Haber Vakti yazarı gazeteci-yazar Mustafa Özer, Mısır'da yaşanan çalkantıları örnek gösterip Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kastederek, "Bu kadar ihanete uğramış bir liderin Sisi’si kim olur?" sorusunu sordu.

İşte Mustafa Özer'in ilgi çeken o yazısı:

Afrika’da AİDS’in yaygınlaştığı günlerdi! Avrupa’lı Hıristiyan bir misyoner, Mozambik'te cemaatine vaaz verirken, ülkede yaygınlaşan AİDS’ten kurtulmanın yollarından birinin "bakire kızlarla birlikte olmak olduğunu" söyledikten kısa bir süre sonra ülkede tecavüz olayları öyle artış gösterdi ki, bir kaç aylık kız çocukları bile tecavüze uğramaya başladı. Bu söylem öyle hızlı yayıldı ki; söz kendini ve söyleyeni aşarak gerçek tedavi yöntemi olarak algılandı.

Daha da korkuncu ise bu facia Afrika’nın bir çok bölgesine yayıldı. Bu rezil durumun önüne geçmek için bu defa, ‘’nasılsa çok nadir bulunuyor’’ düşüncesiyle birileri; "aslında albino bakirelerle birlikte olunca AİDS’ten kurtulunuyor!" saçmalığını ortaya attı. Albino bireylerin en çok bulunduğu Tanzanya'da çok kısa sürede aralarında bebeklerinde bulunduğu 63 kız çocuğu tecavüz edilerek öldürüldü. Öyle ki Albino’ların vücut parçalarının farklı hastalıklara iyi geldiğinden bahisle zengin olmanın da yöntemlerinden biri olduğuna da inananların sayısı her geçen gün artıyordu. Albino’ların bakireleri yetmiyordu artık! Tüm albinolar kaçırılmaya, tecavüz edilmeye ve vahşice organları kesilerek satılmaya başlanmıştı. Katledilenlerin sayısı İnsan Hakları Komitesi tarafından açıklandı. Kayda geçmeyenler hariçti tabi! Sayı korkunçtu!

Dahası da var! 

‘’Dini bir söylemmiş gibi başlayan ifadeler’’ üzerine eklemeler yapılarak öyle bir  yayıldı ki; Asya kıtasına sıçradı ve AİDS'li bir çok Çin'li, Kamboçya'ya geçerek Kamboçya'lı küçük kız çocuklarına tecavü etmeye başladılar! 

‘’Din adamları’’ her devirde ve her toplumda etkili olmuşlardır. Dilleri kimi zaman bıçak gibidir, insanı da keser katliam da yaptırır, Ekmeği de keser yoksula bölüştürür. Sırp papazların çentikleri kutsadığı görüntüler halen dimağlarımızdadır. Papa II. Urban haçlı seferlerini hangi mottoyla başlatmıştı hatırlayın! God Will’s İt! Tanrı böyle istiyor! 
Tanrı’nın çocukları, İsa’nın kuzuları önce dindaşları Ortodoks Bizans’ı yağmalamış ve kadınlarına tecavüz etmişti! 

Süreç 4 yıl sürdü! 

Ve 15 temmuz 1099’da Anadolu’yu yaka yıka geçerek Kudüs’e girdiler!

Önemli olan ‘’din adamının’’ neyi, ne zaman ve niçin söylediğidir.

Din ve Bilimin ‘’çelişkiler’’ barındırdığı iddialarıyla, ‘’deizm’’ tartışmalarının zirve yaptığı bir dönemde sn Diyanet İşleri Başkanı'nın Cuma Hutbesi’nde Eşcinselliğe Kur’an perspektifinden hatırlatmalar yapmasıyla LGBT lobisi ayaklandı! Erbaş, nasırlarına değil, damarlarına basıyordu! 
Ancak evine kapanmış ve ekonomik darboğaza girmiş, yarının kesinlikle ne olacağını bilmeyen sıradan vatandaşta Erbaş’a hak verirken diğer yandan da ‘’Ne oldu da şimdi hutbede eşcinseller konu oldu? O kadar mesele varken bu da nerden çıktı?’’ diye içten içe soruyordu!

