıraktıklarını gören pusudaki düşman ise, arkadan hücum etmiş, Müslümanlar neye uğradıklarını anlayamamış, dağılmışlardı. Tam o sırada Peygamberimize çok benzeyen Mus'ab bin Umeyr (r.a.) müşrikler tarafından şehit edilmişti. Yanlışlıkla Resulullahın öldürüldüğü haberi yayılmaya başlamıştı. Müslümanlar çok mahzundu. Hz. Enes elindeki kılıçla düşmana doğru koşuyordu.

O esnada bir gurup Müslümanın bir kenarda oturduklarını gördü. "Ne oturuyorsunuz" diye sordu "Resulullah şehit edilmiş" dediler. Hz. Enes, "Resulullahtan sonra siz sağ kalıp da ne yapacaksınız? Muhammed öldürüldüyse, onun Rabbi de öldürülmedi ya! Kalkınız Resulullahın çarpışarak canını feda ettiği şey üzerinde siz de canınızı fedâ ediniz" dedi.

Sonra da dağılan Müslümanları göstererek, "Ya Rabbi! Bunların yaptıklarından dolayı senden af dilerim" diye mahcubiyetini ifade etti.

Müşrikleri işaret ederek de, "Bunların yaptıklarından da Sana sığınırım, ey Rabbim!" diyordu.

ENE BİN NADR’IN VEFATI

O anda vazifenin âdetâ kendi omuzları üzerine düştüğünü hissediyordu. Bu yolda şehid oluncaya kadar vuruşmalı, geri dönmemeliydi. Bir daha bu fırsat ele geçmeyebilirdi.

Bir ara düşmana doğru ilerlerken Sa'd bin Muâz'a rastladım. Ona, "Ey Sa'd! Nadrın Rabbine yemin ederim ki, Cennet işte burada! Uhud'dan daha yakın bir yerden kokusunu alıyorum" diyordu.

Enes bin Nadr’ın o heyecanla düşman üzerine saldırdığı görüldü. Savaş bitinceye kadar artık onu gören olmadı. Savaştan sonra da bulamadılar. Yalnız şehitler arasında kulağı, burnu kesilmiş, dudakları koparılmış, gözleri oyulmuş, vücudunda seksen kılıç, süngü ve ok yarası bulunan, yüzü gözü birbirine karışmış bir ceset vardı. Kime ait olduğunu kimse bilmiyordu. Nihâyet kız kardeşi, ayak parmaklarından onun Enes bin Nadr olduğunu tanıyabildi. Enes bin Malik der ki:

"Mü'minler arasında öyleleri vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar, bu uğurda onlardan bir kısmı can verdi' [Ahzâb, 23] mealindeki âyetin amcam Enes bir Nadr ve benzerleri hakkında nâzil olduğu kanaatindeydik."

Sa'd bin Muaz, kan gölünde yüzmekte olan yüce şehide bakarken gözyaşlarını tutamamış, Resulullaha şöyle demişti: "Ya Resulallah! Ben Enes bin Nadr'ın yaptığını yapamadım."