Ali Erbaş'ın hutbeden söyledikleri kesinlikle doğruydu. Bu, onun değil Allah'ın sözleriydi. Kur’an ayetlerini okuyordu! Tartışılamazdı ama neden EŞCİNSELLİK şimdi hutbede konu ediliyordu? 

Oysa en galiz saldırıları yapıyorlar, ezanları ıslıklıyorlarken, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği krizleri, kadının beyanı tartışmaları varken ve halen de sürerken güçlü tepki verilmişmiydi ki?
Sayın Başkan’a biz, ‘’şu konuyu seçip konuşmalıydın’’ diyemeyeceğimize göre yine de ‘’seçtiği konu ve zamanlama doğru muydu?’’ diye soranlarda çıkacaktır! 

Korona üzerinden; ‘’bir doktorun yaptığını yüzbin imam yapamadı! Bu imamlar ne işe yarar?’’ şeklinde kin ve nefret söylemlerine şahit olmuş ve "yüzlerce İmam Hatip Okulu bir şişe kolonya etmedi" diyenlerin gürültülerine kulaklarımız maruz kalmışken, dini değerlerimize tabi ki özel bir önemle sahip çıkacaktık! Hele de Diyanet İşleri Başkanı’ına!

Ama ortada bir paradoks vardı! Bu ve benzeri tartışmaların olduğu bir dönemde, sanki ‘’her şeyin sorumlusu eşcinsellermiş!’’ algısı oluşturacak malzemeyi bulanlar, bunu fırsata dönüştüreceklerdi! Öyle de oldu! 

Ve bu durum tehlikeli bir tartışmaya kapı aralamış görünüyor!
Tehlikeli diyorum! 
Neden mi?

Hatırlarmısınız?

Merhum ve şehid Mursi döneminde ‘’derin Mısır polisi ve sözde Mursi yanlısı bir takım gençler’’ ne olduysa birden eşcinsel avına çıkmışlardı. Eşcinselleri İnternet sitelerinden tuzağa düşürmeye, alenen sokaklarda şiddet uygulamaya ve hatta öldürmeye başlamışlardı.

Oysa Mübarek döneminde de eşcinsellik suçtu ve hapisle cezalandırılıyordu.

Fakat durum bu kez farklıydı! Cinayetler işleniyor ve bu cinayetleri ‘’birtakım sözde din adamları’’ teşvik ediyorlardı. Hem de Kur’an'dan ayetlerle. Bu ‘’sözde din adamları, Kuran'ın emirlerini söylüyorlar, ne var bunda" diyerek savunuluyordu birileri tarafından. Tamam da Mısır’ın beka sorunumuy du eşcinsellik sorunu?

O günlerde 130 eşcinsel Mısır’da öldürüldü. Kimi eşcinseller ne gariptir ki ‘’İhvan'ın binalarının’’ çatılarından atıldı. Yüzlercesi ağır işkenceler gördükten sonra polise teslim edildi ve hapse atıldı. Mursi kendisine bu olaylar nasıl istihbarat edildi ise büyük oyunun ilk aşaması olan bu olayları görmesi engellenerek sadece kınamakla yetindi ve hiç bir soruşturma ‘’açtırmadı.’’

Eşcinsellere Şiddet, dünya çapında Mursi'nin iktidarının sorgulanmasına başlangıç oldu.

Mısır'da birtakım şeyler oluyordu! Fas'lı bir imam tuttu hiç gündem de yokken "Bir erkeğin ölen eşiyle cinsel ilişkiye girebileceğine" dair fetva verdi! Toplumun her kesiminden tepki gelirken, Mursi yönetimi nasıl olduysa 14 aşındaki kızların evliliğini ve malum imamın fetvasını yasallaştırmaya kalkışmıştı, hatta Mursi’nin gelinen süreçte yaşananları anlaması engellenmiş ve: "Fetva bu, neden karşı çıkıyorsunuz?" diye tepki göstermişti. 

Aslında Mursi’ye bir tuzak kuruluyor ve aşama aşama hayata geçiriliyordu! Bu Mursi iktidarını sarsan eylemlerden biri dahaydı. Mursi çevresini kuşatan ‘’danışmanları’’ tarafından yanıltılıyor, olayın arkasında dönen dolapları göremiyordu. Bu olay üzerinden o fetvayı veren imam değil, Mursi'nin İslam anlayışı tartışılmaya başlanıyordu!

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...